Geleceğin ihtiyaçları,
daha hızlı, daha zeki ve daha iyi bir insanoğlu yaratmamızı gerektiriyor
2008 yılında, San
Diego’da bulunan Kaliforniya Üniversitesi’nden iki araştırmacı, Roger Bohn ve
James Short, insan beyninin bir günde maruz kaldığı bilginin miktarını
belirlemek üzere bir araştırma yapmaya karar verdiler.
Ancak araştırmaya oldukça
enteresan bir boyut daha kattılar. Bilgi faklı biçimlerde gelebildiğinden ve
videolardan elde edilen bilgiyi dergi ve gazetelerle kıyaslamak zor olduğundan,
bütün bilgiyi standart bir ölçüm birimine, yani kelimelere dönüştürmeye karar
verdiler.
2009 yılında
açıkladıkları nihai raporlarına göre ABD’de yaşayan ortalama bir insanın beyni,
her gün 100 bin 500 kelimeye maruz kalıyor. Ve bu rakam her yıl yüzde 2,6
oranında artıyor.
Peki, ama bütün bu
kelimeler nereden geliyor?
Kaba bir hesap yapacak
olursak, bu kelimelerin yüzde 45’i televizyondan, yüzde 27’si bilgisayarlardan,
yüzde 11’i radyodan, yüzde dokuzu basılı medyadan, yüzde beşi telefon
konuşmalarından ve geri kalanı da küçük miktarlar halinde filmlerden,
oyunlardan ve diğer bilgi kaynaklarından geliyor.
Araştırmaya göre ortalama
bir Amerikalı günde 11,8 saatini bilgi tüketerek geçiriyor. Pek çok başka ülke
de, benzer rakamlar bildiriyorlar. İnsanlar günümüzde, geçmişe kıyasla çok daha
fazla bilgiye maruz kalmaktalar.
Örgün öğretim, “diğer
bilgi kaynakları” kategorisinin derinliklerinde bir yerde, yüzde birden düşük
oranla yer alıyor. Sınıfta yapılan çalışmalar, yüksek öğretim gören
öğrencilerde bile, gün içinde maruz kaldıkları bilginin görece olarak küçük bir
kısmını oluşturuyor.
Zihnimize akan bu geniş
bilgi nehrinin içinde bulunan ve eğitmen ve öğretmenlerden gelen belli bir
bilgi türü, aldığımız örgün öğretimi oluşturuyor.
Peki ama bu özel bilgi
türü, neden gündelik olarak maruz kaldığımız diğer bilgilerden çok daha değerli
kabul ediliyor?
Evet, erken okul eğitimi
okuma yazma ve matematik gibi gerekli becerilerin geliştirilmesine odaklanır.
Ancak öğrenci gelişme kaydettikçe, gerekli becerilerin yerini giderek
öğrenilmesi istenen beceriler alır ki hızla gelişen dünyada bunların
bazılarının ne kadar işe yarar olduğu tartışmaya açıktır.
Evet, bu bilgiler okul ya
da yüksek öğrenim kurumu gibi güvenilir bir kaynaktan gelirler ve bazı önemli
insanların saygınlığı bu bilgilerin doğruluğuna bağlıdır.
Öte yandan kitaplar,
gazeteler, dergiler ve video belgeseller gibi, doğrulukları kendilerini
üretenler tarafından desteklenen, başka pek çok güvenilir bilgi kaynağı da
vardır.
Evet, yüksek öğretimde
verilen dersler kolaylıkla hazmedilebilen, anlaşılır paketler haline getirilmiştir.
Üniversite öğrencilerinin çoğu bu paketlerin kolaylıkla hazmedilebilir olduğu
fikrini tartışmaya açık bulsa da, iyi ders tasarımı konusunda övgüyü hak
ediyorlar.
Öte yandan okullar
haricinde pek çok farklı kurum da, bilgiyi anlaşılabilir formatlarda
sunabiliyor ve bunu çok daha ucuza mal edebiliyorlar. Çevrim içi yayınlanan
seminerler (webinar), çalışma grupları ve akredite olmayan eğitim merkezleri
gibi…
Yüksek öğretim kurumları
yıllar içinde zekâ düzeyi yüksek insanları kendilerine çektiler. Öğretim
üyeleri hemen bütün sosyal çevrelerde saygı gören ve kıskanılan bir statüyle
onurlandırıldılar.
Seçkinciliğin kendine has
ayrıcalıkları vardır ve zeki insanlar her zaman etkili olmuşlardır. Dünyanın
dört bir yanında yüksek öğretim kurumları, kendi toplumsal konumlarını sağlama
almak için sayısız devlet teşviki yaratmak ve özenle hazırlanmış öğrenci
kredisi projeleriyle bu iskambilden kulenin zayıf mali temellerini desteklemek
konusunda son derede ustalıklı davranmışlardır.
Okul öncesi eğitimden yüksek
lisansa kadar bütün öğretim sistemleri, yüksek maliyetli ve emek yoğun bir
süreç etrafında konumlandırılmıştır. Öğretmen sınıfın karşısında durur ve
öğrencinin öğrenmesi gereken bilgiyi açıklar.
Öğretmene bağımlı eğitim
sistemleri aynı zamanda zamana bağımlı, mekâna bağımlı ve duruma bağımlı
olurlar. Öğretmen bilgi akışını açıp kapatan bir kumanda vanası işlevi görür.
Bütün bu bağımlılıklar,
öğrencilerle aradıkları bilgiyi bir araya getirmenin maliyetini yükseltir.
Maliyetler yükseldikçe, eğitim de giderek daha riskli bir girişim haline gelir.
İnsanların kafasını
bilgiyle doldurmak, onları bir anda topluma katkıda bulunan bireyler haline
getirmediği gibi, pahalı eğitimlerinin öğrencilere iyi bir yatırım rantı
sağlayacağının da garantisi yoktur.
Tipik bir örnek: ABD İş
İstatistikleri Bürosu’nun yakın zamanda açıkladığı bir rapora göre ABD’de
doktora diploması almış 5 binden fazla kişi, kapıcılık gibi ikinci sınıf
işlerde çalışıyor.
Buna karşın, insanlar
televizyon, çevrim içi çalışma grupları, e-kitaplar, radyo ve gazetelerden
hemen anında ve çok daha düşük bir maliyetle bilgi alabiliyor. Mesela bir
bilgisayar sahibi olan herhangi biri, Apple’ın iTunesU hizmeti aracılığıyla
dünyanın önde gelen üniversitelerinde okutulan 200 binden fazla derse
erişebiliyor… Hem de tamamen ücretsiz olarak…
Eğitim, devrime yatkın
bir sistemdir. Öyle sanıyorum ki pek yakında genç bir yazılımcı iyi planlanmış
bir çevrim içi ders oluşturma programı yazacak ve şablon haline getirilmiş bu
süreci kullanan herhangi bir uzman da kendi ders paketlerini oluşturarak
dünyanın herhangi bir yerinde bulunan herhangi birinin istediği zaman bu
dersleri almasını mümkün hale getirecek.
Tüm dünyanın eğitim
ihtiyacına hizmet ediyor olacağından, bu tarz web sitelerinin dünyanın en büyük
internet servetine dönüşme potansiyeli bulunuyor.
Böyle bir site, küresel
bir ders kütüphanesi olarak öğretmenden ziyade öğrencinin ihtiyaçları
doğrultusunda şekillenecek, mastır ve doktora gibi derecelerin sadece alt
düzeyde başarıları temsil ettiği yeni bir başarı değerlendirme ölçütü, eğitimin
sadece üniversitedeki birkaç yılla sınırlı değil, hayat boyu devam eden bir
süreç olduğunu gösterecektir.
Bu arada, beynimizle
bilgi arasındaki mesafe de giderek kısalıyor. Bundan 20 yıl önce, İskenderiye
Kütüphanesi gibi geniş bir bilgi üssüne erişimi olan bir kişiye bir dizi soru
sorduğunuzda, cevapları bulmak için bir yığın kitabı indirip, gözden geçirmesi
gerekiyordu. Her bir cevabın bulunması için gereken zaman 10 saate kadar
çıkabiliyordu.
Aynı soruların
cevaplarını bu kez bir dijital kütüphanede, bir klavye ve bilgisayar ekranı
aracılığıyla sorgulamak için gereken zaman, bugün 10 dakika gibi kısa bir
süreye indirgenmiş durumdadır.
Arayüz tasarımının bir sonraki
aşaması bize cevapları 10 saniyede bulma olanağını tanıyacak. Bilgi-beyin
arayüzünün getirdiği kullanım kolaylığı ve akışkanlığın eğitimden iş hayatına,
her türlü toplumsal faaliyetimiz üzerinde son derece önemli etkileri olacak.
Geleceğin ihtiyaçları,
daha hızlı, daha zeki ve daha iyi bir insanoğlu yaratmamızı gerektiriyor.
Hâlihazırda kullandığımız sistemler bunu gerçekleştirmemizi engelliyor. Değişim
giderek ivme kazanıyor. Kemerlerinizi bağlayın; çok heyecanlı bir yolculuğa
çıkıyoruz!
Thomas Frey, Da Vinci
Enstitüsü’nün direktörü ve kıdemli gelecek bilimcisi, aynı zamanda Google’da en
yüksek reytingi alan gelecek konferansçısıdır.
Tom, Da Vinci
Enstitüsü’nü kurmadan önce 15 yıl boyunca IBM’de tasarımcı ve mühendis olarak
çalışmış ve bu süre zarfında, diğer bütün IBM mühendislerini geride bırakarak
270’den fazla ödül almıştır. Kendisine dr2tom@davinciinstitute.com adresinden
ulaşılabilir.
Eğilimler
• Öğrenci kredilerinde
görülen yüksek temerrüt oranlarının da kanıtladığı gibi, üniversite öğretim
masrafları sürdürülemeyecek kadar yüksek bir düzeye ulaşmıştır.
• Bir yandan fiyatların
yeniden düzenlenmesi ve harç zamlarına karşı direniş çağırıları devam ederken
üniversiteler çok sayıda dersi çevrim içi olarak ve daha ucuz fiyatla sunmaya
başladılar.
• Çevrim içi derslerin
fiyatlarını düşürmek yüksek öğretim kurumları arasında bir fiyat savaşı
çıkmasına neden olacak ve çevrim içi ders fiyatları bugünkünün de çok altına
inecek.
• Girdilerin azalmasıyla
birlikte yüksek öğretim kurumlarının çoğu düşüşe geçecek ve çoğu desteklerini
kaybederek kapanmak zorunda kalacak.
• 2020 yılına
gelindiğinde tüm yüksek öğrenimin yüzde 80’i çevrim içi gerçekleşiyor olacak.
• 2020 yılına
gelindiğinde üniversite kampüslerinin yüzde 50’si ya kapanmış ya da farklı bir
kuruma dönüşmüş olacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
iyi ve güzel...