Bir
kaç gün önce acı bir haber ekranlara düştü, devamında pey der pey ayrıntıları
da gelip geçti. Ancak bazı bilgiler öyle hemencecik gelip geçmiyor, geçemiyor
beyin süzgecinden. Beyin, ısrarla o bilgiyi/bilgileri alıp sorguluyor, analiz
ediyor ve bizleri bir muhakeme yapmaya zorluyor. Bundan kaçış namümkün.
Bahse
konu olan haber, 70 yaşlarında bir çiftin Çeşme'de kayıp olması ile başlıyor,
sonrası intihar haberleri ve en nihayetinde ise arkasındaki hikâye birer birer
bizlere ulaşıyor. Baştan sona günümüz insanının "Modern çaresizliğinin" izlerini taşıyan, çağdaş bir trajedi bu
yaşanılanlar.
Sonrasında
ayrıntısı ile ortaya çıkan haberin özetle içeriği şu şekilde: 70 Yaşında bir
çift çok sevdikleri Çeşme'de birlikte bir otel yerleşiyorlar. Bir gece otelden
ayrılıp sonrasında, denizde beraber yaşamdan koptukları haberi ile gündemdeki
hüzünlü yerlerini alıyorlar. Geriye bıraktıkları notta, malı mülkü satıp hayır
kurumlarına bıraktıkları, kalan paralarını otel çalışanlarına bağışladıkları vd
bir kaç kibar/düşünceli şeyler yer alıyor.
Medyanın
işin peşine düşmesi ile çiftin sosyal medya (eskiden çaresiz insanlar sokağa/dile
düşerken, günümüzün modern dünyasında sosyal medya bu işlevi görüyor.)
hesaplarında en son dinledikleri şarkı olan ‘Nasıl Geçti habersiz, O güzelim yıllarım’ı,
“50 yıl birlikte mutlu yaşadıktan sonra, şimdi onurumuzla gitme zamanı. Sizi seviyoruz. Hoş çakalın”......................................................
notu ile paylaştıkları ortaya çıkıyor.
“50 yıl birlikte mutlu yaşadıktan sonra, şimdi onurumuzla gitme zamanı. Sizi seviyoruz. Hoş çakalın”......................................................
notu ile paylaştıkları ortaya çıkıyor.
Tam,
bunların kimi kimsesi yok muymuş derken, yine medyanın marifeti ile bir
çocukları olduğu ve son vedadan önce yine sosyal medya üzerinden vicdanları
yaralayan, bizlerin “Modern Çaresizliğini” yüzlerine vuran bir dizi yazışmaları olduğunu
görüyoruz.
Çiftin “Hoş çakal” mesajına “Canlınız yetmedi, kendinizi öldürerek de ağzıma s*çın. Nefret ediyorum ikinizden- (onurlarıyla sessizce gitmeye çalışan, 70 yaşlarındaki anne babaya verilen cevaba bakın lütfen)” cevabı verdiği öne sürülen oğulların Kanada’da yaşadığı ortaya çıkıyor.
Kanada’da
yaşayan oğlun verdiği bilgilere göre; Anne-babasının 10 yıl önce “Ayrı yaşamaya dayanamayız. Birimize
ağır hastalık gelirse diğeri de canına kıyacak. Gidersek birlikte gideriz” demeye
başladığını belirten Çetin “Bunu
yapmanız beni çok yaralar'
(böyle bencil ve ruhsuz bir insan nasıl bir sistemin sonucudur?) cevabını verdim. Babamın kanser olduğunu ölümünden
sonra öğrendim” dedi.
“Bu işin kolayına kaçmak bence.
Mücadele etmelilerdi.
(Mücadele!
Hem de 70 yaşında! Hem de Yalnızlıkla, kötü hastalıkla!) Benden
yardım istemelilerdi. Türkiye’de insanlar hemen ‘Hayırsız evlat’ diye yazmaya
başlamışlar. Haftada 3-4 kere konuşuyorduk, bazen her gün konuştuğumuz
oluyordu. Maddi durumları
( J bizi bu hallere koyan maddi
durumlar değil mi?)benden iyiydi. Manevi olarak da her zaman yanlarındaydım. Hastayım
deselerdi (70 yaşına gelmiş olanların hastayım demesine ne hacet
var. Yaşlılık başlı başına bir destek konusu değil mi? O yaşta tek lazım olan
ilgi ve insani sıcaklık değil midir? Hele ki tek evlat isen!) gelirdim, onları Kanada’ya alırdım.
Ben burada hayırsız evlatlık görmüyorum.””
İki
yılda bir Türkiye’ye gelip ailesiyle tatil yaptığını belirten Levent Noyan
Çetin, gönderdiği mesajla ilgili ise şöyle devam etti: Çok büyük kızgınlıkla yazdım. Beni,
torunlarını böyle terk etmelerine vicdanım el vermedi. Çok kızdım. Belki
gitmelerine engel olurum, cevap verirler diye daha da öfkelendireyim diye
düşündüm. Ama okudular ve gittiler. Mesajlardan sonra banyoya gidip ağladım. 7
yaşında çok güzel bir kız çocuğum var. Hiçbir zaman bunu ona anlatamayacağım.”
Evet
neresinden bakılırsa bakılsın kocaman bir trajedi… Modern trajediler böyle bir
şey olmalı…. “Varlığın getirdiği yokluk; Yokluğun
dayanılmaz ızdırabı”.
Modernlik, varlığı maddi şeylere bağlayıp, belli bir dönem
bizleri oltanın ucundaki yeme koşan, av gibi peşinde sürüklemekte; Yemi
kaptıktan sonra en güzel günlerin bu şekilde heba olduğunu görüp, yemin soğuk
yüzü ile yalnızlığa mahkûm kılmaktadır.
Modernliğin
tek işlevi oltadaki yem peşinde koşanları temin etmek ve bunların manevi bir
boşluk ile enerjileri bitince sessizce yalnızlık girdaplarına bırakıvermektir.
Modern dünyanın nimetlerine kanıp ve tek gaye olarak onlara ulaşmayı
istikametlerine koyanların başına gelen aşağı yukarı budur.
Hepimiz
bu oltanın ucundaki “Maddi durumları iyi ” olanlar gayesine
kaptırmış, muhtemel kurbanlar olarak, gözlerimiz, beynimiz ve bomboş ruhlarımız
ile pür dikkat oltanın peşinde en güzel yıllarımız tüketmekteyiz.
İyi
eğitim, iyi iş, iyi eş, iyi aş, iyi ev, iyi araba, iyi çocukları maddiyatla,
yeni olanla, güzel olanla, hızlı olanla, steril olanla ve daha nicesi olan
yüzlerce modernliğin bizi bizden alan, nefislerimizi köleleştiren en güzel
ambalajları ile elde edebileceğimizi sanıyoruz.
Tüm
bunlara bir şekilde sahip olduğumuzda ise “O” bizi bizden alan sihri kayıp
olup, tatminsiz, ruhsuz birer soğuk meta ile baş başa kalmaktayız..........................................
“O” iyi diplomalar, iyi işler, iyi evler, iyi arabalar, iyi yetişmiş evlatlar ve daha niceleri bizim olunca, tüm ışığını yitirip, cazibesini kayıp ettiğinde, ne onlar bizim olabiliyor, ne de bizler onlarla olabiliyoruz.......................................................................................
Hedefe her ulaştığımızda bizden bir şeyler giderken, “O” “İYİ” diye sahip olduğumuz yemlerin her seferinde “daha iyileri” arz-ı endam ederek, bizlere iyiye sahip olma tatminini bile doyasıya yaşatmamaktadırlar.
“O” iyi diplomalar, iyi işler, iyi evler, iyi arabalar, iyi yetişmiş evlatlar ve daha niceleri bizim olunca, tüm ışığını yitirip, cazibesini kayıp ettiğinde, ne onlar bizim olabiliyor, ne de bizler onlarla olabiliyoruz.......................................................................................
Hedefe her ulaştığımızda bizden bir şeyler giderken, “O” “İYİ” diye sahip olduğumuz yemlerin her seferinde “daha iyileri” arz-ı endam ederek, bizlere iyiye sahip olma tatminini bile doyasıya yaşatmamaktadırlar.
Bir
ömür kısaca bir solukta okuyup, iyi bir iş, iyi bir eş, iyi bir maddiyat, iyi
bir evlat yetiştirip, onu kendi ellerimizle kendimizden uzaklara atıp,
kendimize yabancı kılıp,
ruhsuz
birer “Modern
çaresiz” yetiştirmekle geçmektedir. Bunu fark
ettiğimizde ise iş işten çoktan geçmiş, çaresiz yalnızlığımızın dayanılmaz sessizliği
içinde bir çıkmazda son dönemlerimize heba etmekteyiz.
Bizler
“İyi” kavramını maddiyata mahkûm kıldıkça bizim tüm “İYİLERİMİZ” zamanın yok
edici gerçekliği ile yüzleşip, kararak, parlaklığını yitirip, “KÖTÜ” anlarımıza
yol alacaklardır...............................................................................................
İşte bu maneviyattan yoksun dünyalarda,iyilik ile kötülük aynı materyalin iki farklı yüzü olacaktır....................................................................................................................
İyiliğin bir yanını maneviyatla sıvamadıkça, zamanla dökülmeye mahkûm maddiyat, sıvasından geriye acı bir kötülük kalacaktır.
İşte bu maneviyattan yoksun dünyalarda,iyilik ile kötülük aynı materyalin iki farklı yüzü olacaktır....................................................................................................................
İyiliğin bir yanını maneviyatla sıvamadıkça, zamanla dökülmeye mahkûm maddiyat, sıvasından geriye acı bir kötülük kalacaktır.
Gerçek
olan şu ki, tıp ki eşyalar gibi insanlıkta modernitenin en acımasız
getirilerinden olan “kullan-at”
yaklaşımın kurbanı olmuştur. Bu yaklaşımda tamir, vefa, değer kazanma olmadığından,
her şey hıza ve yeniliğe kurbandır. ‘Değer’
zamana direnemeyen hıza kurban edilen bir kavramdır. Öncelikle eşyalarımızla
başlayan bu akıma, sırası ile ilişkilerimiz, kurumlarımız, manevi değerlerimiz
ve doğal olarak bunların hiç biri kalmayınca kendimiz kurban edilmiştir.
Hakikat
şu ki, bizler gerçeği yitirmişiz. ‘Gerçek
insan’, hata yapan, eksik yapan, yorulan, yoran, kırılan, kıran ve daha
binlerce çeşit duyguları/inançları olan bir candır. Mükemmel insan diye steril
tipler yaratarak ‘gerçek insanı’ yok
etmişiz. Bununla beraber gerçek sanatı, gerçek ilişkileri, gerçek mutlulukları,
gerçek acıları, gerçek tatları ve daha nice gerçek olanı benzer biçimde yok
etmişiz…..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
iyi ve güzel...