Hayatımıza, dünyamıza, medeniyetimize etki eden, yön veren pek çok önemli olay temelinde küçük şeylere bağlı gelişir. Kişiliklerimiz etkileyen ve bizi biz yapan özelliklerimiz çoğunlukla farkında bile olmadığımız küçük ayrıntılar ile şekillenir, yol alır.
Doğan Cüceloğlu'nun Savaşçı isimli kitabının bir anı/sunuş isimli bölümde öğretmeni ve çocukluğu ile ilgili anlattığı hikayede böyle bir etkinin yaşandığı muhteşem anlardan biri.
Kim bilir benzeri kaç hikaye şekil vermiştir, dünyamıza, medeniyetimize. Kimimizi sevecen, kimimizi gaddar; Kimimizi atılgan, kimimizi çekingen; Kimizi ahlaklı, kimimizi ahlaksız; Kimimizi üretken, kimimizi tüketen olarak yetiştirmiştir.
Hayata başlarken, yolumuzu çizip, kişiliğimizi oluştururken öğreticiler, eğiticiler çok önemli bir rol almaktadırlar. Onların küçük, önemsiz davranışları bile bizlerde inanılmaz etkiler yaratıp, yolumuza, karakterimize çok büyük etkiler yapabilir.
Bu anıda pek çok kişinin kendinden bir şeyler bulacağı muhakkaktır. Umarız hayatımıza güzel etkiler bırakacak, mesleğini seven ve canı gönülden öğrencileri ile ilgilenen öğretmenler çoğalır dünyamızda.
Bir anı/bir Sunuş
Ben yedi yaşında okula başladım.
İlk gün öğretmen bir oğlanı cetvelle dövdü; kıpır kıpır yerinde duramayan, bugünkü bilgiler çerçevesinde olsa, büyük bir olasılıkla hiperaktif tanısı konacak olan. Şükrü adında ufak bir oğlan çocuğu.
Çok korktum. Ertesi gün hastalandım. Sıtma oldum.
Sarhoş iğnecinin iğnesi sinire geldiği için sol bacağım kurudu, zayıfladı ve topal oldum. O yıl okula gidemedim.
Rahmetlik annem bacağıma aylarca sıcak kepek lapası sardı, geceler boyunca kan yürüsün diye o bacağımı ovdu. Ve ayağıma kan yürüdü, can geldi, dokuz ay sonra topal aksak, yine yürümeye başladım.
Ertesi yıl sekiz yaşında, korkarak okula gittim. Okulun ilk günü, güler yüzlü, sıcacık bakışlı bir öğretmen bizimle beraber çocuk sarkılan söyledi, “Aferin çocuklar, ne güzel söylediniz,” dedi. Ve benim saçımı okşadı. Gözümün içine baktı, gülümsedi.
Son dersten sonra eve koşarak gittim, yolda coşkuyla şöyle bağırdığımı hatırlıyorum: “Ben okulumu seviyorum! Ben okulumu seviyordum.
İki yıl sonra annem öldü. Okula gittiğimde yine aynı öğretmenim başımı okşadı, gözleri nemliydi.
Şimdi ben altmış bir yaşındayım Ve bu satırları yazarken gözlerim nemli. Öğretmenimi özledim.
Ne mutlu bana ki öğretmenimin sağlığında ona bu kitabımı armağan etme fırsatını buldum
Öğretmenim Muazzez Aktolga, bu kitabı size sunabildiğim için mutluyum.
Sevgili öğretmenim, benim başımı yine okşayın. Yine gülerek bakın yüzüme. Yine beraber şarkı söyletin bize.
Sizin sevgi dolu sözlerinize ve takdir dolu bakışlarınıza hep ihtiyacım oldu; onların yeri başka.
Kimse öğretmen gibi bakamıyor, kimse öğretmen gibi sevemiyor, sizin sevginiz bir başka öğretmenim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
iyi ve güzel...