Türkiye Dokuma Atlası Projesi ve Sergisi


Sosyal medyada bir sergide yapılan röportaj önümüze gelince bu sergiden ve bu çalışmadan haberdar olduk. Popüler olmayan, etki alanı dar gibi gözüken ancak geçmiş ile gelecek arasında bugünden kurulan devasa bir bağ bu. Kültürel, ekonomik ve sosyolojik olarak kapsamlı etkileri olan/olacak bir çalışma bu. Umarız başarılı olur ve beklentiler doğrultusunda faydalar sağlar. Emeği geçenlere teşekkür eder, başarılar dileriz. Aşağıda bu sergi ile ilgili a.a haberi ile ilgili projenin kendi tanıtımı ile ilgili paylaşımlarımız olacak. Her ikisinin de linkleri ilgili bölümlerde verilmiş olacaktır. İyi okumalar dileriz.  iyiturks

Türkiye'nin ilk dokuma atlası sergisi Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde kapılarını açıyor. Emine Erdoğan'ın himayesinde yürütülen, Türkiye'nin yöresel dokumalarını ilk kez bir araya getiren "Türkiye Dokuma Atlası" projesi kapsamında hazırlanan "Dokuma Atlası Sergisi", 22 Haziran'da kapılarını açacak.   

Alınan bilgiye göre, Olgunlaşma Enstitülerinin yenilenme çalışmalarının bir ürünü olarak hazırlanan "Türkiye Dokuma Atlası Projesi", Milli Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğüne bağlı İstanbul Sabancı Beylerbeyi Olgunlaşma Enstitüsü tarafından yürütülüyor. 

İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliğinin destekleri, Marmara Üniversitesinin katkılarıyla yürütülen projeye, Türkiye İhracatçılar Meclisi ve Ticaret Bakanlığı da katkı veriyor.

Proje, asırlık dokumaları sandıklardan çıkarıp, tasarım dünyasına taşımayı ve ekonomik değere dönüştürmeyi amaçlıyor. Proje kapsamında ayrıca geleneksel dokumaların aslına uygun üretilerek yerel kalkınmanın da desteklenmesi planlanıyor.

151 çeşit dokuma türü sergilenecek

Projenin ilk etkinliği olarak gerçekleştirilen sergide, bölgesel rotalar izlenerek, Türkiye'nin çeşitli bölgelerinden bir araya getirilen 151 çeşit dokuma türü sergilenecek. Sergide ayrıca koleksiyoner Yusuf İyilik'in koleksiyonundaki Osmanlı kumaşlarından parçalar yer alacak.

Prof. Dr. Hülya Tezcan, Prof. Dr. Aydın Uğurlu ve Prof. Dr. Mehmet Akalın'ın danışmanlığı, Ayşe Dizman'ın koordinatörlüğü ve Güneş Güner'in küratörlüğü ile gerçekleştirilen sergide, genç tasarımcıların, geleneksel kumaşlardan ilhamla oluşturduğu tasarımlarla zaman tünelinde gezilebilecek.

Sergide dokuma sanatçıları Aydın Uğurlu'nun Doğa Üçlemesi, Elisabeth Strub Madzar'ın Pa ve Umay Ana isimli iki eseri, Servet Senem Uğurlu'nun Anadolu Tanrıçaları dokuma heykelleri olmak üzere dokuma sanatları da sergilenecek.

Serginin zaman tüneli olarak isimlendirilen alanında, Mehmet Demir, Mert Çelebi, Senem Kula ve Rümeysa Kış'ın geleneksel dokumaları geleceğe taşıyabilecek tasarımları yer alacak. Sergi, 3 ay boyunca haftanın 6 günü ziyaret edilebilecek.


PROJE HAKKINDA

Kültürel miras, toplumların kültürel zenginliğini ve geleneklerini geçmişten miras alarak geleceğe aktaran değerler bütünüdür. “Yaşayan miras” olarak da adlandırılan kültürel mirasın korunması ve geleceğe aktarılması, milletler için hayati öneme sahiptir. Kültürel değerlerini koruyarak yaşatan ve evrensel kültürle bağ kurabilen toplumlar, küreselleşen dünyada milli kimlikleriyle söz sahibi olabilirler.

Kültürün kuşaktan kuşağa aktarılmasında, sözlü ve yazılı eserler yanında renkler, motifler ve desenler de büyük öneme sahiptir. Geleneksel dokumalar, Türk insanının duygu ve düşünce dünyasını yansıtan çok zengin motif ve desen zenginliği barındırır. Kültürel hafızanın canlılığı bu değerlerin korunarak yaşatılması ve anlamlandırılmasıyla mümkündür.

Cumhurbaşkanımızın eşi Sayın Emine ERDOĞAN Hanımefendi himayesinde, İstanbul Beylerbeyi Sabancı Olgunlaşma Enstitüsü tarafından T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, T.C. Ticaret Bakanlığı ve İTHİB (İstanbul Tekstil Hammaddeleri İhracatçılar Birliği) desteğiyle hayata geçirilen “Türkiye Dokuma Atlası Projesi” Türk milletinin hafızasını oluşturan binlerce yıllık dokuma kültürünü, korumak, geliştirmek, toplumsal farkındalıkla kuşaktan kuşağa aktarmak ve dünyaya tanıtmak amacı ile oluşturulmuş bir kültür projesidir.

Günümüzden 9000 yıl önce Çatalhöyük’te başlayan Anadolu dokumacılığı, her çağda dünya dokuma ticaretine yön vermiştir. Orta Asya’dan gelerek ve Anadolu’nun yerel kültürleriyle zenginleşen Türk dokuma kültürü, son yıllarda geleneksel değerlerini hızla kaybetmekte ve çeşitli nedenlerle modernize edilerek aslından uzaklaşmaktadır.

“Türkiye Dokuma Atlası Projesi” ile Anadolu’nun dokuma kültürünün araştırılarak verilerin tek bir kaynakta toplanması; geleneksel dokumaların bölgesel hatta il bazında incelenmesi ve teknik yönden detaylandırılması sağlanacaktır. Yöresel dokumaların kimliklendirilmesi, kataloglanması, aslına uygun üretilmesi ve geleneksel yöntemlerle üretilmiş olanların korunmaya alınması projenin genel amacıdır. Proje kapsamında; coğrafi işaret tescilinin karakteristik tüm yöresel dokumalar için teşvik edilmesi, coğrafi işaret almış olan dokumaların standartlara uygun üretilmesi için çalışmaların yürütülmesi amaçlanmaktadır.

“Türkiye Dokuma Atlası Projesi”, Anadolu’nun sahip olduğu binlerce yıllık birikim ve potansiyelin uluslararası alanda ticaret, kültür ve sanatla buluşmasını sağlayacaktır. Türkiye’nin 21. yüzyıldaki güçlü tekstil ticaretinin köklerini oluşturan geleneksel dokumaları, çağdaş tasarımlarla “Türk markası” olarak dünyaya tanıtmak projenin öncelikli hedefi ve davetidir.

Geleneksel dokumaların tekstil ve moda sektörü ile buluşturulmasıyla yerel kalkınmanın sağlanması, “Dokuma Kültürü Rotaları” ve “Yaşayan Müzeler” oluşturularak kültür turizmine ve yerel kalkınmaya katkı sağlanması projenin ileriye dönük öncelikli hedefleri arasındadır.


PROJENİN HEDEFLERİ

  • Geleneksel Türk el dokumalarını, coğrafi işaret, ham madde, dokuma ve boyama yönünden inceleyerek yün, pamuk, keten ve ipek gibi doğal elyaflarla oluşturduğumuz kültürel izleri takip etmek. Dokuma yöntemleri ve desen dilinde, küresel kültüre katabileceğimiz değerleri tespit etmek.
  • Türk dokumacılığının kıymetli bir zanaat olarak yaşatılmasını sağlamanın yanı sıra, teknolojik değişim ve gelişmelerden faydalanarak dünya kumaş sektöründe fark yaratmak ve geleneksel dokumacılığın prestijli bir ticari faaliyete dönüşmesi ile yerel kalkınmaya katkı sağlamak.
  • Doğal bitkisel boyama, yerel dokuma yöntemlerine işaret eden sergilemeler oluşturarak yerel ve uluslararası moda tasarımcılarının ve satın almacıların dikkatini çekmek ve bu dokumalara olan talebi arttırmak. Sürdürülebilir ve doğa dostu tekstil ürünlerinin geliştirilmesiyle çevreci yaklaşıma destek olmak.
  • “Türk Dokuması” olarak belirlenen geleneksel dokumaların öncülüğünde, yerel ve küresel sergiler, atölyeler ve iş birlikleri tasarlamak, oluşturmak.
  • Akademik iş birlikleriyle dokumaların araştırma ve geliştirme aşamalarını takip etmek.
  • “Türk Dokuması” olarak hafızalarda yer etmesini önemsediğimiz; Antep Kutnu, Ankara Sofu, Şal Şapik, Rize Bezi /Feretiko, Ehram, Beledi ve Denizli Buldan dokumalarını dünyaya tanıtmak. Kutnu’ nun renk ve desenini, Ankara Sofu’nun yüzyıllarca tüm dünyanın tercih ettiği ipeksi yumuşaklığı, su iticiliği ile benzersiz yün dokuması özelliğini, Üsküdar Çatması’ nın desen ve renkleri ile ev tekstiline katacağı değeri, Denizli Buldan Bezi’ nin doğal boyalarla parlak, hafif ipek dokumasını, çağdaş kullanışlı tasarımlara dönüştürerek sergilemek.
  • Anadolu dokuma kültürünü takip ederek tarih boyunca dokumacılığın merkezi olan Denizli, Bursa ve İstanbul başta olmak üzere, İpek Yolu üzerindeki şehirler, keten ve kenevirin öne çıktığı Karadeniz şehirleri, Erzurum, Siirt, Şırnak gibi yünlü dokuma yapılan şehirlerarasında “Dokuma Kültürü Rotaları” ve “Yaşayan Müzeler” oluşturarak yerel kalkınmaya ve kültür turizmine katkıda bulunmak.

Haber: Anadolu Ajansı

Proje Web Sayfası

Karganın Bülbül gibi ötmesini beklemek

Dünyada her şey değişip duruyor. Değişmeyen hiçbir şey yok. Her değişim iyi yönde/gelişim yönünde olmuyor. Bazı değişimler bozulma, yok olma vb olumsuz neticelere de yol açabiliyor. Bu olumsuz neticelerin en önemli sebebi ise kaçınma, kolaycılık ve her çeşit yersiz direnç sayılabilir.

Yani değişim iyi yönde de olsa kötü yönde de olsa muhakkak gerçekleşiyor. Ancak değişimden muaf gibi duran ve daimi olarak varlığını sürdüren bir konu var; “Gerçekten kaçma/gerçeği tahrif etme” biçiminde kısaca tarifleyebileceğimiz insanlık halimiz. Nasıl bir illetse bu, insanlığı olmayacak noktalara sürüklemekte, insanlığın başlangıcından günümüze kadar varlığını değişmeden sürdürmektedir. Bu “Gerçekten kaçma hikâyesi” insanlığı kılıktan kılığa sokmakta, varlığını unutturup başına akıl almaz işler, musibetler getirmekte. Bu kaçınma hallerinde insanlığın kullandığı en geçerli/en kullanışlı ve en kadim araç ise “Bahane”. Her derde çare bazı eski zaman ilaçları gibi!

 Bizim de bu yazıyı yazmaya bahane kıldığımız bir TV dizisi. Yeni yayına giren ve hayli popüler olan “Maraşlı” dizisi girişte yapmış olduğunuz kısa değerlendirmemizin çıkış noktası.

 Kısaca dizi hakkında bilgi verirsek; “Maraşlı lakaplı eski bir asker olan Celal Kün dizinin ana karakteri. 9/10 yaşlarında olan kızı bir saldırıda yaralanıp, kronik hasta oluyor ve konuşma yetisini yitiriyor. Bu durumdan babasını sorumlu tutup, ilişkisini donuk bir hale getiriyor. Maraşlı kızının intikamını almak için Gizli servisinde peşinde olduğu gizli ve tehlikeli bir yapıya savaş açıyor. Bu savaşı Gizli servisin çatısı altında veriyor. Peşinde olduğu yapının ana karakterinin kızı Mahur’a aşık oluyor.”

Her klasik kurmaca da olduğu gibi burada da iyi ile kötünün savaşı var. Tesadüf olmalı ki kötü karakterlerden birinin adı da Savaş. Bu alışılagelen kurmaca da iyinin iyi gibi, kötünün de kötü gibi davranması bekleniyor. Ancak ne yazık ki ilgili yapıtta ilgi çekme adına kötünün her yaptığı iyinin ona her yapacağına tartışmasız bir bahane oluyor. İyinin hiçbir sorumluluğu hiçbir kısıtlaması yok.

Örnek üzerinden gidersek; Dizinin temel başlangıç noktası Maraşlının kızının başına gelenler. Buradan hareketle Maraşlı kızı için büyük bir intikamın peşine düşüyor. Dizinin ilerleyen bölümlerinde Maraşlının kızı ve sevdiği Mahur çeşitli kötü adamların hedefi oluyor ve zarar görüyorlar. Her seferinde Maraşlı bunu yapanlardan kanlı bir biçimde intikam alıyor.

Bu noktada bizim sorgulamamız başlıyor. Maraşlı sevdiklerinin zarar görmemesi için üzerine düşeni ne kadar yapıyor? Nelerden vazgeçiyor?

Öncelikle içinde bulunduğu hayata bakalım: Gittiği yol kötülerle savaş. İçinde her türlü dünyevi kötülük barındırıyor. Böyle bir savaşın içinde kötülerden bazı değerlere dikkat etmesini beklemek nasıl bir saflık! Kötülerin kendilerine has bir hayatı var. Bulundukları noktaya gelebilmek için hangi aşamalardan geçmişler, neleri feda etmişler?

İyi kahramanın, bunların varlık sebebi olan/en değerlilerine saldırıp kendi en değerlilerine dokunulmamasını beklemesi ne kadarda gerçekçi bir yaklaşım!

Kahramanlık her şeyi göze alarak hiç kimsenin cesaret edemediği şeyleri yapmak değil mi? O zaman kahramanlık fedakârlık, risk, vazgeçmek değil mi? Burada bir tercih yapılmıyor mu? Kahramanlık mı, sıradanlık mı, diye...

Böyle bir savaşın içine girip sonuçlarını düşünmemek mi? Kendi planlarını/hırslarını/mecburiyetlerini sevdiklerini riske atmamak için arka plana atmak mı ?

Maraşlı nazarında değerlendirirsek, istisnalar hariç genel olarak “insan tercihleridir” biçiminde kalıplaştırabileceğimiz bir kavrama ile ifade edebiliriz, diyeceklerimizi. Hangi kararı alırsak alalım, sonuçlarından öncelikle kendimiz sorumlu olmalıyız.

“Seçimlerimiz” sonuçları ile birlikte bir anlam ifade eder. Sonuçları işimize geldiği gibi yorumlayıp temel sorumluluklarımızdan kaçamayız.

Örnek olarak kullandığımız dizi karakteri üzerinden gidersek; Maraşlı riskli bir hayatı seçtiğinde ya aile kurmayacak, ya varsa öncelikle ailesini güvende tutacak bir yol bulacak, ya da böyle bir savaşın ana karakteri olmayacak. Bu konuda en tehlikeli seçimleri yapıp, değer verdiklerinin zarar görmemesini kötü adamların insafına, değerlerine bırakmak en az o kötü adamların yaptıkları kadar eleştiriye açık ve sorumluluk gerektiren bir durumdur. Maraşlı ister zorunluluk olsun, ,ister duyguları/hırsları olsun bir seçim yapıp yola koyulduğunda o yolda olabileceklerin sorumluluğunu da almalı, suçu intikamlarına bahane edeceği, kötü adamların tercihlerine yıkmamalıdır.

Kısaca “İnsan Tercihleridir”. Tercihlerin sonuçları mutlak olmaktadır. Beğenmediklerimizi “Bahaneler” ile başkalarının sorumluluğuna bırakmak ne o durumu çözer ne de gelecekteki olumsuz yansımalarını.

 “Karganın Bülbül gibi şakımasını beklemek” bizim sorunumuzdur. Karga her daim kendi gibi olur ve o muhteşem güzel sesini çıkarır.

 Biz tercihimizi yaparız: Ya kargaya sabah akşam bülbül gibi ötmediği için serzenişte bulunup o bet sesine katlanır; Ya da bülbüle ulaşıp onun güzel nağmelerini dinleriz.

İnsan tercihleridir. Bahaneler kaçış yolculuklarımızın bileti olmamalıdır; Bazen ya dönüşü astarından pahalıya gelir, ya da dönüşü hiç mümkün olmayabilir.