Su-toprak-ateş üçlüsü, sekiz bin yıl önce Anadolu’da insanın hüneriyle buluştu ve ortaya seramik çıktı. Asırlar asırları geride bırakırken amforadan çiniye uzanan büyük bir medeniyet birikimi oluştu.
Anadolu coğrafyasında doğup gelişen çok eski bir gelenek: Seramik. Yüksek ısıda pişirilmiş topraktan yapılan vazo, çanak, çömlek, çini ve porselen gibi nesneleri ifade eden bu kavram, tarihi aydınlatan önemli bir işleve sahip.
Hititlerden Lidya’ya, Bizans’tan Selçuklu’ya Anadolu’da kök salmış pek çok uygarlıktan izler taşıyan seramik, tarih boyunca birbirinden farklı formlarda karşımıza çıktı. MÖ 6 binde Çatalhöyük’te ilk seramikler yapılırken, Batı uygarlığı ilk kaplarını yapmak için iki bin yıl kadar daha bekleyecekti.
Aynı şekilde en eski yerleşim birimlerinden biri sayılan Hacılar ve Alacahöyük’te bulunan seramik parçalar, MÖ 6 binlere tarihleniyor. Bu objeler, seramik alanında ortaya konulmuş en eski özgün eserler olarak değerlendiriliyor. Tarihin hiçbir evresinde insanın vazgeçemediği, doğa dostu ve sanatsal yönü güçlü bir buluş olan seramik, sürekli gelişim göstererek insana hizmet etti.
Orta Asya’dan Çin’e
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Seramik ve Cam Tasarımı Bölüm Başkanı Prof. Süleyman Aydan Belen’in söylediğine bakılırsa dünyanın en eski seramik merkezi Anadolu değil. Belen’e göre Çin’in bazı eyaletlerinde geçmişi 12 bin yıl önceye dayanan seramik örneklerinde rastlandı. Yine bazı tarihî kaynaklarda seramiğin 10 bin yıl önce Orta Asya’daki bazı Türkmen boylarında keşfedilip kullanıldığı ifade ediliyor.
Anadolu, yeryüzündeki en eski seramik merkezi değil belki; ancak sekiz bin yıllık geçmişi ve kesintisiz kullanım geleneği ile bugün de bu alanın öncüsü. Günümüzde Türkiye’nin dört bir yanında hizmet veren müzelerde Anadolu’nun büyük seramik birikimine tanıklık edebilirsiniz.
İstanbul Arkeoloji, Ankara Anadolu Medeniyetleri, İzmir Arkeoloji ve Etnografya ile Antalya, Bodrum, Çorum Müzeleri bunlardan sadece birkaçı. Türklerin Anadolu’ya yerleşmesiyle birlikte önce Selçuklular, sonra Beylikler ve Osmanlılar, insanlığın tarihsel mirası seramiği geliştirmeye ve yeni ufuklara taşımaya devam ettiler.
Seramik, Osmanlı’nın elinde bir estetik harikası olan çini sanatına dönüştü. Bu anlamda özellikle İznik, Osmanlı çini geleneğinin doruğu olarak dünyaca ünlü bir ekole dönüştü. Bizlerde hayranlık uyandıran bu çini ve seramik kültürünü yerinde incelemek üzere yolumuzu İznik’e düşürdük.
Çininin İzinde İznik
Kilometrelerce izini sürdüğümüz zeytin ağaçları seyreldiğinde, nihayet İznik Gölü’nün huzurlu mavisi kendini gösteriyor. Sekiz bin yıllık görkemli tarihini, kent surları içinde saklayan İznik’e Lefke Kapı’dan adım atıyoruz.
Yaklaşık beş kilometre uzunluğunda, 144 kule ve 16 kapısı bulunan, 11 metre yüksekliğindeki surlar Helenistik dönemde inşa edilmiş.
Adı İznik ile özdeşleşen Çandarlı ailesinden İbrahim ve Halil Paşa’ya ait türbeler, yolun hemen sağında yükseliyor. Türbelerin arkasındaki camiler topluluğunun en zarif örneği olan 1378 tarihli Yeşil Camii, adını mavi-yeşil çinilerle ve zikzaklı motiflerle bezeli minaresinden almış.
Az ileride sol tarafta Süleyman Paşa Medresesi bizi selamlıyor. Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa tarafından, 1332 tarihinde yaptırılan medresenin revaklı avlusunda çini ve seramik atölyeleri sıralanmış. Burada hem ustaların çalışmalarını izlemek hem de hediyelikler satın almak mümkün.
Medrese çevresinde sağa sola açılan sokaklarda onlarca atölye daha var. Ancak ustalardan öğrendiğimiz kadarıyla İznik çinileri son yıllarda yine revaçta olmaya başlayınca, pek çok açıkgöz kente gelip, taklit ürünleri astronomik fiyatlarla satmaya başlamış. Buna rağmen toprağın, ateşin ve renklerin sevdasıyla buralara yerleşip çini ve seramik üreten sanatçıların sayısı da az değil.
İznik çok önemli bir çini ve seramik merkezi olmasının yanında, inanç turizminin de Türkiye’deki kalelerinden biri. Bu tarihî kentin merkezinde gezinirken Hristiyanlık âlemi için çok önemli yapılara rastlayabilirsiniz. Örneğin, Kılıçaslan Caddesi’nin devamındaki Ayasofya Kilisesi çıkıyor karşımıza. MS 5. yüzyılda inşa edilen kilise, Hristiyanlar için son derece önemli kararların alındığı konsillere ev sahipliği yapmış. Günümüzde müze olarak kullanılan kilisenin zemin mozaikleri, freskleri ve mezar odaları görülmeye değer.
Yedi Bin Yıllık Merkez
Geçmişin görkemli izlerini sürdüğümüz İznik gezisi sırasında tanıştığımız Seramik Sanatçısı Adil Can Güven, buranın yedi bin yıllık bir seramik merkezi olduğunu söylüyor.
Güven, geleneksel İznik seramiklerinin Geç Roma Devri’nden başlayıp Bizans, Selçuklu, Anadolu Beylikleri ve Osmanlı dönemlerini kapsadığını aktarıyor bizlere.
Yaklaşık 35 yıldır bu zanaatı sürdürdüğünü öğrendiğimiz Adil Usta’ya bu işe nasıl başladığını soruyoruz: “Seramik tutkum Kütahya’da başladı. Ailemde çok iyi seramik ustaları vardı. Çıraklık dönemimi onlarla geçirdim. Sonraki yıllarda Kütahya ve Çanakkale başta olmak üzere Marmara Bölgesi’nde pek çok seramik atölyesinde çalıştım. O zamanlar odunlu fırınlar vardı. Toprağın, ateşin ve boyanın; emek, hüner ve beceriyle ilişkisini yakından tanıdım.”
İznik’in yedi bin yıllık bir seramik merkezi olduğunu belirten Güven, İznik Müzesinde Kalkolitik Çağ’dan itibaren yapılan seramiklerin sergilendiğini ifade ediyor. Buradan gelip geçmiş her uygarlığın kendine özgü bir seramik tarzı olduğun aktaran Adil Usta, İznik’in asıl değerinin bu medeniyetlerinin yaptığı seramiklerin birbiriyle etkileşimleri olduğunu söylüyor.
Seramikle ilgili ders niteliğinde bilgiler aktaran Güven’e sözü veriyoruz: “İznik çiniciliği Neolitik Çağ’dan başlayıp binlerce yıl gelişen seramik sanatının üzerine bina edilmiş. Çinicilikse, 14. yüzyılda Osmanlılar tarafından başlatılmış. O asırda İznik’te 300 civarında seramik ve çini atölyesi olduğu biliniyor. Lale Devri’nde İznik’te ki çinicilik atölyeleri altın çağını yaşamış.”
Adil Usta’ya bu değerli bilgiler için teşekkür edip veda ederken, “İyi ki İznik’e gelmişiz.” diyoruz. Güzellik, estetik ve sanatın efsanelerle bütünleştiği bu topraklar, bugün de Türk seramiğinin kaliteli ürünlerine hayat veriyor, vermeye de devam edecek.
Kaynak: trdergisi Filiz Altun
Kaynak: trdergisi Filiz Altun
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
iyi ve güzel...