Krizden sonra "Yeni Normal"
yaklaşımı ortaya çıktı. Bülent Eczacıbaşı bunu normalleşme olarak
nitelendiriyor.
Eczacıbaşı Topluluğu’na 1995 yılından
bu yana başkanlık yapan Bülent Eczacıbaşı, babası rahmetli Nejat Bey gibi Türk iş
dünyasının önemli figürlerinden. Sadece Eczacıbaşı gibi Türkiye’nin köklü ve
güçlü kuruluşlarından birini yönetmesiyle değil, tıpkı babası gibi sorumlu ve
meraklı kişiliğiyle de beğeni kazanmış bir iş adamı. Bülent Eczacıbaşı, krizin
ardından bir “normalleşme” sürecine girildiği görüşünde. Bu dönemin farklı
koşulları olduğunu söylüyor. “Dünya ekonomisinde yapısal bir değişiklik söz konusu.
Üretimde Batı’dan Doğu’ya kayan bir süreç yaşanıyor. Bu süreçte şirketlerin
stratejilerinde de değişiklikler oluyor. Pazarlar değişiyor. Maliyetler
üzerinde daha özenli duruluyor. Talep ve kapasite analizleri daha ihtiyatlı
yapılıyor” değerlendirmesini yapıyor. Eczacıbaşı Topluluğu, Türkiye’de
kurumsallaşmanın başarılı örneklerinden. Günümüzde tamamen profesyonel
yöneticiler tarafından yönetiliyor. Bülent Eczacıbaşı ise bir lider olarak görevini,
Eczacıbaşı’nda çalışan çok sayıda liderin yaratıcılığını ortaya koyabileceği ve
motive olabileceği ortamı yaratmak olarak tanımlıyor. Çünkü ona göre yeni
dönemin iyi şirketlerinin iki önemli soruna yanıt araması gerekiyor. Bunları,
müşteriler ve insan kaynağı olarak özetleyen iş adamı, “Bizden önceki kuşak,
kesintisiz üretim ve rekabetten korunmayla ilgilenirdi. Biz ise gece gündüz
müşteriye nasıl ulaşabileceğimizi yetenekli insanları şirketlerimize nasıl
çekebileceğimizi düşünüyoruz” diye konuşuyor. Eczacıbaşı Topluluğu Yönetim
Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı ile yönetimden liderliğe, yeni dünya
düzeninden rekabete geniş bir söyleşi yaptık. Sorularımıza verdiği yanıtlar
şöyle...
Capital:
İş hayatına girdiğiniz yıllara kıyasla iş yapma, şirket yönetme anlamında köklü
değişiklikler oldu mu? Hangi dönemde şirket yönetmek daha kolay?
- Her dönemin zorlukları var. O gün
daha zordu, bugün daha kolay ya da bunun tam tersini söylemek istemiyorum. Biz
kurucu kuşağın döneminde çalışmaya başladık. O dönemde yetkiler ve
sorumluluklar kurucu kuşaktaydı. Ekonomik çerçeve, dolayısıyla kuruluşların
stratejileri farklıydı. Dönemin 2 ana sorunu vardı. Bunlar, “Nasıl üretimi
sürdürürüz?” ve “Nasıl rekabetten korunuruz?” sorularıydı. Yetişmiş eleman
yokluğu, hammadde ve enerji kıtlığı, ithalat zorlukları, döviz sıkıntıları, sık
sık üretimi aksatan grevler ortamında üretimi kesintisiz sürdürmek büyük bir sorundu.
Rekabetten korunarak gelişmek, neredeyse sanayi kuruluşlarına verilmiş bir
haktı. Yurt içinde üretimi yapılan ürünlerin ithalatı yasaklanırdı. Kuruluşlar,
herkesin kolayca giremeyeceği, know-how veya yüksek ya tırım gerektiren
alanlarda yatırım yaparak, veya kapasite fazlası yaratarak iç rekabetten de
korunmaya çalışırlardı. O zamandan beri
çok köklü değişiklikler oldu. Artık rekabetten korunmak diye bir şey yok.
Rekabetin ekonominin bir gerçeği olduğu, tüm aktörler tarafından kabul edilmiş
durumda. Kafalardaki sorular da değişti. Bugünün ortamında, bizlerin aklımızdan
hiç çıkarmamamız gereken iki farklı “yaşamsal” soru var. Bunların birincisi,
müşterilerin, bizim ürünlerimizi seçmeleri için hangi nedenler var? İkincisi
ise insanların bizim kuruluşumuzda çalışmayı seçmeleri için hangi nedenler var?
Sonuç olarak üretim kısıtlamalarının olduğu bir dönemden, üretimin son derece
kolaylaştığı, kaynaklar açısından üretimin sorun olmaktan çıktığı, buna
karşılık bir kapasite ve mal arzı fazlalığı içerisinde kendi ürünümüzü
müşteriye kabul ettirmek ve en yetenekli genç insanları şirketimize çekmek
sorunlarıyla karşı karşıya kaldığımız bir döneme geldik.
Capital:
Siz Eczacıbaşı olarak bu değişime nasıl tepki veriyorsunuz?
- Bu yeni döneme ayak uyduramayan
kuruluşların ayakta kalması mümkün değil. Her kuruluş, bugün bu dönemin
zorluklarını hissediyor ve bunlara uygun stratejiler geliştirmeye çalışıyor.
Biz de bunu yapıyoruz. Bugün kuruluşların karşı karşıya olduğu en büyük
sorunlardan biri, yaratıcı insanları çekebilmek ve bu kişileri motive edebilmek
diye düşünüyorum Bugün öyle bir dönemdeyiz ki artık kuruluşların temel
varlıkları insanlar. Kuruluşların değeri artık makinelerle, fabrikalarla
ölçülmüyor. Öyle dev kuruluşlar var ki dünyada, ne üretim tesisleri ne
makineleri var.
Capital: Bu dönemde iyi şirket olmak için ne yapmak
lazım? İyi olmanın koşulu nedir?
- Öncelikle bütün paydaşların
beklentilerini karşılamak lazım. Bunları karşılayamayan bir şirket olursanız
zaten ayakta kalamazsınız. İyi performans, iyi şirket olmanın olmazsa olmaz
kuralıdır. Büyümek ve kâr etmek önemlidir. Ancak bunun ötesinde benim anlayışıma
göre iyi şirket, toplumsal sorumluluğu olan şirkettir. İnsanlar, artık böyle
kuruluşlar arıyor, böyle kuruluşlarla ilişki kurmak, böyle kuruluşların
ürünlerini satın almak, böyle kuruluşlarda çalışmak istiyor. Toplumun
sorunlarına ilgi duymayan, katkıda bulunmayan kuruluşlarla ilişki içerisinde
olmak istemiyorlar. Diğer yandan iyi şirketleri bir değerler demeti olarak
görüyorum. Bir şirketin zaman içerisinde her şeyi değiştirebilir. Örneğin adı,
stratejileri, üretim tesisleri, binaları, ortakları değişebilir. Bir geminin
bütün parçalarını değiştirebilirsiniz. Motorunu, dümenini, direğini… Ama o gemi
hala aynı gemi midir? Bu geminin aynı gemi olduğunu belirleyen nedir? İşte bu
soruların yanıtını, sözünü ettiğim değerler demeti verir. Bir şirketi
düşündüğümüzde, bazı değerler aklımıza geliyorsa o Şirket iyi bir şirkettir ya
da olma yolundadır.
Capital:
Eczacıbaşı için bu değerler nelerdir?
- Bunları sayıp dökmekte yarar görmem.
Eczacıbaşı deyince aklınıza gelen bazı değerler varsa o zaman kendimizi “iyi şirketler”
arasında sayabiliriz. Biz değerlerimizi tanımlamak, bunları yazılı hale
getirmek için çok çaba harcadık. Ancak çalışanlarımızın bunları okuyup
ezberlemeleri hiç önemli değil. Bu değerleri hissetmeleri, benimsemeleri ve
yaşamaları önemli. Değerler, kurum kültürünün temelini oluşturur ve bu y oldan
çalışanların davranışlarını yönlendirir. İnsanların, “Bu kurumda bu iş böyle
yapılır” veya “Böyle yapılmaz” diye bildikleri, ama hiçbir yönetmelikte yazılı
olmayan birçok kural, kurum kültüründen kaynaklanır.
Capital: Yeni dönemde liderlerin hangi konulara
liderlik yapması gerektiğini düşünüyorsunuz?
- Günümüzde liderler, yönettikleri
kuruluşta değişimi sağlayan kişiler olmalı. Hedeflenen değişim, elbette “iyi
şirket” olmak yönünde olmalıdır. Liderler, iyi şirket olma yönünde değişebilen
ve değiştirebilen kişilerdir. En yetenekli insanları seçip motive
edebilmeliler. Motivasyon aslında ilginç bir konu. Liderlik ve yönetim
denildiği zaman benim aklıma gelen ilk ve en önemli sorun. Anlamı tam olarak
verebilen Türkçe bir sözcük olmaması da ayrı bir konu! “İnsanları motive eden
nedir?” sorusunun bilimsel açıdan çözümlenmiş bir konu olduğunu sanmıyorum.
Liderler aslında çok zor bir iş yapıyor. Formülü olmayan bir işin peşindeler,
motivasyon sorununa kendi anlayışları ve yöntemleri ile çözüm getirmeye
çalışıyorlar. Stephen Covey, insanları motive etme anlayışının sanayinin erken
dönemlerinden bu yana çok değiştiğini söylüyor. Eskiden insanları mide olarak
görürdük diyor. Karnını doyuracak bir maaş verdiğinde insan motive olur du.
Ardından insanların kalbi olduğu keşfedildi. Anlaşıldı ki insanların karnını doyurmak
yetmiyor, onlara iyi davranmak ve sorunlarıyla ilgilenmek motivasyonu
artırıyor. Daha sonraki evrelerde insanın beyni de keşfedildi. İnsanlara
fikrini sormaya başladık ve gördük ki insanlar sorunların çözümüne aktif olarak
katkıda bulundukları zaman daha da fazla motive oluyor. Şimdi anlıyoruz ki bir
de insanların ruhu var ve asıl onu kazanabilirsek onları motive ediyoruz. Bu
insanlara bir amaç vermek anlamına geliyor. Bu amaç şirketin kâr etmesi
amacının ötesinde, insanların kendilerini de aşan ideallere hizmet etmesine
olanak veren bir amaç olmak zorunda. Covey günümüzde motivasyonu, insanlara tek
başına ulaşamayacakları bir amaca, ekip ve Şirketle birlikte ulaşabileceğini
hissettirmek olarak tanımlıyor.
Capital:
Eczacıbaşı kurumsal yönetilen bir grup. İcraatı gerçekleştiren profesyonel
yöneticileriniz var. Siz lider olarak nasıl bir fonksiyonu yerine
getiriyorsunuz?
- Ben asıl görevimi, kuruluşumuzda
çalışan çok sayıda liderin yaratıcılıklarını ortaya koyabilecekleri ve motive
ola bilecekleri ortamı yaratmak olarak görüyorum. Ayrıca kuruluşun baş
sorumlusu olan kişi bence o kuruluşun ruhunu da ifade eden değerlerin de
bekçisi olmalıdır. Elbette stratejinin saptanmasına, kilit yöneticilerin
seçimine katkısı olacaktır. Eski liderlik anlayışı artık geçerli değil çünkü
eski yönetim anlayışı, eski hiyerarşik yönetim yapısı anlayışı da geçerli
değil. Eskiden yönetim anlayışı, komuta-kontrol sistemine dayanırdı. Liderlerin
her şeyi bilen, her şeyi kontrol eden ve yönlendiren kişiler olmalarını
beklerdik. Yönetim yapısı ise basamaklar yükseldikçe yet ki ve sorumluluğun
paralel biçimde arttığı piramitlere benzerdi. Şimdi ise tüm sermayeleri çalışan
insanların beyinlerinde yer alan kuruluşların ve son hızla değişen ürünlerin,
teknolojilerin dünyasında eski kalıplar geçerliliğini kaybetti, komuta kontrol
sistemi çöktü. Artık koşullara ayak uydurabilmek için inisiyatif alan, hızla
kendi kararlarını vermek zorunda olan, bunun gereği olan yetkilerle donatılmış,
yaratıcı, dinamik, en üst düzeyde eğitimli ve uzmanlaşmış insanlarla
çalışıyoruz. Onların katılımını sağlamak, onları kurumun stratejisi ve her
türlü sorunu üzerinde söz sahibi yapmak zorundayız. Üst düzeydeki yöneticiler
olarak sorumluluklarımız yüksek ama her konuda karar verebilecek yetkiye sahip
olduğumuzu ileri sürmek sadece boş bir iddia olur. Gerekli olan her alanda o
bilgi ve uzmanlık düzeyine ulaşmamız artık mümkün değil.
Capital: Siz yeni dönemin rekabetinde en zor
noktaların neler olduğunu düşünüyorsunuz?
- Yeni dönemde toplumun, dünyanın
sorunları ve öncelikleri değişiyor. Sürdürülebilirlik konusu giderek daha fazla
önem kazanıyor. Şu anda dünyanın karşısında sürdürülebilir büyümeyi sağlamak
gibi önemli bir sorun var. Bu durum şirketlere de çok önemli sorumluluklar
getiriyor, aynı zamanda fırsatlar da sunuyor. Diğer yandan nasıl yaratıcı
oluruz, inovasyonu nasıl hızlandırabiliriz sorusunu sormak gerekiyor. Öyle bir
dönemdeyiz ki teknolojik yenilikler giderek hızlanıyor. Çok net ölçülebilen bir
hızlanma var. Günümüzde artık bileği bükülmez gibi görünen kuruluşların bir
anda kaderleri değişiveriyor. Toptan gözlerini ayırdıkları anda geri kalıyorlar
ve bir daha da toparlanamıyorlar. Teknolojinin liderleri olduğunu gördüğümüz
şirketler, en ufak bir hatada, kısa süreli bir gecikmede rakiplerinin gerisinde
kaldıklarını görüyoruz. Gerçekten çok riskli ve tehlikeli bir ortam var. Bu
ortam ayakta kalmak için şirketleri çok hızlı ve yaratıcı olmaya zorluyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
iyi ve güzel...