Yeni Fenomen Olma Yolunda Rafadan Tayfa

TRT çocuk yine başaracak gibi. Pepee'den sonra fenomen olabilecek bir çizgi dizi yayınlamaya başladılar. İstanbul'da 80'ler 90'lar arası zamanda, bir mahallede yaşayan çocukların hikâyesini anlatan bu dizi çocukları olduğu kadar büyükleri de ekran başına çekmeyi başarıyor. Bu seviyede ve bu kalitede ilk olmalı, gerçeğe yakın, bize ait bir mahallede geçen animasyon çalışması.
Apartmanların, evlerin gerçeğe yakın çizimi ile yansıtılan mahalle ortamı etkileyici derecede başarılı. Çocuklara geçmiş güzel günleri örnek gösterirken, biz yetişkinlere de o günleri tekrardan hatırlatıyor.
Rafadan Tayfa dediğimiz gibi İstanbul'da eski zaman mahallelerinden birinde yaşayan Kamil, Hayri, Mert ve Akın isimli çocukların ve arkadaşlarının maceralarını anlatıyor. Kavgadan uzak eğlenceli bir dil kullanılıyor. Mahallenin aksisi Basri amca ile çocukların hamisi Rüstem abide öne çıkan karakterler.
Ayrıca mahallede çocukların oynadığı boş arsa ve buradaki hurda araç, Murat 131 ile Reno 12 Sedan araba, Rüstem amcanın Köfte sattığı el arabası, toplarının kaçtığı kömürlük gibi bizi geçmişimize götüren pek çok güzel şey var bu filimde.
Filmin kahramanları, mekân ve işlenilen konular izleyeni yakalayan ve eğlendiren şeyler. Ayrıca Jenerik şarkısı da şimdiden pek çok kişinin ağzına pelesenk olmuş durumda.
Çocukları yakalamış ve ekrana çekmeyi başaran bu yeni çizgi filimde tek sıkıntı yeni bölüm stokunun olmaması görünüyor. Çünkü sürekli olarak aynı bölümlerin tekrarı oynamakta. Bu sorun aşılırsa ve belli bir ritim yakalayabilirse gelecekte bu çizgi dizi epey konuşulur ve Fenomen hale gelebilir.
Şimdiden bu çalışmada emeği olan herkesi başarılarından dolayı kutlar, böyle güzel duygular yaratan bu iyi işlerinden dolayı teşekkür eder, işlerin gönüllerince olmasını temenni ederiz.

2015 Mucize Yılı Olabilir

Bugüne kadar çektiği filmlerde toplumsal olayları konu alan ünlü yönetmen, dördüncü kez yönetmenlik koltuğuna geçerek, yine yönetmen, senaryo, müzik ve oyunculuğuyla yer alacak. Kırmızıgül’ün dört yıl aradan sonra yapmış olduğu Mucize’si için büyük bir sinema kitlesi 1 Ocak'ı  bekliyor.
Filmin Hikâyesi, Konusu
Yaşanmış bir hikayeden yola çıkılarak yazılan Mucize, fakirliğin hüküm sürdüğü 1960’lı yıllarda, okumayı bekleyen yüz binlerce çocuğun ve öğretmenlerin hikayesini anlatıyor.1960’lı darbe döneminde geçen film Egeli bir köy öğretmeninin Anadolu’nun ücra bir köşesine sürgüne gidişini anlatıyor.
Mahsun Kırmızıgül film ile ilgili açıklaması; Bu film, hayatlarını çocuklara ve eğitime adamış kahraman öğretmenlerin sıkıntılar içinde nasıl fedakârlık yaptıklarını anlatan bir film olacak. Film,  elektriğin, suyun, yolun, eğitimin, olmadığı bir Anayolu köyünde,  hayvanlarıyla iç içe yaşayan insanların hem komik yanlarını hemde büyük trajedilerini anlatacak. Film, Başı dik duran engellilerin ayakta kalma mücadelesini anlatacak. Mucize filmini, Kalbinden özürlü olamayan, dünyaya kalp gözü ile bakabilen tüm insanlara ve tüm öğretmenlere adıyorum.

Merak, Zekâ Kadar Önemlidir

Bugün bir “karmaşıklık çağında” yaşadığımız düşüncesinin geniş kitlelerce paylaşıldığı görülüyor. Dünyanın daha önce hiç olmadığı kadar girift bir hale geldiğine işaret eden bu görüş, teknolojinin büyük bir hızla değişmesine ve çok büyük miktarlarda bilgi üretebiliyor olmamıza dayanıyor (ki bunlar birbirine bağlı durumlar).  Oysa düşünün ki Leibniz (17. yüzyıl) ve Diderot (18. yüzyıl) gibi filozoflar daha o zamanlar bilgi fazlalığından şikâyet ediyorlardı.  Sözünü ettikleri o “korkunç kitap yığını” bugün bildiklerimizin sadece küçücük bir kısmına denk geliyor ama bugün bildiklerimizin çoğu da gelecek kuşaklar için aynı derecede önemsiz olacak.
Her durumda, farklı dönemlerin görece karmaşıklıkları, günlük hayat mücadelesini sürdürmeye çalışan bireyler açısından pek bir şey ifade etmiyor. Dolayısıyla belki de doğru soru “içinde bulunduğumuz çağ daha mı karmaşık?” sorusu değil, “Neden bazı insanlar karmaşıklığı yönetme konusunda daha becerikli?” sorusu olmalıdır. Her ne kadar karmaşıklık bağlama dayalı bir kavram olsa da kişinin eğilimleri de belirleyici bir rol oynar. Karmaşıklığı yönetme becerilerimizi geliştiren başlıca üç temel psikolojik özellik vardır:
1. IQ: Hemen herkesin bildiği gibi IQ, entelektüel zekâ oranı demektir ve zihinsel yeteneği ifade etmekte kullanılır.  İnsanların pek bilmediği ya da kabul etmek istemediği bir gerçek ise, IQ oranının mesleki performans ya da objektif kariyer başarısı gibi gerçek hayata ilişkin sonuçları doğrudan etkilemekte olduğudur.  Bunun en önemli sebebi, yüksek IQ’lu insanların daha kolay öğrenebilmesi ve sorunları daha hızlı çözebilmesidir. İlk bakıldığında IQ testleri son derece soyut, matematiksel ve günlük hayatta karşımıza çıkan sorunlarla alakasız görünebilir ama karmaşıklığı yönetme becerimizi öngörmekte kullanılan oldukça işe yarar araçlardır. Aslına bakarsanız IQ, basitten ziyade karmaşık görevler sırasındaki performans öngörülerinde daha çok işe yarar.

Hacettepe'den Yerli İlaç Başarısı: Morfin Tablet Derman Olacak

Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Rektörü Prof. Dr. Murat Tuncer, morfinin ağrının giderilmesinde kullanıldığını ve bu açıdan çok önemli olduğunu söyledi. Ağrı şikayetinin başta ileri evre kanser hastaları olmak üzere birçok hastalıkta karşılaşılan ciddi bir sorun olduğunu ifade eden Tuncer, morfinin en ucuz ve en etkin ağrı kesici olduğunu vurguladı.
Tuncer, özellikle kanser gibi hastalıklarda karşılaşılan ağrıların sadece morfin tabletler ile kesilebildiğine işaret ederek, morfin kullanılmadığında ikinci bir seçeneğin maliyeti çok yüksek olan, yeni jenerasyon ağrı kesiciler olduğunu söyledi. Bunların "sentetik morfinler" olarak da isimlendirildiğini anlatan Tuncer, "Türkiye'de çok zor tedavi edilebilen ağrıların yüzde 90'ından fazlasında hep bu tür çok pahalı, dışarıdan ithal edilen sentetik morfinler kullanılıyor. Buna çok ciddi bir maddi kaynak harcanıyor. Öte yandan, bu sentetik ağrı kesicilerin, çok ciddi yan etkileri var. Bu nedenle bunların kullanılmasının bir anlamı yok" diye konuştu.
Yan Etkisi Daha Az
Sentetik ağrı kesicilerin, başta sindirim sistemi olmak üzere, hematolojik dokulara yan etkilerinin olduğunun ve bir süre sonra ağrıya karşı direnç gelişmesine yol açabildiğinin altını çizen Tuncer, şöyle devam etti:

Antik Kentler: Cyaneae

Finike - Kaş karayolu üzerindeki diğer bir ören yeri de Kaş'a 23 km uzaklıktaki Yavı Köyü'nün üzerinde bulunan sarp kayalıklardaki Kyaenai'dir. Araba ile tiyatronun yanına kadar çıkılabilir, köyden de harabe yerine tırmanmak mümkündür. Kyaenai ismi koyu mavi anlamına gelmekte, ayrıca "Çınlayan Kayalar" adıyla da anılmaktadır. Bunun nedeni rüzgârın buradaki kayalara çarparak çınlaması olsa gerektir.
Şehrin ne zaman kurulduğunu bilemiyoruz ancak ele geçen kitabeler şehrin tarihini M.Ö. IV. yüzyıla kadar çıkarmamıza neden oluyor. O tarihten itibaren de Kyaenai devamlı iskân edilen bir Lykia şehridir. Kyaenaili zengin lason 16 Lykia şehrine yardım ettiği gibi kendi şehrine de yardım etmiş, imarına çalışmıştır. Bu nedenle de ona Lykia'nın en büyük hâkimi anlamına gelen "Lykiakn" unvanı verilmiştir. Roma Devrinde büyük gelişme gösteren şehir Bizans döneminde de piskoposluk merkezi olarak varlığını sürdürmüş, X. yüzyılda terk edilmiştir.

Akıllılar önceden feryat eder

Her yıl aralık ayı oldu mu hummalı bir biçimde Mevlana'dan bahsedildiğini görürüz. Onun hakkında güzel sözler söyleyenler, sözlerini misal verenler ve bir sürü etkilik ile bir kaç haftayı geçiririz. Ama çoğunlukla ne dediğine, niye dediğine, nasıl dediğine odaklanmayız. Yaşam biçimimizde, düşünce yapımızda pek bir değişikliğe gitmeyiz.
Mevlana'nın hayat hikâyesini ve klişeleşmiş sözlerini bilmeyenimiz yok gibidir. Ama hiç birimiz, "Hamdım, piştim, yandım" sözündeki yolculuğa pek ilgi duymayız. Çoğunlukla hamlığımızı unutur hemen piştiğimizi sanır ve etrafımızı yakarız. Kibir dolu, bilgiçlik dolu ham sözlerimiz ile pişmemiş davranışlarımız ile.
Hâlbuki Hz. Mevlana bir söz demek için, bir ışık göstermek için yıllarca kabuğunda pişmeye çekilmiş, yanmayı göze almış ve karanlıklarda öz ışığını bulmaya çalışmıştır. Ben oldum havası ile etrafındakileri karanlığa çekmemiş, kendi hamlığı ile onları yakmamıştır.
Ne yazık ki günümüzde eli kalem tutan, ağzı kelam satan, iki satır okumuş, iki kıta yazmış, kendini ehil saymakta bilgiçlik taslamakla, yargıçlığa soyunup etrafını, yaşadığı toprakları asıp kesmektedir. Ham olduğunu, pişip olgunluğa ermesi ve yanarak öze ulaşıp ışığa kavuşması gerektiğini bilmeden alim havasına girenler maalesef ki kendilerine kulak asanları da kendileri gibi boşa ziyan etmekteler.
Bizim kendi adımıza Mevlana’dan feyz aldığımız ve bakış açımızı özetlediğini düşündüğümüz bir sözü sizlerle paylaşmak isteriz;
“Akıllılar önceden feryat ederler; Bilgisizlerse işin sonunda başlarına vururlar.”