Artık Birşeyler Değişmeli


Dünyaya hâkim Ülkelerin en üst düzey yöneticileri Seul’de toplanarak Nükleer konusunda konuştular ve kararlar almaya çalıştılar.
7 milyarı geçen bir nüfusa ulaşan dünyamızda felaketler, yokluklar, geri kalmışlıklar ve düşüncesizce yok edilen doğal kaynaklar var iken bu pozu verenler ne yaptılar ve ne yapacaklarını söylüyorlar?
Kocaman bir hiç! Dünyamız egemen topluluklarının liderleri, hâkim yöneticileri birbirlerini kandırmayı, başarı dedikleri çıkarları için insanlığı ve doğayı acımasızca yok ettikleri, öldürmek, yok etmek, ele geçirmek gibi faydasız eylemleri için kılıflar ürettikleri bir düzen var. Yoksa Trilyonlarca dolar silaha niye yatırılır. Barış ve Refah için mi? Artık inanan var mı bu ironik yalana? Hakları yoksulluktan kıvranan, çatışmalardan ve şiddetten kurtulamayan Hindistan ile Pakistan neden Nükleer silah yarışına girer. Hangi mantık, hangi dürtüler bu tercihe iter onları. Ya da Japonya’daki Nükleer silah kurbanları! Hangi dünyevi duygular ile insanoğlu birbirini bu şekilde yok etme yoluna gider.
Artık dünya gerçek anlamda küçüldü. Bizler çoğaldıkça sığmaz olduk gezegenimize. Ortaya çıkan her sorun tüm dünya topluluklarını etkiliyor. Nefretle, hırsla, şiddetle, yok etmekle, ele geçirmekle, her şeye sahip olmayı istemekle sorunlar azalmıyor, aksine katlanarak büyüyor.
Artık başarı ülkeleri ele geçirmek değil, artık kahramanlık insanların acımasızca birbirlerini öldürmeleri değil; Başarı nefreti yok etmektir, başarı sorunları birlikte çözmektir, başarı varlıkları pay etmektir, başarı şiddeti engellemektir.
Ey toplantılarda bir araya gelip toplu poz veren dünya liderleri, yöneticileri. Dünya sizlerden savaş kararları, ambargo kararları ya da tehdit açıklamaları beklemiyor. İnsanlar sizden refah istiyor, huzur istiyor, sıkıntılarına çareler istiyor. Yüzyıllarca yakıldı, yıkıldı, yok edildi! Hangi başarı, hangi ırk, hangi medeniyet ulaşabildi sonsuz hâkimiyete? Artık bir şeyler kökten değişmeli!
iyiturks

Allah Herkese Böyle Rektör Nasip Etsin!


İTÜ rektörlüğünü dört yıldır yürüten Prof. Dr. Muhammed Şahin ilginç bir sima. Kendisiyle dalga geçebilecek kadar esprili, öğrencileriyle onlara cep telefonu verecek, Facebook'ta haberleşecek kadar haşır neşir. Hatta kampüsteki lojmanda yaşamanın da avantajıyla gece yarısı yurtları, kütüphaneleri ziyaret ediyor, acıkanlara pizza ziyafeti çekiyor

Geceleri kampüste dolaşıyor musunuz gerçekten? Bir söylentiye göre evden çok, kütüphanede ve yurtlarda görülüyormuşsunuz...
- Kampustaki rektörlük konutunda yaşamamın bir artısı da bu. Bir rektörün 24 saatinin kampusta geçmesi gerektiğine inanıyorum. Sorunları yerinde çözmek gerekiyor. Kütüphanemiz 24 saat açık, yurtlarda da öğrenciler yaşıyor. Kendimi kimden koruyacağım!

Geçen ay gece kütüphaneye gidip bütün öğrencilere pizza ısmarlamışsınız?
- Arkadaşlarla akşam geç saatlere kadar konuştuk. Sonra ben de acıktım, yemeğe gidecektim. Kütüphane de kalabalıktı. 23.00 civarıydı. Çocuklara, "Ben yemeğe gidiyorum, isteyen varsa gelsin" dedim. Onlar da geldi.

Kafası kırılanı da hastaneye götürüp başında durmuşsunuz...
- Güvenlik haber verince ben de hastaneye koştum, bir süre öğrencimin yanında kaldım. Yurda döndüğünde de yanından ayrılmak istemedim. O çocuklarla ilgilendiğimizi, yanında olduğumuzu hissettirmek gerek.

Cep telefonunuz ve mailiniz her öğrencide var mı gerçekten?
- Evet, telefonumu hiç değiştirmedim. Çevremdekiler, "Bu kadar öğrenciyle baş edilir mi?" dedi. Bugüne kadar rencide edici, beni kızdıracak bir tane bile mail almadım. Cebe uygunsuz mesajlar da gelmedi. Zaten çocuklar beni gündüz aramaz. Arıyorlarsa mutlaka zor durumdadırlar. Bu güven karşılıklı: Ben onlara güvendikçe, onlar da bana güvenmeye başladı.

Numaranız herkeste varsa sizi sık aramıyorlar mı?
- 30 bin öğrencim var. Aslında öğrencilerin en fazla 10 tane sorunu vardır. Mail ya da telefonla gelen bir sorunu o anda çözerseniz artmaz. Ama çözmezseniz arkası gelir. Şu anda herkese zaman ayırabiliyorum. Randevum veya yurtdışı seyahatim yoksa üç günde randevu veriyorum. Bazen geç saatte, bazen hafta sonu onlarla görüşüyorum. Bir nevi liderlik görevi yürütüyorum. Sadece yöneticilik yapsaydım kimseye yetişemezdim. O zaman da akşama kadar her evrakla benim ilgilenmem gerekiyor.

Hiç mi sizi rahatsız eden çıkmıyor?
- Bu öğrenciler Türkiye'nin en iyileri. Hepsi zeki, benden de zeki. Onlara yanlış bir şey yaparsanız 10 katıyla karşınıza çıkarlar. Bir doğruyla çıkarsanız 10 doğruyla gelirler. Bugüne kadar da hiç yanılmadım. Beni iki liralık öğle yemeği bursu için kim ararsa arasın, ihtiyaç durumuna bakmadan sorgusuz sualsiz veriyorum. Bu kadar sürede tek bir öğrenci bile beni yanıltmadı. Ben öğrencilerimden besleniyorum.

 İTÜ Mezunuyla MIT Mezunu Aynı Seviyede

 Yetkin mühendislik için de önemli adım attınız değil mi?
- Türkiye'de çok sayıda ulusal ve uluslararası şirket var. Bu şirketlerde yetkin mühendis kullanılma şartı da var. İngiltere'den, ABD'den bu diplomayı alanlar 27 bin dolar maaşla gelip Türkiye'de çalışıyor. İTÜ ve diğer Türk üniversitelerinin mezunları maalesef onların altında çalışıyor. Biz de uluslararası düzeyde mühendis yetiştirmek için bunu önemsedik. İddiamız İTÜ'den mezun olanla MIT, Stanford mezunu aynı düzeyde olduğunu göstermek. Ben de bunu belgeleyeceğim. Sonuç ne çıkar bilemiyorum, aslında risk. Ama, istediğimiz sonuçları elde edeceğimize inanıyoruz.

Avrupa Üniversitelerine Yön Verecek

İTÜ Rektörü Prof. Dr. Muhammed Şahin (47), Türkiye'nin en genç rektörlerinden biri. Üstelik bu yıl rektörlükte dördüncü yılı. Mevkidaşlarından biraz farklı bir dili ve yönetim tarzı var. Bu öğrenim yılı başındaki törende yaşanan teknik aksaklığı "İTÜ'de de böyle şeyler olabiliyor. Biraz da Lazlık olunca..." diye dile getirip, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü bile güldüren rektör olarak da hatırlayabilirsiniz onu. Türkiye'nin ilk denizaltısı, ilk insansız helikopteri ve hidrojen teknesinin yapılmasına destek veren ve yılda 200 milyon dolarlık bir bütçeyi yöneten İTÜ Rektörü Şahin, yaklaşık bir ay önce de Avrupa'daki 60 seçkin üniversitenin üye olduğu Avrupa Araştırma ve Teknik Üniversiteler Birliği'nin yürütme kurulundaki dört üyeden biri oldu. Böylece Avrupa'daki üniversitelerin vizyonunu oluşturmakta etkin bir rol alacak.

Türkiye'nin Silikon Vadisi Olacağız

Yılda ortalama 200 milyon dolarlık bir bütçeyi yönetiyorum. Teknokent'te sanayi işbirliğimiz çok iyi. Dijital Türkiye üssü projemiz var. Bilişim Sanayiciler Derneği'yle yürütüyoruz. Teknokent'te 30 bin metrekare AR-GE alanımız var, bu yaz 105 bin metrekareye ulaşıyoruz. Birkaç yıl içinde yaklaşık 10 bin AR-GE çalışanı kampüsümüzde olacak. Türkiye'de toplam 82 bin AR-GE personeli var. Bölgenin Silikon Vadesi olacağız. Burada üç alanda çalışma yapacağız. Enerji, bilişim, havacılık ve ulaştırma alanları. Türkiye'nin ilk insansız helikopterini, denizaltısını, hidrojen teknesini, elektrikli aracını yaptık. Küp uyduyu 2009'da fırlattık. Şimdi TÜRKSAT'a ilk nano haberleşme uydusunu yapıyoruz. İnsansız helikopteri tamamladık. Şimdi daha büyüğünü hazırlıyoruz. Dört saat havada kalacak, 25 kilodan fazla yük taşıyacak.

Kentsel Dönüşümle İTÜ Baştan Yapılacak

Yeni deprem yasasının çıkmasını bekliyoruz. Yasanın çıkmasının ardından bizim arazimiz olan ancak üzerine gecekondu kurulan Reşitpaşa, Armutlu'nun kentsel dönüşüme girecek. Biz de buradan elde ettiğimiz gelirle Maslak, Maçka ve Gümüşsuyu kampüslerini yenileyeceğiz. Eski binalarımızı restore edeceğiz. Ancak, 1990 öncesi yapılanların tümünü yıkıp, yeniden yapacağız. Küçükçekmece'deki boş arazimizi teknoloji gelişme bölgesi ilan edeceğiz.

Rize'de Doğdu, İngiltere'de Okudu

Prof. Dr. Muhammed Şahin, Rize'nin Pazar ilçesinde gündüzleri marangozluk yapıp geceleri çay fabrikasında çalışan bir babanın beş çocuğundan biri olarak dünyaya geldi. Köy ilkokulunun ardından, lise ve ortaokulu Pazar'da okudu. Karadeniz Teknik Üniversitesi'nde iki yıl okuduktan sonra yatay geçişle İTÜ'ye gitti. Jeodezi ve Fotogrametri Bölümü'nden birincilikle mezun oldu. Milli Eğitim Bakanlığı bursuyla beş yıl İngiltere'de okudu. İTÜ'de başladığı kariyerini rektörlükle taçlandırdı.

Şampiyonlar Ligi Şampiyonu Fenerbahçe


CEV Avrupa Voleybol Şampiyonlar Ligi'nin final mücadelesinde Fenerbahçe Universal, Fransız temsilcisi Cannes'ı 3-0 yenerek tarihinde ilk kez bu turnuvada şampiyon oldu.
Bu şampiyonlukla beraber Sarı Lacivertli takım, 1 Dünya Şampiyonluğu, 1 Avrupa Şampiyonluğu, 1 Avrupa ikinciliği ve 1 kez de Avrupa üçüncülüğü elde etmiş oldu.
Bakü Haydar Aliyev Spor Salonu'nda oynanan nefes kesen karşılaşmada Fenerbahçe Universal, maçın başından sonuna kadar rakibinden üstün bir oyun sergileyerek rakibini 25-14, 25-22 ve 25-20'lik setlerle 3-0 mağlup ederek tarihinde ilk kez Şampiyonlar Ligi şampiyonu olma başarısını gösterdi.
Bu sonuçla birlikte Sarı Melekler 2.kez finale çıktığı şampiyonada bu kez eli boş dönmedi. Dün oynanan yarı final mücadelesinde Fenerbahçe Universal Dinamo Kazan'ı 3-1 yenmişti.
Salon: Haydar Aliyev
Hakemler: Zorica Bjelic (Sırbistan), Heike Kraft (Almanya)
Fenerbahçe Universal: Naz xxxx, Logan xxxx, Fabiana xxxx, Shashkova xxxx,  Kim xxxx, Eda xxxx (Nihan xxxx)
RC Cannes: Kozlova xx, Rasic xx, Centoni xx, Samec xx, Ravva xx,  Antonijevic xx (Cardullo xx, Fomina x, Durakovic x, Lozancic x)
Setler: 25-14, 25-22, 25-20
Süre: 76 (23, 26, 27)

Fenerbahçe İkinci Kez Finale Çıktı, Şampiyon Oldu
Daha önce iki kez finale yükselen; ama kupayı kaldıramayan sarı lacivertliler, üçüncü kez çıktığı Şampiyonlar Ligi finalinde bu kez güldü.
Daha önce 2009-2010 sezonunda RC Cannes'in ev sahipliğinde düzenlenen “Dörtlü Final”de, yarı finalde ev sahibi RC Cannes'i yenerek eleyen sarı-lacivertliler, finalde ise İtalya'nın Bergamo takımına yenilerek Avrupa 2'ncisi olmuştu.
Sarı-lacivertliler, geçen sezon İstanbul'da düzenlenen organizasyonda ise yarı finalde Vakıfbank Türk Telekom'a yenilmiş ve 3'üncü olarak şampiyonluk hedefini gerçekleştirememişti. Bir diğer temsilcimiz Vakıfbank TT bu organizasyonda şampiyon olmuştu.

Türkiye Posterleri: Antalya






Verimli toprakları ve benzersiz iklimiyle ülke tarımına büyük katkı sağlayan, dünyanın en güzel meyvelerini sofralarımıza getiren, 'taşı toprağı altın' bir şehir ve onun taptaze, tatlı mı tatlı, sulu mu sulu portakalları…

Mavi Kuştan Yenilikçi Motivasyon Teknikleri


Ülkemizde yaşanan köklü değişikliklerden en önemlilerinden birisi de SGK çatısı altında yaşanmakta. Değişim her yönü ile hissedilirken, bu değişimin en önemli taraflarından biride kurum çalışanlarıdır. Değişimin en sıkıntılı tarafı da bu kanattadır. Çünkü geçmişin köklü alışkanlıklarından kurtulmak ve yeniliklere uyum sağlamak kolay değildir. SGK eski SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığının birleşmesi ile oluşmuş yeni bir kurum. Ancak çalışanların çoğunluğu bu eski kurumlardan oluştuğundan Eski alışkanlıkların bolca karşılaşıldığı bir yer.
Eski Devlet Memuru klasik profili (Ciddi, Asık surat, Bugün git yarın gel, Bu benim işim değil, Mevzuatta yok v.b) ile yeni yönetim ve hizmet anlayışının mücadelesi tüm şiddeti ile bu kurumumuzda yaşanmaktadır. Her ne kadar Üst yönetim Kurumsal olarak yenilikçi bir profil (Güler yüzlü, Hızlı ve kesin sonuç, çözüm üretici, sorumluk alan) yaratmaya çalışsa da alt kademelere ve taşraya doğru bu anlayış dirençle karşılaşmaktadır.
Bugün okuduğumuz aşağıdaki haber bizler adına gülümsetici ve ileriye dönük umut verici duygular uyandırmıştır. Yeni bir Devlet Memuru profili olarak örnek gösterilebilecek bu davranış takdire şayandır.
Sorumluluk alanındaki sorunlara yönelik kafa yorduğu, çözümsüzlükler, zorluklar karşısında bana neci bir tutum sergilemediği anlaşılan bu yönetici arkadaşın yaptığı girişim eminiz ki ölçülemeyen ancak çok faydalı sonuçlar doğuran bir girişimdir.
Ayrıca bu mail bu arkadaşımızın esprili, iyimser bir yapısı olduğunu ve çevresini, çalışanlarını olumlu yönde etkileyebildiği anlaşılmaktadır.
Bu tarz güler yüzlü, olumlu ve çözüm arayan insanlarımızın olduğu kurumlarda problemlerinde zamanla giderileceğini ve faydanın herkese yansıyacağını belirterek, arkadaşımıza başarılar dileriz.
iyiturks
“Mavi Kuşlu” Motivasyon
Memur memur olalı böyle motivasyon görmedi. Çalışma Bakanlığı Sosyal Güvenlik Kurumu'na (SGK) bağlı Hizmet Sunumu Genel Müdür vekili Adem Onar, tarihe geçecek bir yönteme başvurdu.
'Canım Personellerim' diye başlayan bir metin hazırlayıp tüm çalışanlarına e-posta gönderen Onar, mailine bir de dalda tüneyen bir kuş ailesinin fotoğrafını ekledi.
'Genel Müdür Sıyırdı' Demeyin
Genel Müdür vekili Onar bununla da yetinmeyip kuşları kendisine ve personeline benzeterek, fotoğrafla ilgili şu ifadelere yer verdi:
'... Teşbihte hata olmasın ama mana olarak ekteki resim, Hizmet Sunumu Personelleri'ni temsil etmekte. Soldan dördüncü, kafası mavi, karnı kahverengi olan kuş da benim. Yani Genel Müdürünüz. Gözlerimi kapamışım, sizlerle beraber olmanın mutluluğunu, o dalda sizlerle beraber tadıyorum. İnanın o kuşlar gibiyiz. Ve SGK'yı semalara çıkaracağız Allah'ın izniyle. Sakın 'Genel Müdürümüz en sonunda sıyırdı' demeyin. Sizlerle ilgili samimi duygularımı en güzel ifade eden resimlerden biri. Hoşgörü ve affınıza sığınarak gönderiyorum...'
'İnce Dal Bizim Yükümüz'
ONAR, mesajın ardından Akşam'a şöyle konuştu: 'SGK, 74 milyona hizmet eden çok önemli bir kuruluş ve yükü de inanılmaz derecede ağır. İnce dala yuva kurmuş kuşlar fotoğrafını seçtim, çünkü bizim kurumumuzu ve personelimizi en iyi tarif eden bu görüntü. Kuşların tünediği ince dal yükümüzü, kuşlar personelimizi temsil ediyor. O ince dalda hepimiz birlik beraberlik içerisindeyiz. Ortadaki mavi kuş da benim.'
Genel Müdür Vekili Adem Onar, mailinde şu ayrıntılara da yer verdi: Canlarım; sizlerin de vermiş olduğu büyük destek le önemli yüklerin altından birer birer başarıyla çıkıyoruz. Canlarım; inşallah fazlasıyla hak ettiğiniz özlük haklarınızı ve başarı belgelerinizi en kısa zamanda takdim edeceğim. Sadece dua edin ve bu muhteşem motivasyonla gayretlerinizi Allah rızası için sürdürün. Allah'a ve meleklerine emanet olunuz...'

Türkiye Posterleri: İstanbul Boğazı







Münir Nurettin Selçuk’a besteler yaptıran, Napoleon Bonaparte’ı aşka getiren, her göreni kendine aşık eden bir şehir... Ve ona, tüm dünyada iki kıtayı birleştiren tek şehir olma unvanını kazandıran kusursuz güzellikteki İstanbul Boğazı... 












İyiturks Bilim: Ali Erdemir


Adana'da dünyaya gelen Prof. Dr. Ali Erdemir, yüksek öğrenimini İstanbul Teknik Üniversitesi'nde yaptı. İTÜ'den 1977'de mezun olan Erdemir, İskenderun Demir Çelik Fabrikası'nda 2.5 yıl çalıştıktan sonra, 1979 yılının ilk aylarında master ve yüksek lisans eğitimini yapmak üzere Georgia Üniversitesi'ne gitti. 1986 yılında askerlik için Türkiye'ye dönen Ali Erdemir, 6 ay boyunca iş aramasına rağmen, ABD'de edindiği bilgileri değerlendirecek düzeyde bir iş bulamayınca, 1 yıl sonra doktora sonrası öğretim için ABD'ye döndü ve Argon Laboratuarı’na girdi.
Amerika’da tripoloji konusunda yaptığı doktoranın ardından Türkiye’de bir milletvekili tarafından İngilizcesi iyi diye otel resepsiyonunda çalışması önerilen Dr. Ali Erdemir, Amerika’da sürtünmesiz kaplama ve nano ölçekte yapay elmas gibi icatlarıyla bilim dünyasında çığır açtı.
Betül Kotan Röportajı - Radikal
21. yüzyılın en başarılı 100 bilim adamı arasında adı geçen Dr. Ali Erdemir, sürtünme katsayısını binde bire düşürmeyi başararak teflondan 40 kat daha kaygan bir yüzey ve dünyanın enerji sorununa alternatif üretti. Buluşlarıyla tam dört kez Bilim Nobeli olarak kabul edilen R&D 100 ödülüne layık görülen Erdemir, Bilim Oscar’ı olarak adlandırılan Discover Magazine Ödülü’nün de sahibi. 3 bin 500 bilim adamının çalıştığı Argon Laboratuvarı’nda 22 yıldır çalışmalarını sürdüren Erdemir, laboratuvarın en seçkin 36 bilim adamı arasında.
Buluşlarıyla endüstride milyarlarca dolarlık tasarruf sağlanabileceğini belirten uzmanlar, böylece dünyanın enerji sorununun da çözülebileceğine işaret ediyor. Otomotiv sektöründen, silah sanayiye, uzay teknolojisinden beyaz eşya endüstrisine her sektörün ilgi odağı olan Erdemir, mütevazı yapısıyla da tanıyanları kendisine hayran bırakıyor. ABD’de ödüle doymayan Dr. Ali Erdemir’i bir İstanbul ziyareti sırasında yakaladık ve buluşları, yaşamı ve Türkiye üzerine sohbet ettik:
Tripoloji, Türkiye’nin çok aşina olduğu bir bilim kolu değil. Bize biraz anlatır mısınız?
Sürtünmeye maruz hareket halinde olan bütün yüzeylerde ortaya çıkan değişikliklerin bilim ve teknolojisi olarak tarif ediliyor. Bunun içerisine aşınma, yağlama teknolojileri, sürtünme konuları giriyor. Çok geniş kapsamlı bir bilim kolu ama kimse farkında değil.
Çok sayıda ödül sahibisiniz...
1987’de Argon laboratuvarına başladığımda bana verilen ilk görev yeni katı yağlayıcıların keşfedilmesiyle ilgiliydi. Neticede bor asidinin yağlayıcılık özelliğini keşfettik. İlk buluş o oldu. Aslında o maddenin yağlayıcı olabileceğini çocukken farkettik. Toros dağlarında bor madeni çok olurdu, onlarla oynardık. Yağmurlu havalarda yüzey bayağı kaygan, sedef gibi bir kıvama gelirdi. Daha sonra Argon laboratuvarında bunun nedeninin yüzeyde oluşan bir asid tabakasından kaynaklandığını anladık. Buluşum bilim çevresini çok heyecanlandırdı, Araştırma Geliştirme ödülüne layık görüldüm. Daha sonra bu buluşun türevleriyle de ödüller aldık.

Türkiye Posterleri: Alaçatı Rüzgar Sörfü











Sadece Türkiye'nin değil, dünyanın da en iyi rüzgar sörfü alanlarından biri… Elverişli rüzgarları ve uzun mesafeler boyunca derinleşmeyen yapısıyla yüzme bilmeyenlere bile sörf yaptıran cennet gibi bir yer… Çeşme merkezine 10 dakika uzaklıktaki Alaçatı plajı...

Ömür Dediğin Fark Edebilmektir!

İnsan olmanın verdiği temel duyguları yitirmiş olan günümüz şehirli yaşayanları her açıdan sarılmış ve kısıtlanmış dünyalara hapsolunmuşlardır. Birebir iletişim dışında her türlü iletişimin gelişmişliği ve kuşatmışlığı altında birbirinden kopmuşlardır. Bilinmeyen gelecekler uğruna anları anlamsızca bir koşuşturma içinde tüketmektedirler. Bilinen tek sonda hiç gelmeyecekmiş gibi geleceği büyük bir umutla arzulamaktadırlar. Hâlbuki gelecek dedikleri bu bilinmez hayal her gün gelip geçmektedir ömürlerinden anlamsızca. Hiçbir şey aynı olmayacaktır gelecek dedikleri noktalara vardıklarında! Ne kendileri, ne bedenleri ne de yaşadıkları çevrelerde her ne varsa. Sadece kocaman keşkeler kalacak eğer ki geçmişten kalan bir şeyler yoksa o günlerinde, bir de tüm acımasız gerçekliği ile yalnızlık.
Bunları anlamak, anlatmak çok zor bir şeydir. Çünkü öyle bir gürültü öyle bir koşuşturma öyle bir karmaşa vardır ki, kolay kolay bundan kurtulup ta ileriye kimse bakamaz. Hırslarının kurbanı olmayan ve geçmişine bağlı olan bu şansa daha kolay erişebilir.
“Ömür Dediğin” TRT Haber kanalında yayınlanan yaşama dair bir program. Programın içeriği; Gelecek olan gelmiş, gidecek olan gitmiş insanların hayatlarından geriye kalanları anlattıkları yaşam öykülerinden oluşuyor. Farklı bölgelerden farklı hayatlar dökülüyor çınarların ağzından birer inci misali her yana. Her biri öyle değerli şeyler anlatılıyor ki insanoğluna, bir misal çıkarsa bile nice büyük sonuçlar doğuracak hayatlarında. Program duygu sömürüsünden ve demagojilerden uzak, yalın ve doğal bir anlatıma sahip. İzleyip te etkilenmemek, hayatlarımızı sorgulamamak zor.
Programı hazırlayanlara, bu değerli yaşam notlarını paylaşanlara sonsuz teşekkürler eder, Mümkün olduğunca fazla kişinin bu kaynaktan faydalanmasını temenni ederiz...
Konu hakkında araştırıken aşağıdaki “Can Yücel”in şiirinin ne kadar da güzel konuyu işlediğini fark ederek sizlerle paylaşmak istedik. Umarım sizlerde bu yazıyı fark edebilirsiniz.
iyiturks

Fark Etmeli İnsan …

Bir damlacık sudan
nasıl yaratıldığını fark etmeli.
Anne karnına sığarken
dünyaya neden sığmadığını
ve
en sonunda bir metre karelik yere
nasıl sığmak zorunda kalacağını
fark etmeli.

Şu çok geniş görünen dünyanın,
ahirete nispetle
anne karnı gibi olduğunu
fark etmeli.

Henüz bebekken
‘Dünya benim!’ dercesine
avuçlarının sımsıkı kapalı olduğunu,
ölürken de aynı avuçların
‘her şeyi bırakıp gidiyorum işte!’
dercesine apaçık kaldığını

Ve kefenin cebinin bulunmadığını
fark etmeli,

Baskın yeteneğini
fark etmeli sonra.

Azraillin her an
sürpriz yapabileceğini,
nasıl yaşarsa
öyle öleceğini
fark etmeli insan

Hayvanların yolda, kaldırımda, çöplükte
ama kendisinin
güzel hazırlanmış mükellef bir sofrada
yemek yediğini
fark etmeli.

Yaratılmışların en güzeli olduğunu
fark etmeli
ve ona göre yaşamalı.

Gülün hemen dibindeki dikeni
dikenin hemen yanı başındaki
gülü fark etmeli.

Evinde kedi,köpek beslediği halde
çocuk sahibi olmaktan korkmanın
mantıksızlığını fark etmeli.

Eşine ‘seni çok seviyorum!’ demenin
mutluluk yolundaki müthiş gücünü
fark etmeli.

Dolabında asılı 25 gömleğinin
sadece üçünü giydiğini ama
arka sokaktaki komşusunun
o beğenilmeyen gömleklere
muhtaç olduğunu fark etmeli.

Zenginliğin ve bereketin
sofradayken önünde biriken
ekmek kırıntılarını yemekte
gizlendiğini fark etmeli.

Annesinden doğarken
tertemiz teslim aldığı gırtlağını ve
aşırı beslenme yüzünden sarkan göbeğini
fark etmeli,
fark etmeliyiz çok geç olmadan…..

Ömür dediğin
üç gündür,
dün geldi geçti
yarın meçhuldür…
O halde
ömür dediğin
bir gündür,
o da bugündür….


Türkiye Posterleri

Görsel sanatlara ve dekorasyon işlerine ilgi duyanların dikkatini cezp edebilecek bir site, Türkiye Posterleri. Hem ülkemiz adına güzel ve başarılı çalışmaların yapıldığı hem de ilgi duyanların kullanımına  “Ücretsiz” olarak sunulmaktadır. Konu ile ilgili tüm katkı sağlayanlara teşekkür eder aşağıda kendi sayfalarından aldığımız tanıtım yazısı ile sizleri baş başa bırakıyoruz. İlerleyen zamanlarda bu çalışmalardan bir kısmını sayfalarımızda yayınlayacağız bilgisi ile iyi ve güzel zamanlar.
iyiturks


Türkiye Posterleri
Türkiye... En büyük medeniyetlere ev sahipliği yapmış, modern yaşamın ve en eski inanç sistemlerinin doğuşuna tanıklık etmiş, tarihçileri büyüleyen, arkeologların aklını başından alan, dünya haritasının kalbindeki eşsiz yerinde usulca uzanan güçlü ülkemiz... Evimiz!
Bizler, topraklarımızdaki tüm güzelliklerin ve sonsuz zenginliklerin far- kındayız. İstanbul Boğazı’nın ortasında bir inci gibi duran Kız Kulemizle, görenleri şaşkına çeviren Kapadokya’mızla, Ölüden iz’in ipeksi maviliğiyle, Efes’teki görkemli kütüphanemizle, Pamukkale’miz, Mardin’imiz, Karadeniz kıyılarımız ve bizi biz yapan tüm değerlerimizle gurur duyuyoruz.
‘Öyleyse’ dedik, ‘bilenler, bilmeyenlere anlatsın, Türkiye’nin marka değerini, Türk insanı yükseltsin’.
Kapadokya’da bir şarap mahzeniniz mi var... Ya da Bursa’da enfes kebaplar yapan bir lokantanız... Belki de Sultanahmet’te hediyelik eşyalar satan bir dükkânınız... Yani her gün, en az hemşerileriniz kadar turistle de karşılaşıyorsunuz. Onları; ülkemizin göz kamaştıran güzelliklerini anlatan, dünya standartlarında kaliteye sahip, özenle tasarlanmış posterlerle etkilemek istemez misiniz? İşte bu proje bunun için var!
Türkiye Posterlerini Kim Tasarladı?
Türkiye Posterleri, Emrah Yücel’in sahibi olduğu Iconisus Reklam Ajansı tarafından tasarlandı.
Neden?
Çünkü biz; grafik tasarımın, ülkemizin marka değerinin artmasında önemli bir güce sahip olduğuna inanıyoruz.
Iconısus Nedir?
Iconisus; 5 yıldır Türkiye’nin, Amerika ve Rusya’daki resmi turizm tanıtım kampanyalarını yürüten, ayrıca sinema reklamcılığı konusunda büyük deneyim sahibi olan Los Angeles merkezli bir reklam ve görsel çözüm ajansıdır.
Sitedeki Posterler Ücretli Mi?
Hayır. Posterlerimizin tamamı ücretsiz. En yüksek çözünürlüklü hallerini, herhangi bir ücret ödemeden sitemizden bilgisayarınıza yükleyip basabilir veya profesyonel bir baskı merkezinde bastırabilirsiniz.
Peki Sizin Bundan Çıkarınız Ne?
Bizim çıkarımız, ülkemizin marka değerine yaptığımız katkımız.
Posterlerinizi Kendi Sitemde Yayınlayabilir Miyim?
Çok seviniriz! Türkiye Posterleri Web Sitesi’nde yer alan tüm posterleri, kendi internet sitenizde, blog sayfanızda, Facebook’taki duvarınızda veya Twitter hesabınızda dilediğiniz şekilde paylaşabilirsiniz.

Antik Kentler:Antiphellos


Kaş'ta buluşmuş olan iki dilli bir yazıttan, Kaş'ın altındaki kentin Antiphellos olduğu kesin olarak anlaşılmıştır. Ancak Kaş'ın daha eski ismi Habesos'dur.
M.Ö. IV. yy.'da Antiphellos çok küçük bir yerleşim yeri olup biraz yukarısında bulunan Phellos'un limanı idi. Ancak Hellenistik döneme girilirken Phellos gerilemiş, Antiphellos ise gelişerek daha ön plana çıkmıştır. Bu durum Roma döneminde de devam etmiş, şehir bölge ormanlarından elde edilen sedir ağacı ticareti ve süngercilik sayesinde gelişerek Phellos'un limanı durumundan çıkmış ve kendine yeten zengin bir şehir durumuna gelmiştir.
Şehirde akropöl olarak nitelenen yükseltinin Meis Adası'na bakan yüzünde muntazam sur kalıntıları görülür. Ancak bu sur kalıntılarının kuzey ve batı yönlerinden günümüze bir şey gelememiştir. Deniz kenarındaki sur kalıntıları da bugün görülebilir. Şehrin batı kısmında kalan Çukurbağ Yarımadası'na giden yolun sağında Antiphellos'un denize bakan tiyatrosu oldukça sağlamdır.
Kaş'ın en önemli anıtı Uzun Çarşı Caddesi üzerinde, halıcı dükkânlarının arasında karşımıza çıkan ve tek bloktan oluşan bir lahiddir. Günümüze sağlam bir şekilde gelebilen lahdin üzerindeki sekiz satırlık Lykia dilindeki yazı okunamadığı için lahdin kime ait olduğu bilinmemektedir. Bu nedenle de halk ona Kral Lahdi adını yakıştırmıştır.
Meyis Adası'na en yakın noktayı oluşturan Kaş tarihi eserler yanında tam bir doğa cennetidir. Çukurbağ Yarımadası bir dil gibi denize uzanmakta, yarımada üzerinde yeni yapılmış modern oteller yarımadayı süslemektedir. Yarımada aynı zamanda güzel manzarasıyla 3km.'lik iyi bir yürüyüş parkurudur. Kaş'ın içinde Büyük Çakıl, Küçük Çakıl ve Akçagerme gibi plajlar tertemiz sularıyla dinlenebileceğiniz seçkin yerlerdir. Ayrıca kayıkla Çayağzı Plajı'na da gidilebilir. Kaş'ın etrafında yer alan 6 adet mağaradan Kaş'a 18 km. uzaklıktaki Mavi Mağara, Aşırlı Adası Deniz Mağarası, güvercinleri ile ünlü Güvercinlik Mağarası en ünlü olanlardır. Bu arada Kaputaş Plajı da bir dünya harikasıdır.
Kaş zengin tarihi yanında gün geçtikçe daha çok rağbet gören trekking, dağcılık, rafting gibi doğa etkinlikleri içinde sayısız olanaklar vermektedir. Doğa ile başbaşa olmak isteyenler için Gömbe'deki Yeşilgöl ve Uçansu Şelalesi iyi bir seçenek oluşturmaktadır. Akdağ'ın dibinde bulunan Gömbe, Kaş'tan 70 km uzaklıktadır. Akdağ ise Batı Torosların Kızlar sivrisinden sonra en yüksek zirvesidir. Burada bulunan küçük goller de doğanın büyüleyici parçalarıdır. Gömbe'de Komba antik kenti, buradan 13 km uzaklıkta Sütleğen yakınındaki Meryemlik'te Nisa antik kenti vardır. Burada da mezarlar, agora ve tiyatro kalıntıları izlenebilir. Kasaba yakınında da Kandyba antik kenti yer almıştır. Kaş'ın bir özelliği de bazı harabe yerlerine yaya olarak gidilmesidir. Örneğin Kaş'a 12 km uzaklıktaki Phellos'a yürüyerek güzel bir gezi yapılabilir. Phellos harabeleri Çukurbağ ve Pınarbaşı köylerinin hemen üzerindedir.
Kaş'a gelip Kekova'ya gitmemek mümkün değildir. Kaş'tan tekne ile gidildiği gibi karadan üç Üçağız'a gidilip kayıkla da gezilebilir. Bu dünya harikası yeri görüp batık şehre hayran olmamak elde değildir. Kaş'ın etrafında adı bilinen Istlada, Apollonia, İsinda, Kyaenai gibi antik kentler yanında ismi bilinmeyen birçok harabe yeri daha vardır. Bundan dolayı bir yol kenarında veya bir dağ yamacında eski eser kalıntıları görmek mümkündür. Örneğin Kaş'a 7 km uzaklıktaki Bayındır Köyü'nde antik bir kent bulunur. Yatların bağlanmasına çok uygun olan Bayındır Limanı üzerindeki yamaçta biri Lykia yazıtlı bir grup lahit bulunmaktadır. Burası çok küçük bir antik kent olmalıdır. Adının Sebeda olduğu ileri sürülür. Kaş'ın batısındaki yüksek arazide birkaç harabe yeri vardır. Seyret Yaylası üzerinde 760 m yükseklikteki üç tepeye yayılan, poligonal duvarlara sahip bir harabe görülür. Sidek Köyü yolunda poligonal duvarlı, gotik lahitli ve Lykia yazıtlı bir kaya mezarı bulunan diğer bir harabe yeri vardır. Hacıoğlan Köyü'nün yukarısında, bir tepe üzerinde, ırmağın kuzey yakasında bir kale ile üç Lykia mezarı dikkati çeker. Çardaklı Köyü'ne yakın bir yerde ismi bilinmeyen bir kent ile Bağlıca'nın yarım saat güneyinde, tepe üzerinde de bir kale bulunmaktadır. Tüse Köyü'nün yakınındaki alçak bir tepe üzerinde Tysse adında küçük yerleşme görülür. Yakınında Aladam denilen yerde üst bölümleri basamaklı bir mezar Lykia için ilginçtir. Merkezi Lykia'yı oluşturan Kaş çevresi tarihi ve doğasıyla bir harikadır.

Arkasspor Avrupada Tarih Yazıyor


Voleybolda, Avrupa Erkekler Şampiyonlar Ligi 6'lı play-off turu rövanş maçında Arkasspor, Rusya'nın Lokomotiv takımını altın sette 15-11 yenerek, dörtlü finale yükselen ilk Türk takımı oldu.
Erkekler voleybolda Avrupa kupası kazanan ilk Türk takımı olan Arkas Spor, bu sezon ikinci kez yer aldığı Avrupa Şampiyonlar Ligi'nde “Dörtlü Final”e yükselerek, bir ilki daha başardı.Bu sene ikinci kez mücadele ettiği Avrupa Şampiyonlar Ligi'nde (A) Grubu'nu lider tamamlayan İzmir temsilcisi, 12'li play-off turuna kalarak Türk takımları içinde bunu başaran ilk ekip oldu.
Mavi-beyazlılar, 12'li play-off turunda Polonya'dan Zaksa'yı eleyerek yoluna devam ederken, 6'lı play-off turunda eşleştiği Rusya'nın Lokomotiv takımıyla oynadığı ilk maçı 3-0 kaybetti.
Karşıyaka Spor Salonu'nda konuk ettiği rakibi karşısında rövanş maçında setlerde 2-0 geriye düşen Arkas Spor, daha sonra 3 seti de kazanarak maçı 3-2 kazandı. Maçın ardından oynanan altın sette de rakibini 15-11 mağlup eden mavi-beyazlı ekip, “Dörtlü Final”e adını yazdırmayı başardı.
Salon: Karşıyaka
Hakemler: Claude Krescher xxx (Belçika), Goran Gradinski xxx (Sırbistan)
Arkas Spor: Hansen xxx, Burutay xxx, Burak xxx, Agamez xxx, Bravo xxx, Duff xxx (Nuri xxx, Perrin xxx, Ceyhun xxx, Emin xxx, Hakkı xxx)
Lokomotiv: Divis xx, Ashchev xx, Sanches xxx, Biryukov xxx, Millar xxx, Butko xx (Golubev xx, Zhilin xx, Voronkov xx)
Setler: 25-27, 18-25, 25-22, 25-23, 16-14, 15-11
Süre: 142 dakika (28, 24, 27, 27, 18, 18)
Dörtlü final rakipleri
GM Capital Erkekler Avrupa Challenge Kupası'nı 2009 yılında kazanarak, Avrupa kupaları tarihinde şampiyonluk kazanan ilk Türk erkek takımı olan Arkas Spor, erkeklerde Avrupa Şampiyonlar Ligi “Dörtlü Final”inde mücadele edecek ilk ekip olmayı da başardı.
İzmir ekibi, ev sahibi Polonya'nın PGE Skra Belchatow takımının da katılımıyla, 17-18 Mart tarihlerinde Lodz kentinde oynanacak 4'lü finallerde mücadele edecek. Arkas Spor, PGE Skra Belchatow ve Rusya'dan Zenit'in dışında “Dörtlü Final”de yer alacak son ekip bu akşam iki İtalyan ekibi Lube Banca Marche ile PlanetWin365 arasında oynanacak maçın ardından belli olacak.
Kupada şimdiye kadar 10 maç yapan mavi-beyazlı ekip, bu maçlarda 8 galibiyet ve 2 yenilgi aldı. İzmir'de mağlubiyeti bulunmayan mavi-beyazlı ekip, Rus rakibini de İzmir'de yenmeyi başardı.

ABD'li Hastanın Karaciğer Nakli Tercihi Türkiye Oldu


ABD’li avukat Andrew M. Schauer, doktorlarının yönlendirmesiyle karaciğer nakli ameliyatı için Türkiye’yi seçti.
Profesör ağabeyi James J. Schauer’den karaciğerinin yüzde 60’ını alan Schauer, “ABD’deki sağlık hizmetinden hiçbir farkı yok, Türkiye belki daha da iyi” dedi.
ABD’li işadamı Donald Trump’ın televizyon şovu Apprentice’e hukuk hizmeti veren Andrew M. Schauer’e (44) 2.5 yıl önce böbrek kanseri tanısı kondu. Kanserli böbreği alındı. Yaklaşık bir yıl önce bu kez karaciğerinde kanser saptandı. Uygulanan ilaç tedavisine iyi yanıt verdi. Ancak bir süre sonra ilaç etkisini kaybetti ve tümör tekrar büyümeye başladı. Tümör karaciğerini istila etmişti. Normalde 1-1.2 kilo olan karaciğeri, yaklaşık 4.5 kilo olmuştu.
Tek seçenek nakil
Karaciğer yetmezliği nedeniyle sürekli zayıfladı, adaleleri eridi, büyük ağrılar çekmeye başladı. ABD’li doktorlara göre tedavide tek seçeneği kalmıştı, karaciğer nakli olmak. Kadavra sırasına girdi ama en alt sıralardaydı. Zamanla yarışırken, kadavradan nakilde ona sıra gelmesi neredeyse imkansızdı.
Çevre mühendisi profesörü olan ağabeyi James J. Schauer (48), tek kardeşiyle karaciğerini paylaşmaya gönüllüydü. Ama ABD’li doktorlar, “Yeterli deneyimimiz yok” deyince araştırmaya başladılar. Memorial Hastanesi’nden Prof. Dr. Münci Kalayoğlu’nun adına ulaştılar ve iletişime geçtiler. Prof. Dr. Kalayoğlu, bütün riskleri anlattı. “Garanti veremeyiz ama ameliyat olmak tek şansınız” dedi. Kardeşler kabul edince, önce ağabey geldi ve tetkikleri yapıldı.
‘2 ayın kaldı’ demişlerdi
Sonra Schauer, eşi Susan ve kızı Soren ile geldi. Ağabeyden alınan karaciğer, başarıyla nakledildi. Sadece iki ay ömrü kalan ABD’linin ömrüne ömür kattılar. Hastaneden taburcu olan Schauer, birkaç gününü de İstanbul’u gezmeye ayırdı. Schauer, “Türkiye’yi seçmeden önce başka alternatifleri de değerlendirdik. Buradaki sağlık hizmetinden, doktor ve hemşirelerden son derece memnunum. Hasta odaklı bir hizmet aldık. ABD’de de daha iyisi verilmiyor” dedi.
Kardeşimle daha da yakınlaştık
James J. Schauer: Biz 3 erkek kardeştik. Büyük ağabeyimizi kalp krizi nedeniyle 3 yıl önce kaybettik. Onun ölümünden sonra kardeşimle daha da yakınlaştık. Karaciğerimi vermeyi ben teklif ettim. Kendimi çok iyi hissediyorum. O iyileşecek ve birlikte güzel günlerimize geri döneceğiz.
Kalayoğlu: Dünya tersine döndü
Prof. Dr. Münci Kalayoğlu: Avrupa’da en çok nakil yapan ilk üç merkez arasındayız. Geçen yıl 140, bu yıl ilk iki ay 28 ameliyat yaptık. Dünya tersine döndü, ABD’den bize ameliyat için geldiler. Bir ABD’li cerrahı eğittik, Washington DC’ye gönderdik. Nisan ayında Wisconsin Üniversitesi’nden bir cerrah gelecek ve eğitim alacak. Sağlık hizmeti için artık yurtdışına gitmeye gerek yok.

Eleştiri: Yok edici Haset

Eleştiri sözlük anlamı olarak "Bir insanı, bir eseri, bir konuyu, doğru ve yanlış yanlarını bulup göstermek maksadıyla inceleme işi, tenkit" olarak tanımlıdır. Tanımdan da anlaşılacağı üzere “Doğru ve Yanlış” üzerine “İnceleme” yapılarak ortaya konulan düşüncelerdir. Dolayısı ile eleştiri yapabilmek için eleştiri konusunda yeterli bir bilgi birikimi olmalı ki “Doğru ve Yanlışı” ayırt edebilecek incelemeleri yapabilelim.
Ülkemiz eleştiri konusunda inanılmaz bir sapma içindedir. Eleştiri adı altında kişilere, eserlere ve/veya kurumlara dolaylı ve doğrudan yıkıcı saldırılar yapılmaktadır. Saldırıyı eleştiri olarak sunan bu cahil, gözü kapalı anlayış genel olarak ta eleştiri konusunda elle tutulur bir üretimi olmayanlardır.
Eleştiri olarak sunulan bu saldırılar yıkıcı, yok edeci amaçlar hedefler. Eleştiriye konu olma onlar için “Başarı” etiketi taşıyan her türlü alanı kapsar. İlk olma, Başarma, Kazanma, takdir görme v.b kavramlar onlar için dayanılmaz bir saldırı dürtüsüdür. Öyle ki bazen bu kişiler kontrollerini kayıp ederek eleştiriye konu olan şey dışına çıkarak alakalı/alakasız ne bulursa saldırı materyali olarak kullanırlar.
Başarının çalışmaktan, yorulmaktan, emekten ve de en önemlisi bıkmadan başarana kadar denemeyi sağlayan hırs ve inanç duyguları ile pekişmiş, pes etmeyen bir yapıdan kaynaklandığını bilmezler. Sanılır ki başarı birden bire kendiliğinden olan doğal bir şeydir.
Birkaç örnek ile bu tarz, eleştiri diye sunulan saldırıları daha iyi anlatabiliriz.
İlk Türk Otomobili “Devrim”: Sıfırdan kıt imkânlarla işin en zorunu başaran kahraman ekip ilk Türk otomobilini üretmeyi başarmıştı. Ancak heyecandan mı, yorgunluktan mı ya da bilenmeyen her nedenden dolayı yeterli benzini konulmayan otomobil çalışmayınca direkt olarak darağacında infaz edildi. O kadar güçlü o kadar yıkıcı saldırılar düzenlendi ki tüm ülke tüm yetkililer beceriksiz bir girişim olarak “Devrim” otomobilini tarihin derinliklerine gömdüler.
Fetih 1453 Filmi: Yılların yakınılan konusudur. Hollywood uydurulmuş kahramanlar üzerine hayal kahramanlarını satarken, bizler niye yaşanmış gerçek hikâyelerimizi, kahramanlarımızı anlatamıyoruz diye. Sürekli bir babayiğidin çıkıp bu imkânsızmış gibi görünen hayali gerçekleştirilmesi beklenir. Başrol ve yönetmen kadrosuna da Türk olanlar yakıştırılmaz, Hollywood’un anlı şanlı isimleri üzerinden projeler kurgulanırdı. Sonunda bir babayiğit çıktı ve elini tam almamı ile taşın altına soktu. En önemli işleri de yerli kaynaklardan sağladı. Ortaya insanları heyecanlandıran ve izlemeye değer bir yapım çıkardı. Başarı sağlanır sağlanmaz yine kıskançlık ve aşağılık duygusu ile harmanlanmış duygular ifade bulmaya başladı. Yok o sahne şuna, şu sahne buna benzemiş; Türkün Türke reklamı (Türkün Türkü aşağılaması normalmiş gibi) v.b.  Sanki sinema dünyasında ilk çekimlerde her şeyi tam mükemmel filmler varmış, sanki her çekilen film Oskar’lıkmış gibi yapılan bu eleştiriler ne bu işi yapanları daha iyisi için motive edici ve yol göstericidir ne de bu tarz işlere niyetlenenler için cesaret vericidir.
Nakil Ameliyatları: Çok zor ama bir o kadar da yüksek itibarlı bir iş. Tıp alanındaki ileri düzeyi gösteren bir iş, nakil. Ülkemizde de bu alanda dünyada örnek gösterilen ve öne çıkan pek çok başarılı operasyonlar yapılıyor. Tabii ki her tıbbi müdahalede olduğu gibi nakillerde de risk unsuru mevcut. Özelliklede ilk yapılan her uygulamada bu risk daha da yüksek ve belirsizdir. Ancak bu riskleri göze almadan bu tarz işlemlerin yapılma olasılığı da yoktur. Bu konuda da başarılı olan bir uygulamayı aşırı abartılı ve magazine dökerek (Dünyadaki en yakışıklı yüz nakli v.b) riskleri görmezden gelmek ve ilk başarısızlıkta bu işi yapanları acımasızca eleştirmek bize has bir şey olmalıdır.
Sportif Konular: Genel olarak bir konu popüler olunca bu tarz kişiler kendini tutamaz ve deşifre ederler. Ülkemizde spor ve de Futbol en popüler konular. Bu konudaki yersiz, gereksiz, konuya katkısız bir sürü örnek mevcuttur. Futbolda Hem milli takım hem Kendi kulübü bazında birinci sınıf bir statüye kavuşturmuş Fatih Terim hayal bile edilemeyen pek çok başarıya rağmen akla hayale sığmayan nice saldırılara uğramıştır. Milli takım düzeyinde Uluslar arası kupalara katılmamızı hayalden çıkarıp gerçeğe dönüştüren, Kendi Kulübüne Avrupa Kupası kazandıran Fatih Terim değil de kendileriymiş gibi eleştiren bu zihniyettekiler onun sürekli olarak tökezlemesini beklerler. Ya Şenol Güneş! Rüyamızda görsek inanamayacağımız(bu yetersizlik duygusu öyle bir işlemiş ki içimize!) bir başarıyı yaşatarak Milli Takımımızı Dünya kupasında üçüncü yaptı. Ama o noktaya gelene kadar kendisine yapılanlar! Öyle ki bu aymazları dünya üçüncülüğü de kesmedi ve saldırılarına başarıyı küçümseyerek devam ettiler. Günümüzde en canlı örnek Beşiktaş kulübü ve onun hocası Carvalhal. Lig başlarken beklenmedik bir şok yaşayan kulübün hocası içeri alındı. Bu kulübe nöbetçi bir hoca olarak gelen Carvalhal en güzel Tevazu örneğini göstererek her zaman takımın hocası olarak Tayfur Havutçuyu anarak daima onure etti. Ortalama üç günde bir maç oynayan ve sakatlıklardan dolayı as oyuncularının çoğunluğundan faydalanmayan bu hoca, maddi sıkıntıları da olan bu takım ile geçen yıl Avrupa’da kupa finali oynamış ve 10 maçtan fazladır yenilmeyen bir takımı elemiş, Ligde ilk üç içinde yer almış ve kupada yoluna devam ettirmiştir. Bu kadar zor şartlarda dirençli ve başarılı bir takım kurgulayan bu hoca ve takımı uzatma dakikalarında kazanırken kayıp ettiği Lig lideri Galatasaray maçından sonra bu tarz saldırılara hedef olmuştur.
Örneklerini her alanda çoğaltabileceğimiz bu tarz yaklaşımlar medya kuruluşlarınca da itibar görüp öne çıkartılınca doğal olarak hayatımızda ki varlıkları devam ediyor. Toplumsal olarak “Hiçbir başarı cezasız kalma” bilinçaltı ile yaşayan ülkemizde bir şeyleri başarmak cesaret ve yüksek seviyede dirençli bir yapı gerektirmektedir. Bunu başaran az sayıdaki cesur insanlarımızın değeri maalesef yıllar geçtikten ve çoğunluklada bu kişiler dünyamızdan göçtükten sonra kendilerine layık görülmektedir.
Her alanda bir değişim ve gelişim yaşayan ülkemizde “eleştiri” konusunda köklü bir bakış açısı değişikliği gereklidir. Eleştiri ile saldırıyı ayırarak, çıkarcı, kıskanç ve habis duygularla yapılan bu tarz yaklaşımları değersizleştirmeli ve etkisizleştirmeliyiz. Yapıcı, yol gösterici veya Sadece ilgili konu ile ilgili olarak yapılan eleştirileri ön plana çıkarmalıyız. Toplumsal olarak içimize sinen olumsuz, yıkıcı ve caydırıcı bu yaklaşımdan kurtulmak için her alanda ve her yaş grubunda bir seferberlik yapmalıyız.
iyiturks