Antiokheia'nın Isparta İli'ne bağlı
Yalvaç İlçesi'nin yaklaşık 1 km. kuzeyinde ve Sultan Dağları'nın güney
yamaçları boyunca uzanan verimli arazide kurulmuş bir Pisidia kentidir.
Antiokheia da Apollonia gibi bir
Seleukos kolonisidir; fakat kesin kuruluş tarihi bilinmemektedir. Bu şehir I.
Seleukos veya oğlu Antiokhos tarafından kurulmuştur. M.Ö. 39 ila 36 yılları
arasındaki bir tarihte Amyntas'ın idaresi altına giren Antiokheia, onun M.Ö.
25'de öldürülmesiyle, bölgenin bütün şehirleri gibi, Galatya eyaletine dahil
edilmiştir.
Antiokheia, M.Ö. 25'te veya biraz
sonra Colonia Caesarea adıyla Roma kolonisi olmuştur. Kent, pek çok Latince
yazıtın da kanıtladığı gibi, yaklaşık olarak iki yüz yıldan fazla bu statüsünü
korumuştur.
Latince'nin M.S. 295 yılına kadar
resmi dil olarak kullanıldığını imparator ve legatları için düzenlenmiş olan
yazıtlar kanıtlamaktadır. Fakat bu tarihten sonraki decurioların (eyalet
senatörü) protokolleri çoğunlukla Grekçe yazılmıştır. Sikkeler üzerinde de II.
Claudius (M.S. 268-270) Devrinin sonlarına kadar Lâtince ibarelere
rastlanmaktadır. Daha sonra Lâtincenin yerini Grekçe almıştır. Yazıtlarda ve
Tanrı Men için adanmış olan adaklarda Lâtincenin, Grekçeyle kıyaslandığında çok
daha az kullanılmış olduğu görülmektedir.
I.A. Richmond ve R.G. Collingwood'un
tahminlerine göre kent merkezindeki nüfus 7500-10.000 civarında idi. B.Levick
ise üç binin üzerinde emekli askerin bulunduğunu ileri sürmektedir. Ancak,
Antiokheia'nın geniş sınırları içerisinde 30-40 bin civarında bir nüfusun
yaşadığını söyleyebiliriz.
Antiocheia, M.S. 3. yüzyılın hemen
sonunda kurulan genişletilmiş Pisidia eyaletinin metropolisi olmuştur. Kilise
kayıtlarından anladığımıza göre, kent Bizans Devrinde de önemini korumuştur.
Kentin bilinen en erken sikkeleri M.Ö.
1. yüzyılın sonuna tarihlenmektedir. Koloni döneminin ilk 150 yılında fazla
sikke basmamıştır. Koloni öncesi sikkeleri gibi, tipler çoğunlukla Tanrı Men
ile ilgilidir. Sikkeler üzerinde "colonia" yazısı yer almaktadır.
Claudius II'ye kadar sikke basımı devam etmiştir. Bu sikke basımı sayesinde
kentin ekonomik durumunun M.S. 3. yüzyılda en üst noktaya ulaştığını
anlamaktayız.
İ.S. 713'de Araplar'ın istilasına
uğrayan kent yakılıp yıkılmıştır. Kazılar sonucu ele geçen kalıntı izleri ve
bulgular bu olayı ve tarihi kanıtlamaktadır. Kentin tarihi 13.yüzyıla dek
izlenebilmektedir. Ancak, bu yüzyılın ikinci yarısından itibaren halkın bir
kısmının o zamanın verimli toprakları olan Yalvaç'a göçtüğü, diğer bir kısmının
ise başka eyaletlere taşındığı görülmektedir.
Kentin
Tanımlanması
Antiokheia, deniz seviyesinden 1236 m.
yükseklikte; Sultan Dağları'nın bir kolu üzerinde kuzey-güney yönünde uzanan
Anthios Vadisi'ne hakim bir tepe üzerindedir. 120 m. yüksekliğindeki bu tepenin
doğu, güney ve kuzey yamaçları sarp olduğundan kente ancak batıdan kolaylıkla
ulaşılabilmekteydi.
Akropolün yüzeyi düz olmayıp
doğu-batı, kuzey ve güneyde bir takım tepeler, başka bir ifade ile yedi tepe
vardır. Yapıların bir çoğu bu tepelerin yamaçlarında ve küçük vadiler içinde
toplanmıştır.
Arazinin doğal durumundan azami
yararlanarak Antiokheia'da ızgara şehir planının ustaca uygulanması ilgi
çekicidir. Antik kentin ayakta kalmış yapıları pek azdır. Bunlar genellikle
temel kalıntılar halindedir.
Sur dahilinde, birbirine dik olarak;
güneyden kuzeye ve doğudan batıya doğru birer eksen çizilerek, planlama bu
eksenlere göre yapılmıştır. Güneyden kuzeye giden caddeye Decumanus Maximus ve
doğudan batıya giden ana caddeye ise Cardo Maximus adı verilmiştir. Şehir
planında esas itibari ile ana caddelere dik açılarla açılan dar, fakat düz
sokakların mevcut olduğunu görmekteyiz.
Kentin iki ana meydanı şehrin
doğusunda ve odak merkezinde idi. Bunlardan birincisi Augustus Tapınağı
önündeki aynı adla anılan meydan, ikincisi bu meydanın batısında yer alan
Tiberius alanıdır. Bu iki meydan arasında enlemesine yerleştirilen propylon yer
almaktadır. Diğer üçüncü bir meydan ise, nymphaeumun önünde bulunmaktadır.
Kentin kuzeyinde, Roma
hamamı-palaestra ve nymphaeum yer alır. Doğudaki tepenin yamaçlarında Augustus
Tapınağı ve alanı, propylon, Tiberus alanı; onun batısında ise sütunlu cadde
yer almaktadır. Sütunlu caddenin kuzeybatısında bouleuterion, bunun
güneybatısında ise tiyatro bulunmaktadır. Tiyatronun kuzeyinde küçük kilise
vardır. Kentin merkezi etrafında ve arazinin elverişli yerlerinde evler
serpiştirilmiş durumdadır. Şehrin batısında Anadolu'nun en eski kiliselerinden
birinin (St. Paul) kalıntıları günümüze kadar ulaşmıştır. Antiokheia'da geniş
çapta kazı yapılmadığından diğer yapı kalıntıları hakkında yeterli bilgiye
sahip değiliz.
Kentin kuzeybatı surları temel
seviyesinde, güneybatı ve güney surları ise kısmen ayakta durmaktadır.
Şehrin ana kapısı olan batı kapısı iki
yanda surlarla birleşmektedir. Kentin ikinci kapısı güneydedir. Daha dar olan
kuzey kapısı ise hamamla bağlantılıdır. Su kemerleri kentin kuzeyinde yer
almaktadır.
Antiokheia hakim bir tepe üzerine
kurulmuş ve tamamen oval bir surla çevrilmiştir. Bugün kısmen ayakta olan ve
temel kalıntıları görülen surların uzunluğu 2920 m.dir. İzlenemeyen kısımları
ile birlikte surun tamamı yaklaşık 3000 m. yi bulmaktadır. Surların çevirdiği
alan ise, 47 hektardır. Kent surlarına dikkat edildiğinde, arazi eğiminin çok
olduğu yerlerde; sur kalınlığının ortalama 1.50 m., diğer yerlerde ise
4.75-5.50 m. ye ulaştığı görülmektedir. Hellenistik Devirde inşa edilen ilk
surların, Roma ve Bizans çağlarında genişletildiği açık bir şekilde günümüze
dek ulaşan kalıntılardan anlaşılmaktadır.
Batı
Kapısı
Kentin en görkemli kapısı şehrin
batısında yer almakta idi. İki kenar ve iki orta pylonlu olmak üzere üç
açıklıklı geçit şeklindedir. Tonozları taşıyan ayakların gövde ölçüleri
3.20x2.36 m. olup; ayakların kaideleri silmelerle sınırlandırılmış, sade ve düz
yapılmıştır. Açıklıkları 4 m. olan ayakların her iki yanında bitkisel
motiflerle süslü plasterlerin yer aldığı anlaşılmaktadır. Ön cephenin odak
noktasını, merkezde yer alan kemerin iki yanındaki üçgen boşluklarda (spandrel)
ve plasterler üzerinde karşılıklı diz çökmüş flama ve standard taşıyan iki part
kabartması teşkil etmekteydi. Ayrıca plasterler üzerinde girland taşıyan
Nike'ler de bulunmakta idi.
Batı kapısının, kent dışına bakan
kademeli arşitravının genişçe yüzünde bronzdan kabartma harflerle "Gaius
Lulius Asper Con. 212" yazıtı yer almaktadır. Arşitrav üzerinde bulunan
frizde, Hippokampos, Triton, Amazon kalkanı (her iki ucu kartal başı şeklinde)
zırh ve çeşitli silah kabartmaları bulunmaktadır.
Bunun üzerindeki ikinci friz ise,
bitkisel motiflerle süslenmiştir. Anıtsal kapı gerek yapı formu, gerekse
üzerindeki kitabeden anlaşıldığına göre İ.S. 212 yılında yapılmış olmalıdır.
Güney
Kapısı
Kentin güneyinde Anthios Vadisi'ne
çıkış için en müsait yerde inşa edilmiştir. Tek girişli olduğu anlaşılan kapının,
günümüze çok az mimarî kalıntıları ulaşmıştır.
Kuzey
Kapısı
Şehir surunun kuzeybatı köşesinden
yaklaşık 70 m. uzaklıkta ve kuzey yöne bakmaktadır. Tek geçitli olan kapının
sadece temel kalıntıları yerinde görülebilmektedir. Kent surları ile birlikte
inşa edildiğini tahmin ettiğimiz kapı da herhangi bir bezeme unsuruna
rastlanmamıştır. Bunların dışında daha küçük boyutlarda giriş için kullanılan
tali kapıların olduğu muhakkaktır.
Augustus
Tapınağı
Tapınak kentin en yüksek yerindeki
kutsal alan içerisinde ve İmparator Augustus'un ölümünden sonra inşa
edilmiştir.
Yapının temeli doğal kayanın kesilmesi
ile oluşturulmuştur. 2.50 m. yüksekliğindeki bir podium üzerinde yer alan
tapınağa, batı cephesinden 12 basamaklı bir merdivenle çıkılmakta idi. Tapınak
podiumunu teşkil eden doğal kayanın iç kısmı oyulmak sureti ile meydana
getirilen mahzen 5.65x7.90 m. ve 2 m. derinlikte olup, muhtemelen adak
eşyalarının muhafaza edildiği bir yerdi.
Tapınağın arkasında, yarı daire
şeklinde doğal kayaya oyularak meydana getirilmiş; iki katlı bir galeri
bulunmakta idi. Alt katta Dor, üst katta ise İon düzeninde sütunlar
kullanılmıştır. Tapınak önünde, 63x85 m. boyutlarında imparatorun adı ile
anılan bir alan bulunmaktadır. Alanın kuzey ve güney taraflarında yer alan yaklaşık
5 m. genişliğindeki sütunlu galerilerin ise bugün kısmen temel izleri
seçilebilmektedir.
Yapının tarihlemesine gelince, gerek
yazıtlardan gerekse bezeme işçiliğinden elde edilen bulgular, yapım
faaliyetlerinin Tiberius Devrinden, Claudius Devrine dek uzanan bir zaman
içerisinde devam ettiğini göstermektedir.
Propylon
Augustus alanı ile Tiberius alanının
kesiştiği yerde inşa edilmiştir. Üç tonozlu ve zafer takı biçiminde yapılmış
olan propylon İmparator Augustus onuruna dikilmiş ve onun deniz ve karada
kazandığı zaferlerini sembolize eden heykel ve kabartmalarla süslenmişti.
Anıtsal giriş kapısına, Tiberius
alanından 12 basamaklı bir merdivenle çıkılmakta idi. Geçit tonozları iki kenar
ve iki orta olmak üzere; dört ayak üzerine oturmaktadır. İki yandaki ayakların
ölçüleri, 2.25x3 m. ve ortadaki ayaklar ise 2.50x3 m. dir. Ayakların taban
açıklıkları iki yanda 3.50 m. olduğu halde, orta kısımda 4.50 m. yi
bulmaktadır. Ayakların kaideleri silmelerle sınırlandırılmış, tonoz ayaklarının
önünde ise Korinth başlıklı dört sütun durmakta ve bunların üzerinde de
arşitrav ve friz yer almakta idi.
Ortada yer alan kemerin, iki yanındaki
üçgen boşluklarda plasterler üzerinde diz çökmüş ve kolları arkadan bağlanmış
biri giyimli, diğeri çıplak iki Pisidialı esir; yüksek kabartma olarak
işlenmiştir. Kabartmaların önündeki boşluk ise, bir meşale ve çelenkle
doldurulmuştur. Yanlardaki kemer boşluklarında ise girland taşıyan kanatlı Eros
ve Nike kabartmaları yer almaktadır.
Kademeli olarak yapılan arşitravın
merkezi kısmı üzerinde, bronzdan kabartma harflerle (IMP CAES AVGVSTO PONTIFEX
MAX TRIBUNICA POTESTATE XII CON...) yazıtının bulunduğu anlaşılmaktadır.
Arşitrav ve ayaklar üzerinde kesintisiz devam eden frizin, her bir kemer altı
yolunun merkezi üzerinde iki tritonlu bir grup yer almaktadır. Ayrıca savaş
gemileri, kalkanlar, çeşitli hayvan kabartmaları ile süslü sütun başlıkları
üzerinde yer alan plasterlerde Poseidon ve Demeter gibi tanrı tasvirleri de yer
almaktadır.
Çeşitli silme ve kabartmalar ihtiva
eden saçak takımı üstündeki kaide üzerinde giyimli dev erkek ve kadın
heykellerinin durmakta olduğu tahmin edilmektedir. Bugün bu heykeller teşhir
edilmektedir.
Augustus'un ölümünden önce yazdığı
vasiyeti "Res Gestae Divi Augusti", onun yaşam boyunca yaptığı
işlerin özetini vermektedir. Bu metnin Latince bir kopyası da bu yapıda yer
almakta idi. Kazılar sırasında birçok kitabe parçası ele geçirilmiştir.
Anıtsal giriş kapısını, stilistik
açıdan İ.S. I. yüzyılın ortalarına tarihlememiz akla en yakındır. Çünkü
arşitrav üzerindeki yazıt da bu fikrimizi teyid etmektedir.
Tiberius
Alanı
Sütunlu caddenin hemen doğu bitiminde
yer alan Tiberius alanını doğuda propylonun anıtsal merdivenleri; kuzey ve
güneyde ise sütunlu galeriler çevreliyordu.
Bugün temel kalıntılarını gördüğümüz
bu yerin ana girişi batı yönünde bulunmakta ve sütunlu caddeye açılmakta idi. Kentin
sosyal yaşamının geçtiği bu alanda İ.S. 16'da askerlerin bir grevine de sahne
olmuştur. Hayat şartlarının iyileştirilmesini isteyen Romalı askerler, su
kemerlerinin bir bölümünü tahrip etmişler ve isteklerini elde ettikten sonra,
su yolunu bizzat onarmışlardır.
Sütunlu
Cadde
Antiokheia'da şehrin bel kemiğini
teşkil eden sütunlu cadde, iki ana caddenin kesiştiği kavşaktan 75 m. kuzeyde
ve ikinci ana caddenin doğusundan başlayarak Tiberius alanına kadar
uzanmaktadır.
Kaldırımlı olan ana cadde, hemen hemen
11 m. genişlikte olup; uzunluğu ise 69 m. dir. Caddenin sağında ve solunda,
güneyde 5.50 m., kuzeyde ise 5.60 m. derinlikte portikler; onların gerisinde de
5 m. derinlikte dükkanların yer aldığı temel kalıntılarından tespit edilmiştir.
Sütunlu cadde üzerinde yer yer heykel
kaidelerinin bulunması, Antik Çağda caddenin heykellerle süslü olduğunu
göstermektedir. Ayrıca cadde ortasından geçen ve atık sularının boşaltıldığı
kanaldan başka, her iki tarafta bulunan dükkanların altından kaynak suları nakleden
taş ve toprak künkten yapılmış su yolları dikkat çekmektedir.
Stilistik ve yapısal özellikleri
sütunlu caddenin, imparatorluğun kalkınma dönemlerine, büyük bir olasılıkla
İ.S. I. yüzyılın ortalarına ait olduğu kanısını uyandırmaktadır.
Tiyatro
Kentin merkezine yakın bir tepenin
yamacına inşa edilen tiyatro, şehre hakim bir yerde bulunmaktadır. Ören
yerindeki kalıntılar arasında en fazla tahribata uğramış bir yapıdır.
Antiocheia tiyatrosunun, her antik
tiyatro gibi üç esas kısımdan meydana geldiği görülmektedir.
1- Seyircilerin oturmaları için yarım
daire şeklinde tertiplenmiş oturma sıraları (cavea).
2- Yarım daire şeklinde bir meydan
(orkestra).
3- Oyunların oynandığı sahne binası
(skene).
Tiyatronun
Oturma Kademeleri
Yapının ön yüzü kuzeybatı yönünde
yaklaşık 105 m. uzunluğundadır. Gerideki yuvarlak çevre ortalama 185 m.
gelmektedir. Kuzey yönündeki oturma kademeleri, tepenin yamacı oyulmak
suretiyle doğal toprak eğimi üzerine yerleştirilmesine karşın, güney yönündeki
oturma kademelerinin (araziyi tiyatronun şekline uydurmak için) tonoz ve
kemerlerden oluşan bir alt yapı (substrüksiyon) üzerine yerleştirildiği
görülmektedir.
Diğer taraftan, kentin doğu-batı
yönünde uzanan ana caddesinin (Cardo Maximus) güney caveanın altında bulunan ve
başka tiyatrolarda göremediğimiz tonozlu bir tünel içinden geçmesi çok ilgi
çekicidir. Bu kapalı tünelin uzunluğu 56 m., genişliği ise, 8 m. dir. Roma
Döneminde genişletilmiş ve ana cadde tiyatro altında kalmıştır.
Bugünkü mevcut kalıntılara göre, 5.000
kişiyi alabilecek kapasite de olduğunu tahmin ettiğimiz tiyatronun dairevi bir
kuşakla (diazoma) bölündüğü; muhtemelen 26 basamaktan oluşan, seyircilerin
oturmalarına tahsis edilen basamaklar arasında, inişi ve çıkışı sağlayan dördü
ortada, ikisi yan uçlarda olmak üzere altı ara merdivenin bulunduğu
sanılmaktadır.
Orkestra: Aşağı yukarı yarım daire şeklindedir, çapı 35 m.
dir. Oturma sıralarının mevcut durumuna göre 1.10 m. aşağısında, zeminin taş
döşeli olduğu görülmüştür.
Sahne
Binası (skene): Asıl
tiyatrodan öne doğru çıkıntılı, 12x55 m. ölçülerinde, dikdörtgen bir plana
sahip olduğu temel kalıntılardan tespit edilmiştir. Bugün kalın bir moloz
tabakası ile örtülü temel yapısı, çok fazla tahribata uğramış durumdadır. Ancak
cephe mimarîsinin bezemeli olduğu ve kabartmalı frizlerle donatıldığı ele geçen
mimarî parçalardan anlaşılmaktadır.
Bugün görülen kalıntılar İ.S. 4.
yüzyılın başlarına ait olsa gerektir.
Roma
Hamamı
Kentin kuzeybatı köşesinde yer
almaktadır. Yapı arazinin şekline uydurularak inşa edilmiş ve bu yüzden düzgün
olmayan bir dikdörtgen plan gösterir. Binanın, biri palaestra; öteki hamam
bölümleri olmak üzere iki kısımdan ibaret olduğu görülmektedir.
Palaestra, kapalı hamam yapısının
önünde yer almaktadır. Üç tarafı revaklarla çevrili olduğu tahmin edilen orta
avlunun, yüzölçümü 20x23 m olup; revaklar kısmı ile birlikte 37x29 m. dir. Taş
döşeli tabanı dışında, üst yapıya ait yeterli mimarî parça ele geçirilemediğinden
üst yapı mimarîsi hakkında yeterli bilgimiz bulunmamaktadır. Kapalı hamam
kısmı; yaptığımız araştırmalar sonucu, yapının palaestraya bir bütün olarak
bağlı olduğu ve çağın diğer hamam yapılarında olduğu gibi üç bölümden meydana
geldiği anlaşılmaktadır.
1- Frigidarium (Soğuk kısım),
2- Tepidarium (Ilık kısım),
3- Caldarium (Sıcak kısım)
Bunların dışında soyunma yerleri
(apoditerium), servis kısımları, su tesisleri, külhan ve depoların mevcut
olduğu ve diğer bölümleri oluşturduğu muhakkaktır. Yapının mevcut
kalıntılarından, İ.S.I. yüzyılın sonlarında veya II. yüzyılın başlarına ait
olduğu söylenebilir.
Stadium
Sultan Dağları'nın eteklerinde ve
akropolün batısında yer almaktadır. Stadium'un uzunluğu 190 m., genişliği ise
30 m. dir. Yapı "at nalı" şeklinde bir plana sahiptir. Kent stadyumu Helenistik
Devirde inşa edilmiş, İ.S.II. yüzyılda ise onarım geçirmiştir.
Stadyum, Antiokheialılar'ın hayatında
antik çağlardan beri önemli rol oynamıştır. Burada çeşitli oyunlar, özellikle
atletizm, güreş ve boks vs. gibi bedensel hareketler yapılmıştır. İ.S. 3-4.
yüzyıllarda, gladyatör ve vahşi hayvan oyunları da Roma dünyası için popülerdi.
Bu oyunlar daha sonra tiyatro ve stadyumlarda oynanmıştır.
St.
Paul Kilisesi
Antiokheia'nın ilk ve en büyük kilisesi
olup, şehir suruna bitişik ve Roma hamamının yaklaşık 200 m. güneyinde yer
almaktadır.
Bazilikal bir plan gösteren binanın
boyutları 70x26 m. dir. Doğuya yönelen ve mekanın dışına taşan apsis, yarım
daire şeklinde olup; ortasında daha geniş bir nef, yanlarda dar iki nef olmak
üzere üç neflidir. Orta nef, 43.10x11.90 m., yan nefler ise 43x4.93 m.
ölçülerindedir. İç mekan büyüklükleri farklı üç kısma bölünmüş olan yapının,
asıl mekânı yanlardaki dar mekândan; onüçer sütunla ayrıldığı ve böylece bu kısımların
sütunlarla desteklendiği anlaşılmaktadır.
Kilisenin batısında, enine yerleşik
dikdörtgen biçiminde ve önünde altı sütun bulunan bir narteks yer almaktadır.
Narteksin uzunluğu 8.90 m., eni 21 x 76 m. dir. Bu bölümden orta nefe daha
geniş, yan neflere ise dar kapılarla geçilir.
Kilisenin tüm tabanını kaplayan
mozaiğin çok renkli ve çeşitli desenlerden oluştuğu araştırmalar neticesi
saptanmıştır. Ayrıca bu mozaik tabanın F.J. Woodbridge tarafından da dizaynı
yapılmıştır. Taban panolarında beş renk ile üç ana desenin kullanıldığı ve
bunlara ilaveten geometrik ve bitkisel motiflerin kullanıldığı görülmüştür.
Mozaiklerde dikkat çeken diğer bir özellik ise, mozaikli asıl mekânın merkezi
yerinde gözle görülebilir ölçüdeki dört adet Yunanca kitabenin yer almasıdır.
Bu kitabeler daha küçük tesseralardan oluşan mozaiği yaptıranlar ile görevli
papazların ad ve adaklarını içermektedir.
Bu kitabelerin birinde adı geçen
Optimus, Ortodoks liderlerinden biri olup; İ.S. 375-381 yılları arasında
Antiokheia'da piskoposluk yapmıştır.
Bilindiği gibi İ.S. 46 yılında St.
Paul bu kilisenin altında yer alan Sinagog'ta Hristiyanlığı yaymak için
Barnabas'la birlikte ilk vaazını vermiştir. Bu nedenle, St.Paul'a adanan bu
kilise, büyük bir önem arz etmektedir. Diğer taraftan, St. Paul'un yeni dini
yaymak için vaaz verdiği sinagog üzerine yapılmış ilk kiliseyi Anadolu'da
sadece Antiokheia'da görmekteyiz.
Küçük
Kilise
Şehrin merkezinde ve sütunlu caddenin
yaklaşık 35 m. batısında yer alan kilise, Latin haçı şeklinde bir plana
sahiptir. Doğu-batı uzantılı yapı, ortasında geniş bir nef, yanlarda iki nef
ile dar bir narteksten meydana gelmiştir.
Bina dıştan dışa, 43x25.50 m.
ölçülerindedir. Yapının yaklaşık 23 m. uzunluğundaki ana mekânının, iki yan
duvar arasındaki mesafesi 15.50 m. olup; bu ölçüler bize asıl mekânın mümkün
olduğu kadar geniş tutulmaya çalışıldığını göstermektedir. Orta nefin doğu
ucunda ise apsis yer almaktadır.
Narteks nef duvarlarının her iki
tarafa doğru uzatılması ile elde edilmiş, 6.50 x 23.50 m. boyutlarında ince
uzun dikdörtgen bir mekândan ibarettir. Kilisenin yarım yuvarlak apsisinin iki
yanındaki kalan temel kalıntılarından, pastophorion odalarına sahip olduğunu
çıkarmaktayız. Böylece yapının bu odalar ile birlikte düz bir duvarla
sınırlandığı, daha doğrusu doğu duvarının düz bir cepheye sahip olduğunu
görmekteyiz. Kazılar sırasında bulunan bir mühür üzerinde bu kilisenin üç
martyri zikredilmektedir (Neon, Nikon ve Heliodorus). Ayrıca Antiokheia'da ilk
görev yapan papazın Basus adını taşıdığı da bu mührün diğer yüzünden anlaşılmaktadır.
Yapı plan ve malzeme yönünden İ.S. 5. yüzyılda yapılmış olabilir.
Nymphaeum
Anıtsal çeşme, kuzey-güney caddesinin;
kuzey ucunda yer almaktadır. Bugün dahi belirli bir şekilde temel kalıntıları
seçilebilmektedir.
Nymphaeum'un iki kısım halinde
yapıldığı, biri önde çeşmeler bulunan muhtemelen sütun mimarîsi ile süslü fasad
duvar, diğeri bu fasadın arkasında suların toplandığı depo kısmından ibaret
olduğu anlaşılmaktadır.
Nymphaeum'un gerisinde, 10x27 m.
ölçülerinde su deposunun temel kalıntıları görülmektedir. Depoda toplanan su,
pişmiş toprak, taş ve kurşundan yapılmış borularla kente dağıtılıyordu. Şehrin
belirli yerlerinde dört çeşmenin bulunduğu, yapılan çalışmalar neticesinde
tespit edilmiştir. Tiberius alanı ile batı kapısının arkasındaki çeşmelerin
anıtsal bir yapıya sahip olduğu, geride kalan kalıntılardan anlaşılmaktadır.
Antiokheia'da son derece gelişmiş bir
su sisteminin varlığı kazılar sırasında ortaya çıkarılmıştır. Nymphaeum, I.
yüzyılın sonlarına doğru inşa edilmiş olabilir.
Su
Kemerleri
Kent mimarîsinin en önemli
yapılarından birisi de su kemerleridir. Roma Çağında, Antiokheia şehrinin
gelişip büyümesi ile artan su ihtiyacını günümüzde "su çıktı" adı ile
anılan kaynaktan alınarak kentin kuzey yönü boyunca uzanan; yaklaşık 10 km.
uzunluktaki su yolu ile sağlanmakta idi.
Arazinin topografik yapısına uyarak
yerleşme yerine uzanan su kemerleri, nymphaeuma sona ermekte ve şehrin yaklaşık
2/3'sinin su ihtiyacını karşılamakta idi. Su kemerlerine ait kalıntılar yer yer
ayakta durmakta, görenleri hayrette bırakacak kadar özenli ve kuvvetli yapıları
ile dikkati çekmektedir.
Ayakta duran kemerlerin yüksekliği,
5-7 m. arasında değişmekte; mevcut uzunluğu ise, 250 m. yi bulmaktadır. Kemer
ayakları 2.10 m. ölçülerinde ve dört metre yüksekliğinde olup; dikdörtgen blok
taşların harç kullanılmadan örülmesi ile yapılmıştır. Kemerlerin bindiği iki
ayak arasındaki açıklık 4.70-3.80 m. arasında değişmektedir.
Su kemerlerinin üst yapısı tamamen
tahrip olduğundan, kemerler üzerindeki suyun yol aldığı akaçların (canalis)
yapısı tam olarak bilinmemektedir. Ancak ele geçen mimarî parçalardan, su oluğu
kesitinin 30 cm. çapında daire olduğu anlaşılmaktadır.
Su yolunun tarihlemesine gelince: İ.S.
I. yüzyılın sonlarında Roma eyaletlerinde yaygınlaşan su iletim sistemleri
Anadolu'da çeşitli bölgelerde belirgin örnekle bilinmektedir. Kentin tarihi
gelişmesi ile bağlantılı olarak bunun İ.S. I. yüzyılın sonlarında yapılmış
olduğu söylenebilir.
Men
Kutsal Alanı
İlçeye 5 km. uzaklıkta "Gemen
Korusu" denilen bir tepe üzerinde kurulmuş olup, taşıtla ulaşılmaktadır.
Kutsal alanda "Ay Tanrısı Men" adına inşa edilen tapınağın tarihi
İ.Ö. 4. yüzyıla kadar çıkmaktadır. Bu tapınağın dışında 2 kilise, stadium ve
evler yer almaktadır.
Men
Tapınağı
Ay Tanrısı Men, İ.Ö. III. bin yılından
beri ibadet edilen bir eski Anadolu tanrısıdır. Bir gök tanrısı olan Men, aynı
zamanda sağlık ve kehanet tanrısıdır. Antiokheia Men kültürünün en önemli
merkezlerinden biridir. Burada Tanrı Men'e adanmış bir tapınağın bulunması da
çok doğaldır. Men kutsal alanı, Antiokheia'nın kuruluşundan önce, kentin
yaklaşık olarak 5 km. güneydoğusunda, Karakuyu Tepesi üzerinde kurulmuştur.
Tapınak, 43 x 72 m. ölçülerinde, tam
dikdörtgen olmayan ve etrafı temenos duvarı ile çevrili alan içerisinde yer
almaktadır.
6 x 11 sütunlu ve İon düzeninde bir
peripteros olan tapınağın ölçüleri dıştan dışa eni 7.95 m. cella'nın iç
ölçüleri 6.45x7.85 m. dir. Krepidoma 9 basamaklı olup, basamak derinliği 35
cm., yükseklik 25 cm. dir. Tapınağın temel duvarları, cella duvarının bazı
kısımları yer yer ayaktadır. Hemen hemen cella büyüklüğünde olan opistodomos'un
nasıl sonuçlandığı bilinmemektedir. Batıda yer alan pronaos'un önünde
muhtemelen 75 cm. çapında dört sütun yer almakta idi.
Kutsal alanın dış duvarlarındaki adak
kabartmaları birbirine çok benzemekte olup; tek bir örnek üzerine yapılmıştır.
Hemen hepsinde iki payeli akroterli naiskos tasviri karşımıza çıkmaktadır.
Kabartmaların hepsinin üzerinde bir ya da daha çok ayça motifleri ile boğa
başları bulunmaktadır. Yazıtlı olanlardan ayçaların sayısının çoğu kez adak
yapan kişilerin sayısını gösterdiği anlaşılmaktadır.
Tapınağın alt yapısında ve temenos
duvarında yerel gri renkte kireçtaşı kullanılmış, günümüze kadar ulaşamayan üst
yapıda ise mermer kullanıldığı görülmektedir.
Tapınak İ.Ö. III. yüzyılın başına
tarihlenmiştir. Ancak bu kutsal alan en canlı devrini İ.S. I. ve II.
yüzyıllarda yaşamıştır ve tahminen İ.S. 400 yıllarında, Hristiyanlık'ın
yaygınlaşması ile tahrip edilmiştir.
Limenia
Adası
Yalvaç'a 25 km. uzaklıkta Gaziri
Mevkii'nde Hoyran Gölü içerisinde bir ada olup, göl kenarına asfalt bir yolla
ulaşılmaktadır. Adanın etrafını çevreleyen sur duvarlarından başka ada
içerisinde, Artemis adına inşa edilmiş bir tapınak ile diğer yapı kalıntıları
bulunmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
iyi ve güzel...