Bir dinleyici grubuna bir kompozisyon okursanız, onları sıkıntıdan öldürebilirsiniz. Kısa bir süre önce katıldığım bir konferansta, bir konu üzerine dünya çapında uzman olan çok başarılı birisi bir konuşma yapıyordu. Ne yazık ki yaptığı aslında bir konuşma değil bir kompozisyonu okumaktı. Kendisinin üst düzey akademik birikimi yazıyı mükemmel hale getirmişti ama aynı tarzın, halka yönelik bir saatlik bir sahne konuşmasında da işe yarayabileceğine yönelik hatalı bir yargıya varılmıştı. Bir metnin dümdüz okunması biçiminde, tekdüze ve uzun bir kürsünün ardından yapılan bu konuşma, sonunda dinleyiciler tarafından takip edilmez bir hale dönüştü.
Eğer konuşmacı iletişim profesörü Bob Frank’in şu sözlerini dikkate alsaydı konuşması iyi olabilirdi: “Bir konuşma arka ayaklarına kalkmış bir kompozisyon değildir.” Bir konuşma oluşturmakla bir kompozisyon yazma arasında büyük bir farklılık vardır. Dinleyici önünde konuşma konusunda yeni olanlar, yazı tarzlarını taklit etmenin başarısız sonuçlar vereceğinin farkına varmalı.
Konuşmalar basitleştirme gerektirir. Ortalama bir yetişkin bir dakikada 300 kelime okuyabilir fakat insanlar dakikada 150-160 arası kelimeyi dinleyebilir. Benzer biçimde, araştırmalar işitsel hafızanın görsel hafızadan zayıf olduğunu göstermiştir. Yani birçoğumuz saatlerce okuyabilirken bir konuşmaya odaklanma becerimiz daha düşüktür. Bu nedenle kısa ve net konuşmalar hazırlamak önemlidir. On dakikalık bir konuşma sadece 1300 kelimeden oluşur. Yazılı metinler elden geçirilebileceği, defalarca okunabileceği ve düzenlenebileceği için net ve detaylı olabilir fakat konuşmadaki kelimeler anlık takip gerektirdiğinden kısa, etkileyici ve konuyla doğrudan ilgili olmalıdır.
Konuşmanın kısalığına ve netliğine odaklanırken vurgulanacak kelimelere ve konuşmanın düzenine de dikkat etmek gerekir. Yazılı bir kompozisyonda okuyucular anlamadıkları cümleleri veya paragrafları defalarca yeniden okuyabilir. Fakat bir konuşmada birinin ilgisini kaybederseniz bir daha hiç çekemeyebilirsiniz. Konuşmaya başlarken tezinizi ortaya koyun ve konuşmanızın yapısını özetleyin (Örneğin; "Bunu üç boyutta inceleyeceğiz: Şu, şu ve şu." gibi...) Konuşmanızda her yeni konu başlığını açarken vurgulayıcı kelimeler (Bu konuya başlarken, ikincisi, ve sonuç olarak gibi…) kullanın ve her her başlığı benzer vurgularla bitirin (Örneğin; "Görülüyor ki başarının ilk unsuru şudur…" gibi...) Bu tür yaklaşımlar bir metinde tekrar gibi görülür veya şık durmayabilir ama konuşma sırasında çok gereklidir.
Benzer şekilde, karmaşık argümanlar veya istatistiksel analizler bir kompozisyonda ilgi çekici durabilir ama bir konuşmada önemli olan istatistikleri bırakıp bir hikâye anlatabilmektir. Nörobilimsel araştırmalar insan beyninin okumaya yatkın olduğunu göstermiştir. Her ne kadar gerçeklere dayanan ve sağlam bir mantık içeren argümanlara saygı duysam da istatistikleri minimumda kullanıp daha uzun ve ilgi çekici hikâyelere başvuran bir konuşmacı beni daha fazla çeker. Bir argümanın başında veya sonunda istatistik kullanabilirsiniz fakat asla rakamlarla veya alıntılarla boğulmuş cümleler kullanmayın.
Dinleyicileriniz, hikâyeleri daha iyi takip edecek, hatırlayacak ve içselleştirecektir.
Bu hikâyeleri anlatırken unutmayın ki konuşmanın noktalama işaretleri sizsiniz. Siz konuşurken dinleyicilerinizin, yazıdaki vurgu, hız değişimi veya geçişleri belirten virgül, noktalı virgül, çizgi veya ünlem işareti gibi noktalama işaretlerini izleme şansı yoktur. Soru işaretlerini ve paragraf başlarını göremezler. Bunların yerine sesiniz, el hareketleriniz, konuşma hızınız ve hatta sahnede nerede ve nasıl durduğunuz konuşmanıza doku ve etki katar. Heyecanınızı, tonunuzu ve sesinizin yüksekliğini değiştirerek vurgu oluşturun. El hareketlerinizi bilinçli biçimde ve ortaya koyduğunuz argümanlara uygun biçimde kullanın. Konuşma sırasında sahnede belirli noktalar arasında hareket edin, argümanın yeni bir bölümünü vurgulamak için fiziksel konumunuzu değiştirin. Monoton bir sesle konuşurken aynı noktada durmak sadece dinleyicilerinizin enerjisini tüketmekle kalmaz, onların konuyu anlamasını da zorlaştırır; aynı bir metinde sadece tek bir cümle kullanmak ve hiçbir noktalama işareti koymamak gibi… Konuşmanızı sayfadan okuma dürtüsüne karşı koyun. Dinleyicilerinizin görmek isteyeceği noktalama işaretleri siz olun.
Konuşmalar ve kompozisyonlar aynı familyadandır ama aynı türden değildir. Her biri kendine özgü bir yapı ve uygulama gerektirir. Harika bir yazar olmanız bunun harika bir konuşmaya dönüşeceği anlamına gelmez. Bir konuşma arka ayakları üzerinde duran bir kompozisyon değildir ve büyük konuşma yazarları ve konuşmacılar bunu asla akıllarından çıkarmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
iyi ve güzel...