Hikâyemiz 18 Ağustos 1962 günü
Zonguldak’ta başlıyor. 4 yaşındaki Onur, o gün plaj dönüşü bisikletinden düştü.
Sağ ayağını paslı bir teneke kesti. Gece ateşlendi. Sabah kalktığında pelte
gibiydi. Çocuk felci gelip onu vurmuştu. Görüyor, anlıyor, konuşuyor ama
hareket edemiyordu.
Almanya’da
tek başına
Türkiye’deki tedavi 9 ayda sonuç
vermeyince Onur’u Almanya’daki dayısının yanına götürdüler. Doktorlar,
tedavinin başarısı için Almanca öğrenmesini şart koştu. “Kesinlikle Türkçe
konuşmayacak” deyip annesinden ayırdılar Onur’u... Tekerlekli sandalyesinde
yapayalnız kaldı; haftalarca tek başına ağladı.
8 aylık ayrılık sonucu Almancayı
öğrenince, ailesi Almanya’ya yerleşti. Onur; korse ve atellerle yürüme talimine
başladı. Uzun tedavisi sonunda yürüyemeyecek, ama ellerini kollarını
oynatabilir hale gelecekti.
Yaş
günü hediyesi mikroskop
Hem okuyor hem de ağır omurilik
ameliyatları oluyordu. Yaş günü hediyesi olarak annesinden mikroskop istedi.
Farklılığı ortaya çıkmaya başlamıştı. Çocuklar din ve beden dersindeyken o
bahçede yalnız kaldığında karıncaların hâkimiyet alanlarının haritasını çıkarıyor,
topladığı böcekleri inceliyor, onların ayak biçimlerini kağıda çiziyordu.
Vaktinin çoğunu kütüphanede geçiriyordu. Kendini hepten okumaya vermiş,
yaşıtlarını geçmişti.
Balıklar
renkli mi görür?
Ortaokul bitince oturma izinleri
doldu, Türkiye’ye döndüler.
Onur, 1973’te İzmir Atatürk Lisesi’nde
liseye başladı. Teşekkürle geçti. Hedefi psikoloji okumaktı. Lise 3’te
TÜBİTAK’ın bilimsel deneyler yarışmasında, balıkların dünyayı siyah beyaz
gördüğünü kanıtladığı deneyiyle finale kaldı. Ödülü alamadı, ama doğanın
sırlarını çözme ateşi içine düşmüştü bir kere... Liseyi birincilikle bitirip üniversite
için Almanya’ya döndü.
Beynin
sırları peşinde
16 yaşında Bochum’da psikoloji
tahsiline başladı. Çocukken yaptığı gibi, hayvanlar üzerinde çalışıyordu. “Fareler
tek tek mi, grup halinde mi daha iyi öğrenirler”i araştırıyordu mesela...
Bitirme
tezi olarak “beyin”i seçti...
Beyindeki zedelenmelerin sağ ve sol
lobda yarattığı fonksiyon kayıplarının farklılıklarını inceliyor, beynin
reorganizasyon sistemini çözmeye çalışıyordu.
Kısmen insan beynine benzeyen,
güvercin beyni üzerinde yaptığı ameliyatlarla diploma tezini verdi.
Üniversiteyi 1980’de pekiyi dereceyle bitirdi ve hemen yardımcı araştırmacı
kadrosuyla işe alınıp doktoraya başladı.
Almanya’nın
en genç profesörü
Elektrofizyoloji, nöroanatomi,
lateralizasyon alanlarında denemeler yapıyordu.
1982’de Monika ile evlendi. 1983’te
oğulları Pascal doğdu. O yıl Bochum Üniversitesi Üstün Araştırmalar Ödülü’nü
aldı. Henüz 24 yaşındaydı.
1984’te doktorasını bitirdi. Burs alıp
Amerika’ya gitti. Dönüşte Almanya’da doçentlik tezini verdi ve 1992’de Alman
Araştırma Fonu’nun 1 milyon marklık bilim ödülünü kazandı. Bu ödülle 35
yaşında, Bochum Ruhr Üniversitesi’nde profesörlüğe atandı. “Almanya’nın en genç
profesörü”ydü artık...
Hala
aynı amacın peşindeydi:
“İnsan beyninin sırlarını çözmek,
düşüncenin beyinde nasıl oluştuğunun mekanistik açıklamasını yapmak...”
250 güvercin üzerindeki yoğun
çalışmaları sonucu, güvercinlerdeki beyin asimetrisinin oluşum sürecini ve
mekanizmalarını keşfetmişti.
Bu çalışmalarıyla 1995’te Almanya’nın
en saygın bilim ödüllerinden Krupp Bilim Ödülü’nü kazandı. 1997’de ordinaryüs
profesör oldu.
Daha
ötesi yoktu.
Çocukluğundan itibaren çalışma
disiplininden ödün vermeyen Ordinaryüs Profesör Onur Güntürkün yurtiçi ve yurtdışında
çok sayıda ödül aldı.
Nobel’e
bir adım: Leibniz Bilim Ödülü