Günümüz toplumunda hepimiz çok fazla
konuşuyoruz. Kendi sesimizin, kendi sözümüzün en geçerli, en güçlü avaz
olmasını istiyoruz. Başka sesler de olduğunu onlara da yer açmak gerektiğini düşünmüyoruz.
Hâlbuki iletişim konusunda en çok
ihtiyaç duyduğumuz şey susup muhatabımızı dinlemektir. Gerçek bir iletişim
ancak karşımızdaki insanın sözlerine yer açmakla mümkün olabilir. Bazen biz
susacağız karşımızdaki konuşacak bazen de biz konuşacağız muhatabınız susacak.
Gerçek bir iletişim, birbirimizin
sözleri arasında uzlaşılabilir bir nokta bulup oradan ilerlemeyi gerektirir.
Tabii ki karşımızdakini anlıyor olabilmekte gereklidir.
Dinlemek, kişinin sözcüklerini duymaktan
çok daha öte bir şeydir. Karşımızdaki kişi ile iletişim kurarken muhatabımızın
kendini özel ve değerli hissetmesi çok önemlidir. Karşımızdaki kişiye karşı
samimi olmamız gerekir. İletişim kurduğunuz kişiye samimi olarak
yaklaştığınızda yani kişi onu içten dinlediğinizi hissettiğinde konuşmanız daha
sağlıklı ilerleyecektir.
Empati de bununla alakalıdır. Empati
sadece kendini karşındakinin yerine koymak değil, aynı zamanda onun da bunu
hissedebiliyor olmasıdır. Aslında çok fazla lafazanlığa da gerek yok,
iletişimin sırrı budur.
Edebiyattan
Empatiye
Doğru bir iletişim için iyi insanlığın vasfını içinde toplayan, empati
yönü kuvvetli, muhatabının derdini, sıkıntısını samimiyetle dinleyip anlayamaya
çalışacak bunun için özel gayret gösterecek kişi olunmalıdır.
Çünkü insanlar kendilerini üzgün
hissettiklerinde duygularını anlayabilecek biriyle paylaşmak isterler. Yani
empati kurabilen insanlarla konuşmaya ihtiyaç duyarlar.
Empati kuran kişinin ise karşısındakinin
hareket ve koşullarına değil, duygularına odaklanması önemlidir. Konuşma
esnasında karşınızdaki kişinin anlam dünyasına sokulabilmek ve onu anlayabilmek
gerekir.
Empatinin sağlıklı olabilmesi, dünyayı
bir de karşınızdakinin gözleriyle görmekten geçer. Bu nedenle doğru iletişim
kurabilmek adına empati yeteneğimizi sürekli geliştiriyor olmalıyız.
Peki, empati yeteneği nasıl
geliştirilebilir? Tabii ki edebiyatla. Bol bol şiir ve roman okumakla… Çünkü
roman bize başka karakterlerle özdeşleşmeyi vaat eder. Ayrıca bizden çok farklı
olduğunu düşündüğümüz insanların bile hayatına girmek onları anlayabilmek için
fırsat sağlar.
Edebiyat insanı içindeki ince
duygularla, hasletlerle buluşturur; insan ruhunun saklı kalan taraflarını
aydınlatır. Okumayan insan kendini anlamlandırmakta zorlanır. Okumak insan
zihnini açan bir şeydir. Okumak, kendimizi ve iç dünyamızı geliştirmek, aynı
zamanda da insan hâlleri hakkında ön yargısız bir duruş geliştirebilme adına
çok değerlidir.
Edebiyat bizden çok farklı olduğunu
düşündüğümüz insanların bile hayatına girmek, onları anlayabilmek için fırsat
sağlar. Daha önce göz ardı ettiğimiz veya bilmediğimiz bazı çatışmalar ve
ruhsal hâller edebiyat sayesinde dikkatimizi çekiyor. Bunların üzerine
düşünmekle de kendi kuytularımıza inmiş oluyoruz. Yani edebiyatın böyle de bir
özelliği var. İnsanlara yol gösteren bir Kutup Yıldızı gibi.
Dinliyoruz.
Ama Anlıyor Muyuz?
İnsanların önemli bir sorunu da
anlamamaktır. Günlük hayatta karşılaştığımız problemlerin büyük çoğunluğunun
sebebi karşımızdaki kişiyi anlamamış olmamızdan kaynaklanmaktadır. Anlayabilmek
affedebilmektir.
Karşımızdaki anladığımızda ön
yargılarımız azalır ve herkesin anlaşılabilir olduğunu fark ederiz.
Mevlâna’nın bir sözü vardır: “Haydi ben
bensiz olarak geliyorum, sen de sensiz olarak gel.” bu ön yargının eritilmesi
için güzel bir formüldür. Bu durumda da daha anlamlı ve samimi arkadaşlıklar
kurma şansımız olur.
Özetlemek gerekirse dinleme ve empati
diğer insanlarla ilişki kurma yolunda önemli meziyetlerdir. Kullandığınız
kelimeler her zaman önemlidir. Hepimizin hayatının içinde bazı aydınlanma
anıları vardır. Bir gün biriyle konuşurken öyle bir
cümle kurarsınız ki bu karşınızdaki kişinin hayatında önemli bir yere
oturabilir ya da bir kilidi açabilir. Sıradan
bir cümle onun için hayat kurtarıcı bir yardım kitine dönüşebilir. Bu
nedenle rastgele değil, sözlerimizi ölçüp biçerek kullanmamız lazım. Sözü
tasarruf etmek, yeri geldiğinde konuşmayı bilmek gerek.
Oldum
Demek, Öldüm Demektir
Günümüzde pek çok iletişim sorunu ile
karşılaşıyoruz. Bu ülkenin türküleriyle yoğrulmadan doğru iletişim kurulamaz
kanısındayım. Örneğin; Neşet Ertaş dinlemeyen bir kişi iyi bir dinleyici
olamaz. Aynı zamanda ülkenin insanına tepeden bakmak da doğru değil. İnsanı
hakir gören, Âdem’in çekirdeği olarak görmeyenler ve kibirli olanlar da
iletişim sorunu yaşarlar.
Burada da kişi için iç görülerinin önemi
ortaya çıkıyor. Çünkü her insanın kör noktaları vardır ve bu kör noktalarımız
kendi kendimize bakmaktan âciz olduğumuzun göstergesidir. Bu da bizim sürekli
aynı hataları tekrarlamamıza neden olur. Kendimizle yüzleşmez ve kendimizi
tanımazsak kör noktalarımızı keşfedemeyiz. Eskilerin bir sözü vardır: “Oldum
demek, öldüm demektir.” Ölmemek için sürekli olmaya devam etmek lazımdır. Bol
bol okumalı ve kendimizi geliştirmeliyiz.
Teknoloji
Yüzeyselleştiriyor
Kişinin ziyan ettiği tek bir zaman
parçası bile olmamalıdır. Çünkü ömür çok kıymetlidir ve insana hayal
ettiklerini yapacak kadar zaman verilmiştir.
Ancak bunun için ellerimizden
telefonlarımızı düşürmemiz, internette geçirdiğimiz uzun ve yararsız saatlerden
uzaklaşmamız şart. Biz bunları bir kenara bırakıp, bir kitabın içinde
kaybolmayı başarmalıyız. Bizler, her şeye ekrandan ulaşmak istiyoruz; ama bu
maalesef bizim dikkatimizi yüzeysel hâle getiriyor.
Günlük hayatın sorunlarından uzaklaşmak
ve oyalanmak adına televizyona yönleniyoruz. Gerçek hayatla yüzleşmek yerine
sanal ve hayalî dünyalarda var olmaya çalışıyoruz. Evlilik ve yarışma
programları, diziler insanların gerçeklerden uzaklaşıp masal dünyası yaratarak
oyalanma arzusunu yansıtıyor. İnsanların ellerinde sürekli akıllı telefonları
var, onlarla oyun oynuyor, arkadaşlarıyla sanal bir iletişim kuruyorlar.
Konuşmak kayıplara karıştı diyebilirim. Sanal dünya var oldukça gerçeği aramamaya başladık.
Bir tuşa basmakla bir insandan uzaklaşabiliyor ya da bir söz yazmakla onaylanma
görebilir hâle geldik. Gerçek dünya da bunlar daha zahmet gerektiren
durumlardır. İnsanlar gerçeklerden kaçar hâldeler.
Herkes ekranlara bakıyor, kimse
birbirine bakmıyor. İnsanların kendilerini fişten çekmeleri gerekiyor. Her gün
en az iki saat elektronik cihazlardan uzaklaşılmalı ve insanlar birbirlerinin
yüzüne bakmalı, birbirleriyle hemhâl olmalılar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
iyi ve güzel...