Erkin Koray'a Veda

07 ağustos 2023 akşamı üzücü haber kısa sürede ekranlardan ülkemize yayıldı. 08 ağustos 2023 günü ise medyada her çeşitten konuya dair haber yer aldı. Türk rock müziğinin çınarlarından Erkin Koray 82 yaşında yaşama veda etti. Kanada'da olduğu ve hastaneye kaldırıldığı haberi sonrası vefat haberi peşin sıra geldi. Mazimizden bir yaprağın daha uçup gitmesi üzücü. Doğanın çarkları muntazam biçimde çalışıyor. Yapacak bir şey yok, olacak oluyor. Güzel olan geriye unutulmaz eserleri bırakabilmiş olması. Uzun yıllar geçse de mutlaka dönüp dolaşıp hatırlanılacak. Eserleri günün şartlarında tüketime yönelik değil, kendi iç dinamikleri olan sağlam temellerde inşa edilmiş kalıcı, zamansız. O nedenle zaman yolculuğunda mutlaka insanların karşısına çıkmaya, ruhlarına dokunmaya devam edecek.

Erkin Koray'ın hayatını tekrar okuyup, şarkılarını dinlerken sürüklendiğimiz diyarlarda karşımıza çıkan sima rahmetli Neşet Ertaş oldu. Sanki biri Türk Halk Müziğimizin bir dağının çınarı diğeri de Türk Rock müziğinin. İkisinin melodileri Anadolu'nun bağrındaki bu dağlarda yankılanıp duracak. Kimi sevinç kimi hüzün kimi kahkaha kimi gözyaşı olup ruhlarımızı dalgalandıracak, kabartıp coşturacak. Her iki büyük ozanımıza da Allahtan rahmet diliyoruz. Eserleri bizi biz yapan, bizi bize katan melodileri ile duyulacak Anadolu'muzun topraklarında nesilden nesile.

iyiturks



Türkiye Dokuma Atlası Projesi ve Sergisi


Sosyal medyada bir sergide yapılan röportaj önümüze gelince bu sergiden ve bu çalışmadan haberdar olduk. Popüler olmayan, etki alanı dar gibi gözüken ancak geçmiş ile gelecek arasında bugünden kurulan devasa bir bağ bu. Kültürel, ekonomik ve sosyolojik olarak kapsamlı etkileri olan/olacak bir çalışma bu. Umarız başarılı olur ve beklentiler doğrultusunda faydalar sağlar. Emeği geçenlere teşekkür eder, başarılar dileriz. Aşağıda bu sergi ile ilgili a.a haberi ile ilgili projenin kendi tanıtımı ile ilgili paylaşımlarımız olacak. Her ikisinin de linkleri ilgili bölümlerde verilmiş olacaktır. İyi okumalar dileriz.  iyiturks

Türkiye'nin ilk dokuma atlası sergisi Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde kapılarını açıyor. Emine Erdoğan'ın himayesinde yürütülen, Türkiye'nin yöresel dokumalarını ilk kez bir araya getiren "Türkiye Dokuma Atlası" projesi kapsamında hazırlanan "Dokuma Atlası Sergisi", 22 Haziran'da kapılarını açacak.   

Alınan bilgiye göre, Olgunlaşma Enstitülerinin yenilenme çalışmalarının bir ürünü olarak hazırlanan "Türkiye Dokuma Atlası Projesi", Milli Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğüne bağlı İstanbul Sabancı Beylerbeyi Olgunlaşma Enstitüsü tarafından yürütülüyor. 

İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliğinin destekleri, Marmara Üniversitesinin katkılarıyla yürütülen projeye, Türkiye İhracatçılar Meclisi ve Ticaret Bakanlığı da katkı veriyor.

Proje, asırlık dokumaları sandıklardan çıkarıp, tasarım dünyasına taşımayı ve ekonomik değere dönüştürmeyi amaçlıyor. Proje kapsamında ayrıca geleneksel dokumaların aslına uygun üretilerek yerel kalkınmanın da desteklenmesi planlanıyor.

151 çeşit dokuma türü sergilenecek

Projenin ilk etkinliği olarak gerçekleştirilen sergide, bölgesel rotalar izlenerek, Türkiye'nin çeşitli bölgelerinden bir araya getirilen 151 çeşit dokuma türü sergilenecek. Sergide ayrıca koleksiyoner Yusuf İyilik'in koleksiyonundaki Osmanlı kumaşlarından parçalar yer alacak.

Prof. Dr. Hülya Tezcan, Prof. Dr. Aydın Uğurlu ve Prof. Dr. Mehmet Akalın'ın danışmanlığı, Ayşe Dizman'ın koordinatörlüğü ve Güneş Güner'in küratörlüğü ile gerçekleştirilen sergide, genç tasarımcıların, geleneksel kumaşlardan ilhamla oluşturduğu tasarımlarla zaman tünelinde gezilebilecek.

Sergide dokuma sanatçıları Aydın Uğurlu'nun Doğa Üçlemesi, Elisabeth Strub Madzar'ın Pa ve Umay Ana isimli iki eseri, Servet Senem Uğurlu'nun Anadolu Tanrıçaları dokuma heykelleri olmak üzere dokuma sanatları da sergilenecek.

Serginin zaman tüneli olarak isimlendirilen alanında, Mehmet Demir, Mert Çelebi, Senem Kula ve Rümeysa Kış'ın geleneksel dokumaları geleceğe taşıyabilecek tasarımları yer alacak. Sergi, 3 ay boyunca haftanın 6 günü ziyaret edilebilecek.


PROJE HAKKINDA

Kültürel miras, toplumların kültürel zenginliğini ve geleneklerini geçmişten miras alarak geleceğe aktaran değerler bütünüdür. “Yaşayan miras” olarak da adlandırılan kültürel mirasın korunması ve geleceğe aktarılması, milletler için hayati öneme sahiptir. Kültürel değerlerini koruyarak yaşatan ve evrensel kültürle bağ kurabilen toplumlar, küreselleşen dünyada milli kimlikleriyle söz sahibi olabilirler.

Kültürün kuşaktan kuşağa aktarılmasında, sözlü ve yazılı eserler yanında renkler, motifler ve desenler de büyük öneme sahiptir. Geleneksel dokumalar, Türk insanının duygu ve düşünce dünyasını yansıtan çok zengin motif ve desen zenginliği barındırır. Kültürel hafızanın canlılığı bu değerlerin korunarak yaşatılması ve anlamlandırılmasıyla mümkündür.

Cumhurbaşkanımızın eşi Sayın Emine ERDOĞAN Hanımefendi himayesinde, İstanbul Beylerbeyi Sabancı Olgunlaşma Enstitüsü tarafından T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, T.C. Ticaret Bakanlığı ve İTHİB (İstanbul Tekstil Hammaddeleri İhracatçılar Birliği) desteğiyle hayata geçirilen “Türkiye Dokuma Atlası Projesi” Türk milletinin hafızasını oluşturan binlerce yıllık dokuma kültürünü, korumak, geliştirmek, toplumsal farkındalıkla kuşaktan kuşağa aktarmak ve dünyaya tanıtmak amacı ile oluşturulmuş bir kültür projesidir.

Günümüzden 9000 yıl önce Çatalhöyük’te başlayan Anadolu dokumacılığı, her çağda dünya dokuma ticaretine yön vermiştir. Orta Asya’dan gelerek ve Anadolu’nun yerel kültürleriyle zenginleşen Türk dokuma kültürü, son yıllarda geleneksel değerlerini hızla kaybetmekte ve çeşitli nedenlerle modernize edilerek aslından uzaklaşmaktadır.

“Türkiye Dokuma Atlası Projesi” ile Anadolu’nun dokuma kültürünün araştırılarak verilerin tek bir kaynakta toplanması; geleneksel dokumaların bölgesel hatta il bazında incelenmesi ve teknik yönden detaylandırılması sağlanacaktır. Yöresel dokumaların kimliklendirilmesi, kataloglanması, aslına uygun üretilmesi ve geleneksel yöntemlerle üretilmiş olanların korunmaya alınması projenin genel amacıdır. Proje kapsamında; coğrafi işaret tescilinin karakteristik tüm yöresel dokumalar için teşvik edilmesi, coğrafi işaret almış olan dokumaların standartlara uygun üretilmesi için çalışmaların yürütülmesi amaçlanmaktadır.

“Türkiye Dokuma Atlası Projesi”, Anadolu’nun sahip olduğu binlerce yıllık birikim ve potansiyelin uluslararası alanda ticaret, kültür ve sanatla buluşmasını sağlayacaktır. Türkiye’nin 21. yüzyıldaki güçlü tekstil ticaretinin köklerini oluşturan geleneksel dokumaları, çağdaş tasarımlarla “Türk markası” olarak dünyaya tanıtmak projenin öncelikli hedefi ve davetidir.

Geleneksel dokumaların tekstil ve moda sektörü ile buluşturulmasıyla yerel kalkınmanın sağlanması, “Dokuma Kültürü Rotaları” ve “Yaşayan Müzeler” oluşturularak kültür turizmine ve yerel kalkınmaya katkı sağlanması projenin ileriye dönük öncelikli hedefleri arasındadır.


PROJENİN HEDEFLERİ

  • Geleneksel Türk el dokumalarını, coğrafi işaret, ham madde, dokuma ve boyama yönünden inceleyerek yün, pamuk, keten ve ipek gibi doğal elyaflarla oluşturduğumuz kültürel izleri takip etmek. Dokuma yöntemleri ve desen dilinde, küresel kültüre katabileceğimiz değerleri tespit etmek.
  • Türk dokumacılığının kıymetli bir zanaat olarak yaşatılmasını sağlamanın yanı sıra, teknolojik değişim ve gelişmelerden faydalanarak dünya kumaş sektöründe fark yaratmak ve geleneksel dokumacılığın prestijli bir ticari faaliyete dönüşmesi ile yerel kalkınmaya katkı sağlamak.
  • Doğal bitkisel boyama, yerel dokuma yöntemlerine işaret eden sergilemeler oluşturarak yerel ve uluslararası moda tasarımcılarının ve satın almacıların dikkatini çekmek ve bu dokumalara olan talebi arttırmak. Sürdürülebilir ve doğa dostu tekstil ürünlerinin geliştirilmesiyle çevreci yaklaşıma destek olmak.
  • “Türk Dokuması” olarak belirlenen geleneksel dokumaların öncülüğünde, yerel ve küresel sergiler, atölyeler ve iş birlikleri tasarlamak, oluşturmak.
  • Akademik iş birlikleriyle dokumaların araştırma ve geliştirme aşamalarını takip etmek.
  • “Türk Dokuması” olarak hafızalarda yer etmesini önemsediğimiz; Antep Kutnu, Ankara Sofu, Şal Şapik, Rize Bezi /Feretiko, Ehram, Beledi ve Denizli Buldan dokumalarını dünyaya tanıtmak. Kutnu’ nun renk ve desenini, Ankara Sofu’nun yüzyıllarca tüm dünyanın tercih ettiği ipeksi yumuşaklığı, su iticiliği ile benzersiz yün dokuması özelliğini, Üsküdar Çatması’ nın desen ve renkleri ile ev tekstiline katacağı değeri, Denizli Buldan Bezi’ nin doğal boyalarla parlak, hafif ipek dokumasını, çağdaş kullanışlı tasarımlara dönüştürerek sergilemek.
  • Anadolu dokuma kültürünü takip ederek tarih boyunca dokumacılığın merkezi olan Denizli, Bursa ve İstanbul başta olmak üzere, İpek Yolu üzerindeki şehirler, keten ve kenevirin öne çıktığı Karadeniz şehirleri, Erzurum, Siirt, Şırnak gibi yünlü dokuma yapılan şehirlerarasında “Dokuma Kültürü Rotaları” ve “Yaşayan Müzeler” oluşturarak yerel kalkınmaya ve kültür turizmine katkıda bulunmak.

Haber: Anadolu Ajansı

Proje Web Sayfası

Karganın Bülbül gibi ötmesini beklemek

Dünyada her şey değişip duruyor. Değişmeyen hiçbir şey yok. Her değişim iyi yönde/gelişim yönünde olmuyor. Bazı değişimler bozulma, yok olma vb olumsuz neticelere de yol açabiliyor. Bu olumsuz neticelerin en önemli sebebi ise kaçınma, kolaycılık ve her çeşit yersiz direnç sayılabilir.

Yani değişim iyi yönde de olsa kötü yönde de olsa muhakkak gerçekleşiyor. Ancak değişimden muaf gibi duran ve daimi olarak varlığını sürdüren bir konu var; “Gerçekten kaçma/gerçeği tahrif etme” biçiminde kısaca tarifleyebileceğimiz insanlık halimiz. Nasıl bir illetse bu, insanlığı olmayacak noktalara sürüklemekte, insanlığın başlangıcından günümüze kadar varlığını değişmeden sürdürmektedir. Bu “Gerçekten kaçma hikâyesi” insanlığı kılıktan kılığa sokmakta, varlığını unutturup başına akıl almaz işler, musibetler getirmekte. Bu kaçınma hallerinde insanlığın kullandığı en geçerli/en kullanışlı ve en kadim araç ise “Bahane”. Her derde çare bazı eski zaman ilaçları gibi!

 Bizim de bu yazıyı yazmaya bahane kıldığımız bir TV dizisi. Yeni yayına giren ve hayli popüler olan “Maraşlı” dizisi girişte yapmış olduğunuz kısa değerlendirmemizin çıkış noktası.

 Kısaca dizi hakkında bilgi verirsek; “Maraşlı lakaplı eski bir asker olan Celal Kün dizinin ana karakteri. 9/10 yaşlarında olan kızı bir saldırıda yaralanıp, kronik hasta oluyor ve konuşma yetisini yitiriyor. Bu durumdan babasını sorumlu tutup, ilişkisini donuk bir hale getiriyor. Maraşlı kızının intikamını almak için Gizli servisinde peşinde olduğu gizli ve tehlikeli bir yapıya savaş açıyor. Bu savaşı Gizli servisin çatısı altında veriyor. Peşinde olduğu yapının ana karakterinin kızı Mahur’a aşık oluyor.”

Her klasik kurmaca da olduğu gibi burada da iyi ile kötünün savaşı var. Tesadüf olmalı ki kötü karakterlerden birinin adı da Savaş. Bu alışılagelen kurmaca da iyinin iyi gibi, kötünün de kötü gibi davranması bekleniyor. Ancak ne yazık ki ilgili yapıtta ilgi çekme adına kötünün her yaptığı iyinin ona her yapacağına tartışmasız bir bahane oluyor. İyinin hiçbir sorumluluğu hiçbir kısıtlaması yok.

Örnek üzerinden gidersek; Dizinin temel başlangıç noktası Maraşlının kızının başına gelenler. Buradan hareketle Maraşlı kızı için büyük bir intikamın peşine düşüyor. Dizinin ilerleyen bölümlerinde Maraşlının kızı ve sevdiği Mahur çeşitli kötü adamların hedefi oluyor ve zarar görüyorlar. Her seferinde Maraşlı bunu yapanlardan kanlı bir biçimde intikam alıyor.

Bu noktada bizim sorgulamamız başlıyor. Maraşlı sevdiklerinin zarar görmemesi için üzerine düşeni ne kadar yapıyor? Nelerden vazgeçiyor?

Öncelikle içinde bulunduğu hayata bakalım: Gittiği yol kötülerle savaş. İçinde her türlü dünyevi kötülük barındırıyor. Böyle bir savaşın içinde kötülerden bazı değerlere dikkat etmesini beklemek nasıl bir saflık! Kötülerin kendilerine has bir hayatı var. Bulundukları noktaya gelebilmek için hangi aşamalardan geçmişler, neleri feda etmişler?

İyi kahramanın, bunların varlık sebebi olan/en değerlilerine saldırıp kendi en değerlilerine dokunulmamasını beklemesi ne kadarda gerçekçi bir yaklaşım!

Kahramanlık her şeyi göze alarak hiç kimsenin cesaret edemediği şeyleri yapmak değil mi? O zaman kahramanlık fedakârlık, risk, vazgeçmek değil mi? Burada bir tercih yapılmıyor mu? Kahramanlık mı, sıradanlık mı, diye...

Böyle bir savaşın içine girip sonuçlarını düşünmemek mi? Kendi planlarını/hırslarını/mecburiyetlerini sevdiklerini riske atmamak için arka plana atmak mı ?

Maraşlı nazarında değerlendirirsek, istisnalar hariç genel olarak “insan tercihleridir” biçiminde kalıplaştırabileceğimiz bir kavrama ile ifade edebiliriz, diyeceklerimizi. Hangi kararı alırsak alalım, sonuçlarından öncelikle kendimiz sorumlu olmalıyız.

“Seçimlerimiz” sonuçları ile birlikte bir anlam ifade eder. Sonuçları işimize geldiği gibi yorumlayıp temel sorumluluklarımızdan kaçamayız.

Örnek olarak kullandığımız dizi karakteri üzerinden gidersek; Maraşlı riskli bir hayatı seçtiğinde ya aile kurmayacak, ya varsa öncelikle ailesini güvende tutacak bir yol bulacak, ya da böyle bir savaşın ana karakteri olmayacak. Bu konuda en tehlikeli seçimleri yapıp, değer verdiklerinin zarar görmemesini kötü adamların insafına, değerlerine bırakmak en az o kötü adamların yaptıkları kadar eleştiriye açık ve sorumluluk gerektiren bir durumdur. Maraşlı ister zorunluluk olsun, ,ister duyguları/hırsları olsun bir seçim yapıp yola koyulduğunda o yolda olabileceklerin sorumluluğunu da almalı, suçu intikamlarına bahane edeceği, kötü adamların tercihlerine yıkmamalıdır.

Kısaca “İnsan Tercihleridir”. Tercihlerin sonuçları mutlak olmaktadır. Beğenmediklerimizi “Bahaneler” ile başkalarının sorumluluğuna bırakmak ne o durumu çözer ne de gelecekteki olumsuz yansımalarını.

 “Karganın Bülbül gibi şakımasını beklemek” bizim sorunumuzdur. Karga her daim kendi gibi olur ve o muhteşem güzel sesini çıkarır.

 Biz tercihimizi yaparız: Ya kargaya sabah akşam bülbül gibi ötmediği için serzenişte bulunup o bet sesine katlanır; Ya da bülbüle ulaşıp onun güzel nağmelerini dinleriz.

İnsan tercihleridir. Bahaneler kaçış yolculuklarımızın bileti olmamalıdır; Bazen ya dönüşü astarından pahalıya gelir, ya da dönüşü hiç mümkün olmayabilir.


Epitel Hücrelerde Yeni Keşfedilen Geometri: Skutoid


2018 yılı Temmuz ayında Nature Communications’ta yayımlanan bir araştırmada bazı epitel hücrelerin kıvrımlı yapılar oluşturmalarını sağlayan özel bir geometrik şekilde oldukları keşfedildi. Keşfin doku mühendisliği ve yapay organ çalışmalarında faydalı olması umuluyor.

Tüm hayvanların vücudu dokulardan ve dokuların birleşmesiyle meydana gelen organlardan oluşur. Dokular vücudun çeşitli kısımlarını ve organları oluştururken kıvrımlı ve karmaşık yapılara dönüşür.

Epitel hücrelerin bu yapıların oluşmasında temel bir işlevi vardır. Epitel hücreler sıkı bir şekilde istiflenerek derimizin, kan damarlarının ve organların dış tabakalarını oluşturur. Bu kıvrımlı ve karmaşık yapıları oluşturabilmek için epitel hücrelerin şekillerinin prizmamsı ya da piramidimsi olması gerektiği düşünülüyordu.

Ancak sadece ince kesitler üzerinde inceleme yapıldığı için gerçekte ne olduğu bilinmiyordu. ABD’den ve Avrupa Birliği’nden araştırmacıların ortak olarak yürüttüğü yeni bir araştırmada ise epitel hücrelerin biçimleri daha derinlemesine ele alındı. Araştırmacılar, hücrelerin alt ve üst kısımlarının çok farklı alanlar kapladığı kıvrımlı dokuları bilgisayar ortamında modelledi. Daha önceki araştırmalarda ortaya konan bir bulgu, epitel hücrelerin üst ve alt yüzeylerinin farklı tipte hücrelerle komşu olabildiğini gösteriyordu. Araştırmacılar özellikle bunun nasıl mümkün olduğunu anlamaya çalıştı.

Sonunda hücrelerin bu tür bir yerleşimi ancak şekilleri prizmaya benzer olursa sağlayabileceği anlaşıldı. Bu prizma benzeri şeklin üstte beş, altta altı kenarı var. Yan kenarların biri ise bir noktadan sonra “Y” biçiminde çatallanıyor.

Araştırmacılar bunun matematikçiler tarafından çoktan tanımlanmış bir şekil olduğunu düşünüyordu, ancak araştırmaları sonucunda tamamen yeni bir şekil olduğunu anladılar. Bunun üzerine şekle, böceklerin arka tarafındaki, kanatlarını da içeren gövde kısmı olan “skutum”a benzerliğinden esinlenerek skutoid adını verdiler ve daha sonra bu şeklin gerçek dokularda olup olmadığını araştırmaya başladılar.

Sonuçta sirke sineklerinin tükürük bezindeki epitel hücrelerin %75’inin, sirke sineklerinin gelişmekte olan embriyolarında bulunan kıvrımlı yapılardaki epitel hücrelerin ise %50’sinin skutoid biçimli olduğu görüldü. Daha kıvrımlı olan dokularda skutoid oranı daha yüksekti. Skutoidler aynı zamanda zebra balıklarının dokularında, ayrıca kısa bir ön incelemeden sonra memeli hücrelerinde de gözlemlendi. Bu da araştırmacılara skutoidlerin, doğada kıvrımlı doku yapıları oluşturmanın yaygın bir yolu olduğunu düşündürdü.

Skutoid biçimli hücrelerin keşfi doku mühendisliği ve yapay organ üretme çalışmaları açısından hayli önemli. Çünkü hücrelerin üç boyutlu düzenlenişini anlamak ve kontrol etmek bu çalışmaların çok önemli bir parçası. Araştırmanın liderlerinden Luis Escudero’ya göre yapay organları oluşturan hücrelerin gerçek dokulardaki gibi istiflenmesini sağlamak gerekiyor.

Kaynak: Bilim Teknik 2018 Eylül

Türkiye’nin İlk Yerli Aktif Fiberi Üzerine Söyleşi

İletişimin en önemli malzemesi olan fiber optik kablolar günümüzde haberleşme, sağlık, savunma alanı gibi birçok alanda kullanılıyor. Biz de Bilim Genç olarak 10 yıllık bir çalışma sonucu İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi Ulusal Nanoteknoloji Araştırma Merkezinde (UNAM) üretilen ilk yerli aktif fiber projesinin yürütücüsü olan Dr. Öğr. Üyesi Bülend Ortaç ile fiber optik kablolar ile ilgili bir söyleşi gerçekleştirdik.

TÜBİTAK Bilim Genç: Sizi tanıyabilir miyiz? 

Dr. Öğr. Üyesi Bülend Ortaç: 1975’te İstanbul’da doğdum. Lise eğitimimi 1993 yılında Kabataş Erkek Lisesinde tamamladıktan sonra 1997 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi Fizik Bölümünden mezun oldum. 2000 yılında kazandığım Millî Eğitim Bakanlığı yurt dışı eğitim bursu ile Paris ENS Cachan Üniversitesinde yüksek lisans ve 2004 yılında Rouen Üniversitesinde doktoramı tamamladım. 2005-2009 yılları arasında Friedrich-Schiller Üniversitesi Uygulamalı Fizik Laboratuvarlarında doktora sonrası bilimsel çalışmalar yaptım. 2009 yılından bu yana İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi Malzeme Bilimi ve Nanoteknoloji Enstitüsünde ve Ulusal Nanoteknoloji Araştırma Merkezinde (UNAM) araştırma grubumla beraber çalışmalarıma devam ediyorum.

TÜBİTAK Bilim Genç: “Aktif Fiber Optik” projenizden bahseder misiniz?

Dr. Öğr. Üyesi Bülend Ortaç: Fiber optik, ışığın saf camdan üretilen çok ince iplikçiklerin içinde yansıyarak iletilmesi prensibiyle çalışan bir tür kablodur. Işık, iç yansımalar aracılığıyla fiber optik kablonun merkezinde tutularak, uzun mesafeler boyunca iletilebilir.

Fiber optik kablo üç kısımdan oluşur. Bunlar merkez, cam örtü ve kılıftır.

Merkez: Fiberde ışığın içinden ilerlediği cam merkezdir.

Cam Örtü: Işığın merkezden dışarı çıkmasını önleyen cam kılıftır. Merkezin dışını sarar ve merkezden yansıyan ışığı merkeze geri gönderir.

Kılıf: Fiberi dış ortamdaki darbe ve nem gibi zararlardan koruyan plastik kılıftır.

Aktif fiber optikler lazer kaynağının ana bileşenlerinden biridir. Aktif fiber optikleri, savunma alanında kullanılmak üzere geliştirilen yüksek güçlü lazer sistemleri projesi kapsamında ürettik. Böylece ilk defa aktif fiber optiklerin tasarım, üretim, karakterizasyon (yani özelliklerinin belirlenmesi) ve uygulama süreçleri ülkemizde gerçekleştirildi.

TÜBİTAK Bilim Genç: Pasif fiber ile aktif fiber arasındaki fark nedir?

Dr. Öğr. Üyesi Bülend Ortaç: Fiber optik kablolar pasif ve aktif olmak üzere ikiye ayrılır. Pasif fiber, optik kablolarda sadece ışığı (sinyal ve bilgi) iletmek amacıyla kullanılır. Aktif fiber ise daha karmaşık bir yapıya sahip olup farklı amaçlarla kullanılabilir. Aktif fiberin ham maddesi silisyum ve oksijenden oluşan silikadır ve merkezinin üretiminde periyodik tabloda nadir toprak elementleri olarak isimlendirilen elementler de kullanılır. Optik olarak aktif olan yani polarize ışığın yayılma düzlemini çeviren bu elementler kılıf bölgesinden gelen fotonlar ile uyarılır ve lazer ışığının temelini oluşturacak yeni fotonların üretilmesini sağlar. Bu tür aktif fiberler yüksek güçlü lazer sistemlerinin kalbini oluşturur.

TÜBİTAK Bilim Genç: Fiber optikler nasıl çalışır? 

Dr. Öğr. Üyesi Bülend Ortaç: Uzun ve düz bir tünel düşünelim. Işın demetimizi düz bir tünel boyunca göndermek kolay olacaktır. Fakat tünelde dönüşler yani kıvrımlar olursa tünelin sonuna ışın demetini iletmek için ışığı yönlendirmek gerekir. Bunun için aynalar kullanılabilir. Tünel boyunca çok fazla dönüşlerin olduğu durumda ise tüm tünelin iç duvarlarını ayna ile kaplamak ışığın yönlendirilmesinde en kolay çözüm olacaktır. Fiber optiklerde de durum böyledir. Fiber optiğin merkezinde, ışın demetini ilerlemesi için yönlendiren cam kılıf tünelin iç duvarlarına kaplanan ayna görevi görür. Bu sayede fiber optiğin içindeki ışık, kıvrımlı bölümlerde cam kılıfa çarpıp yansıyarak kablonun sonuna kadar ulaşır. Bu, Snell Yasası ya da tam yansıma prensibi olarak bilinir. Işığın fiber optik kablonun içinde tam yansıma prensibine göre ilerlemesi için önemli olan merkezin ve cam kılıfın kırıcılık indisleri ile kritik açıdır.

Fizik derslerinde öğrendiğimiz üzere ışığın geliş açısı belirli bir değerin üzerinde ise ışık çok yoğun ortamdan az yoğun ortama geçemez ve yoğun ortamda hapsolur. Bu açı kritik açı olarak isimlendirilir.

Bizim projemizin temel amacı, ışığın fiber dışına sızmasını engelleyip sinyalin en az kayıpla ilerletilmesini sağlamak. Bu amaçla merkezinin kırıcılık indisi cam kılıfın kırıcılık indisinden büyük fiber optik kablolar üretmeye ve ışığın fiber optik kabloya uygun açı ile gönderilmesini sağlamaya çalışıyoruz.

Kısaca projemizde, ülkemizin sahip olduğu tek fiber optik üretim altyapısında fiber optik kablonun hem merkezini hem de cam örtü kısımlarını kılıf ile kaplayarak verimli fiberler üretiyoruz. Ayrıca camın içine eklediğimiz elementlerle merkez ve cam kılıf ara yüzünde gerekli yoğunluk farkını oluşturuyoruz. Böylece sinyalimizi fiber optik kablonun içine hapsedip gereken noktaya istediğimiz özelliklerde ilerlemesini sağlıyoruz.

TÜBİTAK Bilim Genç: Başka hangi alanlardan araştırmacılar ile çalışmalar yürütüyorsunuz?

Dr. Öğr. Üyesi Bülend Ortaç: Fizik, kimya, biyoloji, malzeme bilimleri, makine ve elektrik-elektronik mühendisliği ve tıp alanlarındaki araştırmacılar ile birlikte çalışmalar yapıyoruz.

TÜBİTAK Bilim Genç: Kariyer tercihi yapacak gençlere neler tavsiye edersiniz?

Dr. Öğr. Üyesi Bülend Ortaç: Geliştirdiğimiz fiber optik teknolojileri günümüzde birçok alanda kullanılıyor. Ancak bu teknolojiler geçmişte ülkemizde üretilemediği için yurt dışından alınmaları gerekiyordu. Bu nedenle fiber optik teknolojilerine yönelik araştırmalar ülkemiz için iletişimden sağlığa, savunmadan endüstriye büyük bir öneme sahip. Bu alanlara ilgi duyan gençler de kariyer seçimlerinde fiber optik teknolojilerini ilgi duydukları alanlara entegre edebilirler. Çünkü hangi alan için olursa olsun, öncelikle ihtiyaç duyulan fiber optik kabloları tasarlayıp üretmek, ardından da geliştirdiğimiz fiber optiklerin sağlık, savunma, endüstri gibi farklı alanlarda kullanılması büyük bir mutluluk veriyor. Hayallerimizi hayata geçirmek için gerekli tüm altyapı ve iradeye sahibiz.