“Hepsi zamanın sonsuzluğunda özgürlüklerine kavuşmuş kelebeklerdir. Kanatlarında umut zerrecikleri taşıyan, zaman yolcuları” diyerek bir kelebeğin kanatlarına yüklenen umutlar 2012 ağustosunda hayalden gerçeğe doğru uçmaya başladı.
Gezegenimizin en hassas en narin ve en güzel yaşayanı kelebek, günümüzde yine popüler. Sevgiyi, hassasiyeti, kırılganlığı güzelliği, geçiciliği ve de en önemlisi hayatın kısalığını ve değerini anlatabilmede çok önemli bir imge.
Sevgiliye adanan “lool” isimli şiir kitabı da yolculuğuna kelebek kanatlarına yüklediği umutlarla başladı. Edebi dünyada var olabilmenin, yol alabilmenin zorluğunu ve imkansızlığının farkında olan yazar yine de “Kelebek etkisine” olan inancı ile bir titreşim, bir ses ile bir iz bırakabilmeyi hayal etti sonsuzluklar evreninde.
Kitabın hayalperest yazarı Ercan Z. Gedik ile yapılmış olan ve Sokak Kitapları edebiyat dergisi aralık 2012 sayısından yer alan röportajın bir kısmını paylaşmak istiyoruz:
Dergi: Yazmak sizin için ne ifade ediyor? Güçlü bir dürtü mü? Hayatınızın olmazsa olmazı mı? Ya da başka bir şey…
E.Z.G: Sanırım bir dürtü. İçimizde kaynayan bir yaşam pınarı olduğuna inanıyorum. Benim için yazmak bu pınardan taşanlar. Bir şekilde kağıt ve kalemle buluşarak dış dünya ile irtibat kuruyorlar. Güçlü olması için, ekstra bir gayret sarf etmiyorum. Kendi gidişatına bırakıyorum. Çünkü bu gücü kontrol edememekten çekiniyorum ve hayatımın kontrolünün bende kalmasını istiyorum. Tabii ki şimdilik bu böyle...
Dergi: Türk ve dünya edebiyatından kendinize örnek aldığınız yazarlar, şairler var mı? Onlardan ne şekilde etkilendiniz, ya da istifade ettiniz?
E.Z.G: Bu konuda biraz takıntılıyım. Etkilenmemek ve kendi yazım stilimi mümkün olduğu kadar özgün bir biçimde oluşturup, sağlamlaştırabilmek adına böyle bir tercihim yok. Yalnız “Ağlasam sesimi duyar mısınız mısralarımda” diyerek beni derinden etkileyen Orhan Veli’nin yeri farklıdır bende.
Dergi: Edebiyatın diğer sanat dallarıyla olan ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir yazar olarak sinemayla, resimle, heykelle, müzikle nasıl bir yakınlığınız, bağınız var
E.Z.G: Tüm sanat dallarının oluşumu bana göre insanlığın kendini ifade etme dürtüsü iledir. Bundan dolayı iç seslerin sanatla hayat bulup evrene yayılması amaç yönünden ortak noktalarıdır diye düşünüyorum. Bu ifade biçimleri kişisel yeteneğe dayalı olduğundan farklı kollara ayrılmıştır. Resim ve heykel yapabilmeyi çok isterdim ne yazık ki bu konuda çok yeteneksizim. Müzik konusunda ise içindeki sesler son yıllarda çok melodik ve ritimli çıkmaya başladı. Bunun neticesinde bestelerim meydana geliyor. Ne gariptir ki nota bilgim olmadığından sadece ritim ve melodi ile içimdeki sesleri dışa vurmaya çalışıyorum. Bu şekilde hayat bulan 20’ye yakın bestem var.
Dergi: Bir seçme şansı verilse hangi yazarın hangi eserini yazmış olmayı isterdiniz?
E.Z.G: Kafamda böyle bir soru olmamıştı. Daha çok, böyle bir soruda verilecek yanıt olabilecek bir kitabı yazabilmeyi düşlerim. Şimdi düşününce, aklıma gelen ilk kitap Trevanian’ın “Şibumi” isimli kitabı. Okuduğumda, bu kadar kapsamlı ve farklı bilgiyi, bir romanda böyle ustaca kullanabilmesine şaşırmış ve hayran kalmıştım.
Dergi: Edebiyatın, hayatın her katmanındaki insan için gerekli olduğunu düşünüyor musunuz? Kitaba olan ilginin ülkemizde bu kadar düşük olması bir yazar olarak size ne düşündürüyor?
E.Z.G: Günümüzde yaşam çok hızlı ve gürültülü(insanların iç seslerini duymasını engelleyen her türlü bilgi, görüntü, ses v.b). İnsanlar iç dünyaları ile bağ kuramıyorlar. Gürültü ve karmaşa insanları kendi kontrollerinde olmayan bir yaşama zorluyor. Edebiyat dahil tüm sanat dalları iç seslerin duyulabildiği, öncelikle kendi olmak üzere insanların birbirlerini dinleyip anlaşılır şekillerde iletişim kurabildikleri ortamlarda ilgi görür ve gelişir.. Maalesef ki ülkemizde bu kargaşa, gürültüye ek olarak sosyo-ekonomik zayıflık ve bir türlü dingin temellere oturmayan yönetme konusundaki büyük savaşımız sanata olan ilgimizi bastırıp filizlerinden güçlü bir çınara dönüşmesini engellemektedir. Ayrıca dünyadaki ilgilinde gerçek anlamda sanata yönelik olmadığını, bilinçli bir şekilde üretilen gürültüye tempo tutmaktan başka bir etkisi olmayan eserler olduğunu düşünüyorum. Gerçek sanat çok güçlü etkileri olan ve toplumları etkileyip yönlendiren eserlerdir. Günümüzde bu tarz eserlerin olduğuna ya da varsa da o istenilen ilgiyi gördüklerine inanmıyorum.
Kaynak: Sokak Kitapları Edebiyat Dergisi
Kaynak: Sokak Kitapları Edebiyat Dergisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
iyi ve güzel...