Asya'nın Oscar'ı Nuri Bilge Ceylan'a


Asya’nın Oscar’ı olarak bilinen Asia Pacific Awards’un galibi 3 ödülle Nuri bilge Ceylan'ın Bir Zamanlar Anadolu'da filmi oldu.
Dünyanın sayılı film ödüllerinden biri olan ve Asya’nın Oscar’ı olarak bilinen Asia Pacific Awards’a  4 dalda aday gösterilen ‘Bir Zamanlar Anadolu'da’ ödüllerin 2'nin sahibi oldu.  En İyi Yönetmen Nuri Bilge Ceylan, En İyi Görsel Yönetmen Gökhan Tiryaki'nin yanı sıra Jüri Büyük Ödülü'nün de sahibi oldu.
Asya’nın Oscar’ı olarak kabul edilen Asya-Pasifik Film Ödülleri'nde bu yıl 19 ülkeden 37 film yarıştı. Bu yıl beşincisi düzenlenen Asya-Pasifik Film Ödülleri'nde yarışacak olan "Bir Zamanlar Anadolu'da", en iyi yönetmen, en iyi film, en iyi senaryo ve en iyi sinematografi dallarında aday oldu.
2008 yılında Asia Pasifik Screen Awards'ta "En İyi Film", "En İyi Yönetmen" ve "En İyi Görüntü" dallarında büyük ödüle aday gösterilen Nuri Bilge Ceylan, "Üç Maymun" filmi ile  "En İyi Yönetmen" ödülünü kazandı.
CNN International, UNESCO ve Uluslararası Film Yapımcıları Dernekleri Federasyonu (FIAPF) işbirliğiyle düzenlenen ve bu bölgede düzenlenen en prestijli sinema etkinliği olmaya aday Asya Pasifik Sinema Ödülleri, bölgedeki 70'den fazla ülkenin sinemasını onurlandırmayı hedefliyor. Türkiye'yi de içeren Asya-Pasifik bölgesinde çekilen filmler, dünyada bir yılda çekilen tüm filmlerin yaklaşık yarısını oluşturuyor.

Teşekkürler Öğretmenim


Bu öğretmenler okumayı değil, anne demeyi öğretiyor


Saliha Erdem ve Göksu Coşkun'un sadece ikişer öğrencisi var. Onlar otistik öğrencilerini günlük hayata hazırlıyor. Tuvalet, temizlik gibi bilgileri öğretiyorlar. Öğrencilerin 'anne' ve 'öğretmenim' demesi, onlar için çok büyük bir mutluluk.
Yarın 24 Kasım öğretmenler günü. Zorlukları aşmak için ellerinden geleni yapan, özveriyle çalışan her öğretmenin farklı bir hikayesi var. Saliha Erdem ve Göksu Coşkun da mesleğe gönüllerini vermiş iki öğretmen. Onlar 60 öğrencisi olan Yıldırım Belediyesi Hacı Mehmet Zorlu İş Okulu ve Otistik Çocuklar Eğitim Merkezi'nde görev yapıyor. Her ikisinin de yalnızca ikişer öğrencisi var. İki öğrenci de otistik... Zihinsel engelliler sınıf öğretmeni Saliha Erdem, öğrencileriyle ilgilenmek için önce performans değerlendirmesi yaptıklarını söylüyor. Hazırladıkları Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı (BEP) ile öğrencilere hitap ettiklerini anlatan Erdem, "Çocuklara öncelikle günlük yaşamdaki alışkanlıkları öğretmeye çalışıyoruz. Büyük çoğunluğu tuvalet eğitimini dahi bilmiyor. Öz bakım, günlük yaşam ve sosyal yaşam konularına ağırlık veriliyor." diyor. İki öğrencisinden birinin konuşamadığını kaydeden Erdem, "İkisi ile farklı ilgileniyoruz. Bir öğrencim ile konuşarak diğeri ile ise ses çıkartarak, tepkiler, jest ve mimiklerle iletişim kuruyoruz." ifadesini kullanıyor.
Verdikleri eğitime rağmen aylar sonra başa dönme ihtimalinin bulunduğunu ifade eden Saliha öğretmen, "Kesinlikle sabır isteyen bir meslek. Bazen çocuğa aylarca bir şey anlatıyorsunuz, öğrenmiş oluyor ama ertesi gün sorduğunuzda yok, sıfırlamış, tekrardan başlıyorsunuz." diyor. "Diğer öğretmenlerin öğrencileri okul müdürü, banka müdürü, mühendis, doktor, avukat oluyor. Ama bizde o beklenti yok. Çocuk anne veya öğretmenim desin bize yeter." diyen Saliha Erdem, bir çocuğun kırmızıyı öğrenmesinin bile tarifi imkânsız mutluluk verdiğini söylüyor. Zihinsel engelliler sınıf öğretmeni Göksu Coşkun, aile dostları olan ilkokul öğretmeninin spastik kızının kendisini bu mesleğe yönlendirdiğini dile getirdi. Biri kız 2 öğrencisinin bulunduğunu anlatan Göksu öğretmen, "Birine yazı öğretirken, diğerine ise kavram öğretimi yapıyoruz." diyor. Zaman zaman aceleci davrandığını söyleyen Coşkun, "Bazen ümitsizliğe kapıldığım oluyor. Ama biraz ilerleme görünce mutlu oluyorum." diye konuşuyor. Öğrencisinin kendisine önce anne dediğini aktaran Coşkun, "Şimdi öğretmenim diyorlar. Öğrencimin 'öğretmenim' demesi beni çok mutlu ediyor." ifadesini kullanıyor. Otistik Çocuklar Eğitim Merkezi ve İş Eğitim Merkezi Okul Müdürü Ümit Yenisoy, en hassas bölüm olan otistik çocuklar merkezinde bireysel eğitim verdiklerini belirtiyor. Merkez, Yıldırım Belediyesi tarafından 42 dönümlük arazi üzerine kurulduktan sonra Milli Eğitim Müdürlüğü'ne devredilmişti.

İyiturks Bilim: Ahmet Yıldız


Sakarya’nın Arifiye beldesinde dünyaya gelen Ahmet Yıldız, 7 çocuklu bir ailenin son çocuğu. İlk ve ortaokulu memleketinde okuduktan sonra İstanbul Atatürk Fen Lisesi’ni kazanan Yıldız, Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü’nü 2001 yılında bitirdi. Aynı yıl ABD İllionis Üniversitesi’nden burs kazanan Yıldız, doktorasını burada tamamladı. Hocalık hakkını kazandıktan sonra California Üniversitesi’nde post doktoraya başlayan Yıldız, birkaç yıl sonra kendi laboratuarını kurarak bilimde ilerlemeyi hedefliyor.
İnsan hücresindeki motor proteinlerin nasıl yürüdüğünü ortaya çıkaran buluşu nedeniyle, Amerikan bilim dergisi Science tarafından, “Dünyada 2005 Yılının Genç Bilim Adamı” seçilen Dr. Ahmet Yıldız (26) Türkiye’deki bilimsel araştırma olanaklarının yetersiz olması nedeniyle yurt dışına gitmek zorunda kaldığını söyledi.
Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü’nden mezun olduktan sonra, kazandığı bursla ABD’ye giderek, California Üniversitesi’nde, “insan hücresindeki motor proteinlerin nasıl yürüdüğü’ konusunda doktora tezi hazırlayan Yıldız, yaptığı çalışmayla, hem doktor unvanı aldı, hem de Science tarafından “Dünyada 2005 yılının en genç bilim adamı” seçildi.
Sakarya’da Arifiye Beldesi’nde emekli bir ailenin çocuğu olan Dr.Yıldız’ın başarısı, bayram tatili dolayısıyla eşiyle birlikte geldiği memleketinde de sevinçle karşılandı. Dr. Yıldız, ülkedeki bilimsel olanakların yetersizliği nedeniyle yurtdışında eğitim gördüğünü söyledi. Dr. Yıldız, “Yapacağım araştırmalar için burada imkanlar yeterli olursa, tabi ki ülkemde çalışmak isterim. Ancak bu başarıma rağmen Yüksek Öğrenim Kurumu (YÖK ) ve Türkiye Bilimsel Araştırma Kurumu’ndan (TÜBİTAK) bir kez bile aranmadım” dedi.
“BULUŞ, HAYATİ ÖNEM TAŞIYOR...”
Bilimsel buluşuyla insan hücresindeki motor proteinlerinin nasıl yürüdüğünü ortaya çıkaran ve çalışmasının felç, alzheimer, kanser, sağırlık ve körlük gibi hastalıkların tedavisi için hayati önem taşıdığını kaydeden Dr. Yıldız, şöyle konuştu: “Buluşum bu alanda çalışan insanları meşgul eden bir konuydu. Fakat teknik yetersizlikten dolayı bulunamıyordu. Teknik yetersizliği şöyle anlatabilirim; bu proteinler hücrenin içinde metrenin milyarda bir boyu kadar adım atıyorlar. Günümüzde metrenin milyarda bir boyunu ölçecek teknik imkân sayısı bir ya da ikidir. Bu teknikler bizim çalışmalarımıza uygun değildi.
Proteinlerin hücrede yürüdüğünü biliyorduk. Ancak iki ayaklı olan bu proteinlerin nasıl yürüdüğünü, nasıl adım attıklarını bilmiyorduk. Biz de yeni bir teknik geliştirerek bir bacağına bir boya sürdük, diğer bacağına farklı bir renkte boya sürdük. Proteinin ayaklarının birbirini geçerek, aynı insanlardaki gibi arkadaki ayak öne geçecek şekilde, birbiri ardına adımlar atarak yürüdüğünü gördük. Bilim dünyasında bunu izleyen ilk grup olduk. İşin ilginç yanı bu kadar küçük boyalarla bu kadar büyük iyi çözünürlük elde etmemizdi. Metrenin milyarda biri kadar çözünürlük elde ettik. Bu buluşum da bilim dünyasında büyük yankı uyandırdı.”
“TÜRKİYE’DE BEYİN GÖÇÜ DAHA FAZLA YAŞANIYOR”

Ayrıntılı Pepee Analizi:Pepee Neden Üzülüyor?


TRT Çocuk'un fenomen çizgi film kahramanı Pepee, bildiğimiz çizgi karakterlerden çok farklı. Elinde mendil halay çeken, dizlerine vura vura zeybek oynayan Pepee'nin portresi...

Bir tatil sabahı televizyon kanalları arasında dolanırken rast gelmiştim Pepee’ye. Küçük kardeşiyle yaptığı emekleme yarışını kaybettiği için bir hayli rencide olmuş, fakat müsabaka sonrası dedesinin ders verici konuşmasıyla bozulan morali yerine gelmişti. Bu tarz çizgi dizilere aşina olmayan birisi için mevzu o kadar hipnotize ediciydi ki ister istemez bilinçaltıma gizliden gizliye subliminal mesajların verildiğini hisseder olmuştum. Çok şükür ki o mesajlar beni simit saraylarına mahkûm edecek kadar uyuşturucu, sonraları da fuhuş bataklığına sürükleyecek kadar yozlaştırıcı içeriğe sahip değildi.
Bir melankoli, bir hüzün
Konuya vâkıf olmayanlar için kısa bir özet geçelim. Pepee, haftanın her günü TRT Çocuk kanalında yayımlanan ve 0-6 yaş grubuna hitap eden çizgi filmin başrol oyuncusu. Aslında çocuklar tarafından takip edilen basit bir animasyon karakterinden öte, şimdiye kadar ‘elle tutulur’ başarıya sahip olmuş ilk Türk çizgi dizi kahramanı. Yani geçen hafta bir gazetecinin iddia ettiği gibi ‘çocuklara cinsel içerikli alt mesajlar veren ve onları fuhşiyata sevk eden yabancı yapıtlardan biri’ hiç değil. Eskişehir merkezli Hayal Dünyası Animasyon Stüdyoları’nda senaryosu Ayşe Şule Bilgiç tarafından yazılan ve müzikleri de ünlü şarkıcı Kıraç tarafından hazırlanan Pepee, üç-dört yaşlarındaki bir erkek çocuğunun maceralarını ve günlük hayatta karşılaştığı kimi güçlükleri anlatıyor. Bu arada senaryo kadar programın müziklerinin de çok ilgi çekici olduğunu belirtmekte fayda var. Özellikle Pepee’nin kaybettiği yarış sonrası üzüntüsüne atıf yapan şarkısı yürekleri dağlıyor.
Zaten Pepee’nin bu kadar meşhur olma sebebi de sosyal medyayı bir anda etkisi altına alan ‘Pepee Çok Üzülüyor’ şarkısı. Müzik o kadar melankolik ve efkâr dolu ki durduk yere insanı gama, kedere sürüklüyor, ister istemez rakı şişesinin dibinde balık olma hissi uyandırıyor. Ancak serinin diğer müzikleri bu kadar yanık sesle ve arabesk-fantezi tınılarla icra edilmiş değil. Hatta bazı şarkılar var ki, Anadolu düğünlerine taş çıkartacak cinsten oynak ve neşeli. Mesela çizgi filmin bir bölümünde Pepee, dedesinin en sevdiği halk oyunu Trakya Karşılaması’nı büyük bir ustalıkla oynarken, onun hala kızı Şila da en kıvrak figürleriyle Pepee’ye eşlik ediyor. Fakat serinin asıl ‘kombosu’, izlemeden geçilmemesi gereken ‘İki Ekmek Aldım’ şarkısı.
Özgün mü, esinlenme mi?

Turgay, elle oynadığını itiraf etti, Bursaspor'un gururu oldu

Yeşil-Beyazlı camia ve futbolseverler karşılaşmada fair-play örneği gösteren genç oyuncuları Turgay Bahadır'ı alkışlıyor.
Karşılaşmanın 41. dakikasında Sestak ile fileleri havalandıran; ancak hakem Kamil Abitoğlu'nun, "Top eline çarptı mı?" sorusuna "Evet." cevabını verip takımını bir golden eden yetenekli forvet, başta Teknik Direktör Ertuğrul Sağlam ve arkadaşları olmak üzere herkesin gönlünde taht kurdu. 

Müsabaka sonrası Turgay'ın elle oynamasının ardından hakemle olan diyalogunu anlatan Sağlam, "Hakem pozisyonu Turgay'a sorma ihtiyacı hissetti. İyi ki sormuş. Allah ondan razı olsun. Turgay üst düzey bir karakter örneği gösterip sahalarda görülmeyen hareketi yapmasaydı birkaç gün uyuyamazdık. Böyle alınan galibiyetin bizim için anlamı olmazdı." ifadelerini kullandı. İki sene önce şampiyon olurken, fair play ligi şampiyonu da olduklarını hatırlatan genç çalıştırıcı şöyle devam etti: "O yüzden ben Turgay'ın şahsında tüm oyuncularımızı tebrik ediyorum. Biz böyle bir takıma ve böyle bir oyunculara sahip takımız."
Sahalarımızda ender görülebilecek bir centilmenliğe imza atan Yeşil-Beyazlıların golcüsü Turgay Bahadır ise pozisyonu şöyle özetledi: "Herhalde bir futbolcunun başına bir kere gelir. İkili mücadeleye girerken topu görmedim. Havaya sıçradım, top elime çarptı, sonrasında golü attık ve sevindim. Ama Kamil hoca bana "Eline çarptı mı?" dedikten sonra "Çarptı” dedim, gol de iptal oldu. Sonrasında gördüğüm sarı kart için üzüldüm, sarı kart aslında gereksizdi. Dürüstçe sordu ben de dürüstçe söyledim. Bilerek topa elle dokunmadım. Oyundan da çıkınca moralim bozuktu ama tekrar böyle bir pozisyon olsun yine aynısını söylerim. Önemli olan galip gelmemiz. Basser golü benim için attığını söylüyor. Allah ondan da razı olsun."

Zamanı iyi kullanmanın püf noktaları



İş yeri stresinden hemen hemen hepimiz gibi siz de muzdaripsiniz. Bence, bu stresten kaçış yok. Önemli olan derecesi.
Eğer sizi ruhen ve fiziki olarak ağır bir bunalıma düşürecek, başka bir deyişle, geçen haftalarda uzun uzun anlattığım burn-out'un pençesine düşürecek bir stres söz konusuysa, mutlaka tıbbi yardım almanız gerekiyor.
Daha aşağı derecede "stresler"den bahsediyorsak, birkaç farklı uygulamaya kulak kabartarak işin üstesinden gelebilirsiniz.
Fransa'da yayınlanan Management dergisinin hazırladığı oldukça ayrıntılı iş yeri stresi incelemesinden seçtiklerimi anlatmaya devam ediyorum. Streslerin yüzde 90'ının arkasında vakti akıllı kullanamamak ve organize olamamak var.
İşe en basitinden başlayın
David Allen Amerikalı bir "verimlilik danışmanı". Türkiye'de karşılığı herhalde yok.
Neyse, Allen'ın bir yöntemi var. Çok basit. "Kendinize bir yapılacak işler listesi yapın" diyor ve ekliyor: "Elinizdeki büyük işi alın, onu küçük parçalara bölün ve bunun ilk başına da en basitini, en kolaylıkla yapabileceğinizi koyun".
Örnek mi? Diyelim bir reklam şirketiniz var. Ve İstanbul'un tarihi yarımadasında bir kampanya yapacaksınız. Öncelikle kitapçıya gidip bir tarihi yarımada haritası alın.
Bu işin yararı mı ne? Bir kere işe başlamak zordur. Büroda turlarsınız, arkadaşınızla telefonda konuşursunuz. İşe bir türlü başlayamazsınız. İşte bu yöntem, başlayamama halini önemli ölçüde ortadan kaldırıyor.
Bunun dışında, 'başlangıç masraflıdır ya da işe başlamanın bir maliyeti vardır' diye düşünülür ya... Burada işe küçük bütçeyle başlamak mümkün. Yöntemin başka avantajı daha var: 'Az bir gayretle işin herhangi bir bölümünü halletmek' Evet. Az bir gayret, çünkü, iş pek çok küçük parçaya bölünmüş durumda.
Eisenhoover yöntemi
Eisenhoover, Amerikan başkanlarının en ünlülerinden biri. Peki iş yapma biçiminin nasıl olduğunu biliyor musunuz? Hemen söyleyelim.
Başkan, sorunları ikiye ayırıyordu: 'acil' olanlar ve 'önemli' olanlar. Dolayısıyla dörtlü bir matris söz konusuydu. İlk halledilmesi gereken işler acil ve önemli olanlardı. İkinci sırada acil olup önemsiz olanlar yer alıyordu. Sonra da, önemli olup acil olmayanlar. Hangileri acil ve önemli ise ya başkalarına devrediliyor ya da ortadan kaldırılıyordu. Eisenhoover'ın yöntemi zamanı iyi yönetmek için ideal gibi görünüyor. Üstelik çok pratik.
İşlerle ilgili envanter tutmak
Brian Tracy konuyla ilgili ilginç uygulamaları olan bir başka Amerikalı. Yöntemi, yapılacak işlerin bir envanterinin tutulmasıyla ilgili.Tracy yapılacak işleri dört zaman diliminde topluyor.
Birincisi, yapılacak işlerin yıllık bir listesi. İkincisi aylık, üçüncüsü haftalık ve dördüncüsü günlük listeler... Tracy, böylelikle hem planlamaya vurgu yapmış oluyor hem de iyi bir zamanlama yöntemini ortaya atıyor. Tracy'nin yöntemi aynı zamanda yapılacak işlerin bir kısmını uzun döneme yayarak hafıza karışıklığının önüne geçiyor.
Japonların 5 S formülü
Büronun dağınıkları içerisinde acil bir raporu kaybettiniz. Bir türlü bulamıyorsunuz.
Oysa, biraz sonra toplantı başlayacak.
Stres katsayısınız bayağı artmış olmalı. Her aşamadaki düzenlilikleriyle dünyaya parmak ısırtan Japonlar'ın kullandıkları 5 S formülü iş yerine bir düzen getirmeyi hedefliyor. 5'lerden her biri, bir aşamayı temsil ediyor. Seiri (yararsız eşyaları ortadan kaldırmak), Seiton (ofisi akılcı bir biçimde yeniden düzenlemek), Seiso (ofisi düzenli olarak temizlemek), Seiketsu (ofisteki eşyalara ulaşmayı koylaştırmak.
Örneğin, ne bileyim, CD'lerin üstüne ad yazmak) Shitsuke (bu yapılanları uzun dönemde de sürdürmek).
Murphy ile başa çıkmak...
Murphy kanunlarını bilirsiniz. Başınıza en olmayacak zamanda, en olmayacak şey geliverir. Peki bundan kurtulmak mümkün mü?
Murphy'den uzak kalmak için Nerac planlaması öneriliyor. Buna göre, öngörülemeyecek şeyler için de zaman ve para ayırmanız gerekiyor.
Böylelikle hesaba katılmayan ama yarın öbür gün karşınıza çıkacak olan unsurları önceden görebilirsiniz.
Evet beş yöntem de önemli. Organize olamamaktan, vakti kullanamamaktan mı şikayetçisiniz? Bunlardan birini ya da birkaçını seçip işe girişin.
Kaynak: İşte İnsan

Antik Kentler: Alinda

Aydin İli’ne bağlı, Karpuzlu ilçesi üzerinde yer alan Alinda, önemli Karia kentlerinden biridir. Hekatomnos'un kızı olan Ada, kardeşi Pixodaros tarafından Halikarnasos’tan kovulunca I.Ö. 340'ta Alinda'ya çekilmiş ve bu şehri kendisine başkent yapmıştır. Alinda'da bugün de ayakta kalan en önemli yapı agoradır. Akropolün güney-bati eteğinde tiyatro yer alir. Akropol'de yalnız planı belli olacak durumda iki adet tapınak temeli yer almaktadır. Karpuzlu'nun evleri arasında Karia tipi lahitler, Alinda nekropolünün şehrin güney eteğinde yoğunlaştığının belgesidir.
Anadolu’nun en görkemli antik kentlerinden birisi  Alinda antik kentidir. Alinda Antik kentini tarih sahnesine çıkaran ve onu ünlü yapan Karia Kraliçesi Ada olmuştur.
Kent yapılarında mermerin kullanılmadığı, granit taşların kullanıldığı gözlemlenmektedir. Bulunan mezarlarda süse pek rastlanmaz. Her türlü olumsuzluğa rağmen Alinda gezgin için bulunmaz güzellikte bir kenttir.
Araştırmalarda Alinda kentinin tarih sahnesine çıkışının genellikle İ.Ö. 4. yy. olduğu söylense de kent hakkında bildiklerimiz İ.Ö. 14. yy'a kadar gitmektedir. Alinda, Hitit İmparatoru II. Mursilis (İ.Ö. 1350-1320) döneminde Sena Irmağı ülkesine bağlı bir kentti. II. Mursilis döneminde Alinda kentinin adının İalanti olduğu bilinmektedir. Bu bilgileri II. Mursilis'in anallerinden ve mısır yazıtlarından öğreniyoruz.            
Kentin yakın çağa ait bilgileri, öncekiler gibi azdır. İ.Ö. 340 yıllarında Halikarnasos'da olan Karia yönetimi iç kargaşalar yaşamaya başlamıştır. Bilindiği gibi anaerkil aile yapısına sahip olan Kanalılar aile içi evlilik yapıyorlardı. Dünyanın yedi harikasından biri olan Mausoleum'um sahibi Mausolos, karısı Artemisia, Piksodaros, Ada ve idriaus kardeştiler. Mausolos'un ölümüyle boşalan tahta, karısı Artemisia çıkmıştı. Artemisia'nın ölümünden sonra tahta kardeşi Ada'nın oturması gerekirken yönetimi Piksodaros ele geçirdi. Piksodaros bununla da yetinmedi ve gelecek zamanlarda tehlike oluşturacağını düşündüğü kardeşi Ada'yı Alinda kentine sürdü.

Pepee: %100 Türk Çizgi Kahraman

Yıllarca Yabancı Çizgi kahramanların egemenliğinde olan animasyon dunyasında etkili, izlenilir ve üst düzeyde bir yapım her şeyi ile bizden olmak başarısı ile ekranlarda beğeni ile izleniyor. Sıkıcı ve çizgi kalitesi düşük, tamamı ile eğitsel amaçlarla yapılmış kötü örneklerin bıraktığı olumsuz Türk Çizgi film imajini yerle bir eden bir çalışma Pepee!
Yabancı firmaların her şeyi ile ticarileştirdiği ve büyüme çağında olan çocuklarımızın tüketimlerinin her türünde hakimiyet kuran çizgi film yapımları ile boy ölçüşebilecek bir yapım Pepee!
Çizgi Film, Boyama kitabı, kalem, çanta,çalışma masası, oyuncak, elbise, ayakkabı v.b pek çok ürünü çıkan Pepee, çocuklar kadar büyükler tarafından da tutuldu ve tutundu bu çok zor kulvarda, hem de hiç bir "Yerli malı Yurdun malı" klişesinin ardına sığınmadan.
Bu çalışmada katkı sağlayan, emek harcayan, destekleyen ve yayınlayanlara teşekkür eder, Pepee gibi gururlanacağımız ve çocuklarımıza gönül rahatlılığı ile izleteceğimiz yeni yapımları bekliyoruz.
Yazımızı Pepee'nin bir şarkısı ile sonlandıralım "Pepenin sevenleri çoğalıyor....1.2.3....." 

iyiturks

Fiziksel Aktivite ve Sağlığımız: Düzenli Fiziksel Aktivitenin Önemi


Sağlık; bireyin bedensel, ruhsal ve sosyal anlamda tam bir iyilik halinde olması olarak tanımlanır. Fiziksel aktivitenin sağlığımız üzerine etkileri temelde üç başlık halinde incelenebilir:
1- Bedensel sağlığımız üzerine olan etkileri,
2- Ruhsal ve sosyal sağlımız üzerine olan etkileri,
3- Gelecekteki yaşantımız üzerine olan etkileri
Bedensel Sağlığımız Üzerine Etkileri
Fiziksel aktivitenin bedensel sağlığımız üzerindeki etkileri iki ana başlık altında incelenebilir.
A- Kas İskelet Sistemi Üzerindeki Etkileri:
·         Kas kuvvetinin korunması ve arttırılması,
·         Kas tonusunun korunması ve düzenlenmesi
·         Vücut segmentlerini hareket ettiren aksi grup kaslar arasındaki dengenin sağlanması,
·         Kas - eklem kontrolünü arttırarak stabilitenin sağlanması,
·         Eklem hareketliliğinin korunması ve arttırılması,
·         Kas ve eklemlerin esnekliğinin korunması ve arttırılması (fleksibilite),
·         Hareket alışkanlığının ve fiziksel aktivite toleransının artması (kondisyon ve dayanıklılık),
·         Fiziksel aktivite içerisinde yapılan hareketlerin daha fazla tekrar sayılarında yapılabilecek oranda gelişmesi (endurans),
·         Reflekslerin ve reaksiyon zamanının gelişmesi,
·         Vücut düzgünlüğünün ve postürün korunması,
·         Vücut farkındalığının geliştirilmesi,
·         Denge ve düzeltme reaksiyonlarının gelişmesi,
·         Yorgunluğun azaltılması,
·         Kas kasılması ve aktivitenin etkisiyle kemik mineral yoğunluğunun korunması ve osteoporozun önlenmesi,
·         Kas dokusunca kullanılan enerji ve oksijen miktarının artması,
·         Olası yaralanma, sakatlık ve kazalara karşı bedensel korunma geliştirmesi,
B- Diğer Vücut Sistemleri Üzerine Etkileri:
·        Kalbin dakikadaki atım sayısı azalır,
·         Kalbin boşluklarında genişleme meydana gelir ve bir atımda pompalanan kan miktarında artış olur,
·         Kalbin ritmi düzenlenir,
·         Damarların kan akışına olan direnci azalır ve kan basıncı düşer,
·         Damar yapısının elastikiyetini arttırır,
·         Yüksek kan kolesterol ve trigliserit düzeyini etkileyerek damar hastalıkları riskini azaltır,
·      Kalbi güçlendirerek kalbe olan kan akışını arttırır ve kalp krizi geçirme riskini azaltır. Ayrıca geçirilmiş kalp krizleriyle başa çıkma oranını arttırır,
·         Akciğerlerin havalanması artar, solunum kapasitesinde artış meydana gelir,
·      Düzenli aktivite yapan bireyler sigara bağımlılığından kurtulma konusunda inaktif bireylerden daha başarılıdırlar,
·        Düzenli fiziksel aktivite insülin aktivitesinin kontrolünü sağlayarak şeker hastalığının ve kan şekerinin kontrolüne yardımcı olur,
·         Vücudun su, tuz,mineral kullanımının dengelenmesine yardımcı olur,
·         Enerji gereksinimini yağları yakarak karşılama alışkanlığı getirerek metabolizmayı hızlandırır ve kilo alımını önler,
·    Kadınlarda menopoza girme başlangıç yaşını geciktirir, menopozun olumsuz etkilerinin hafifletilmesinde yardımcıdır,
·     Damar yapısına etkileri nedeniyle beyine olan kan akışının artışına bağlı olarak erken demans (bunama) ve unutkanlık gelişim riskini azaltır,
·         Beyin damar hastalıkları gelişim riskini azaltır,
·         Yetişkinlerde sağlıklı cinsel aktivite üzerinde olumlu etkileri vardır.

Antik Kentler: Alacahöyük

Alacahöyük, Çorum'un 45 km. güneyinde, Alaca İlçesi'nin 17 km. kuzeybatısında yer almakta olup, Boğazköy'e 34, Ankara'ya ise 210 km. uzaklıktaki Alacahöyük Köyü yerleşim alanı içerisindedir.
Höyük, bilim alemine ilk kez 1835 yılında W.C. Hamilton tarafından tanıtılmış olup, bu yıllardan itibaren höyük Orta Anadolu'yu ziyaret eden bilginlerin uğrak yeri olmuştur. 1861 yılında ise G. Perrot Anadolu gezisi sırasında höyüğe gelmiş ve kapının sağ ve solundaki dört köşe kulenin planı ile orthostatlardan birini açığa çıkarmışır. Perrot bu çalışmadan sonra bu kabartmaların hitit dönemine ait olduğunu da ilk olarak ileri süren kişi olmuştur.
Törensel Sembol
Tunç, Eski Tunç Çağı, M.Ö. 3. Binin ikinci yarısı,
Yüksekliği 34 cm. Anadolu Medeniyetleri Müzesi
Anadolu'nun tarihi coğrafyasında emeği büyük olan W. Ramsey de Wilson ile birlikte 1881 yılında höyüğü inceleyerek birkaç yeni kabartmayı daha önce bilinenlere eklemişlerdir. 1893 yılında ise E. Chantre Anadolu'ya geldiğinde ilk olarak höyüğe gelmiş ve o da sfenkslerin arasındaki dört köşe dehlizi ve onun gerisindeki ikinci kapıyı ve kapının sövelerini ortaya çıkarmıştır. Kabartmaların mülajını alan Chantre, kabartmaların konularına bakarak, Perrot gibi burasının bir saraydan ziyade mabet kapısı olabileceğini ileri sürmüştür. Sfenksli kapının güneyindeki aslanları da inceleyen Chantre bu kapılardan biri üzerinde yer alan yazının Frig yazısı olduğu görüşünü Ramsey'in yazısından sonra daha da kuvvetlendirmiştir.
Daha sonra 1906 yılından beri Boğazköy'de çalışan H. Winckler, Makridi Bey ve İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdürü Halil Ethem Bey'in teklifi üzerine Höyük'te araştırma yapmaya karar vermişlerdir. 1907 yılında Makridi Bey sfenksli kapıda yaklaşık 15 gün süren bir çalışma yapmış, bu çalışma sonucunda kapı önünde birkaç yeni orthostat daha bulmuştur. Höyüğün birkaç yerinde sondaj çalışması yaptıktan sonra, höyüğün kuzey eteğindeki poterni (girişi) görerek bunu Boğazköy'deki poternle karşılaştırmıştır.
Höyük'te gerçek anlamda ilk sistemli kazılar, Cumhuriyet Döneminde Atatürk tarafından başlatılmıştır. 1935 yılında Türk Tarih Kurumu adına Hamit Zübeyr Koşay, Remzi Oğuz Arık ve Mahmut Akok gerçekleştirdiği ilk kazı çalışmaları 1983 yılına kadar sürdürülmüştür. Bu tarihten itibaren ara verilen kazılara 1997 yılında Prof. Dr. Aykut Çınaroğlu tarafından tekrar başlanmıştır.
Törensel Sembol
Tunç, Eski Tunç Çağı, M.Ö. 3. Binyılın ikinci yarısı,
Yüksekliği 24 cm. Dövme ve dökme tekniğiyle yapılmıştır.
Anadolu Medeniyetleri Müzesi

İyiturks Bilim: Ahmet Murat Tekalp

1958’de İstanbul’da doğan Ahmet Murat Tekalp, 1980’de Boğaziçi Üniversitesi Elektrik Mühendisliği ve Matematik bölümlerinden BS derecesi(çift anadal) aldı. Yüksek lisans ve doktora derecelerini 1982 ve 1984 yıllarında Rensselaer Polytechnic Institute Elektrik, Bilgisayar ve Sistem Mühendisliği Bölümü’nde tamamladı.  1984-1987 yılları arasında ABD’nin New York eyaletinde Eastman Kodak şirketinde araştırmacı olarak çalışan Tekalp, akademik kariyerine 1987’de Rochester Üniversitesi’nde yardımcı doçent olarak başladı; 1990’da doçentlik, 1995’te profesörlük, 2000’de de seçkin profesörlük (distinguished professor) unvanlarını aldı. 2001’de Koç Üniversitesi’ne katılan Tekalp, 1992-1993’te Bilkent Üniversitesi’nde, 1999-2000’de Sabancı Üniversitesi’nde Misafir öğretim üyesi olarak bulundu. 1987’de, ABD’de Ulusal Bilim Vakfı Araştırma Teşvik Ödülünü aldı. 1998’de IEEE Sinyal işleme Derneği tarafından “Distinguished Lecturer” (Başarılı Okutman) seçildi; 1999’da Fulbright Senior Scholarship ödülünü kazandı; 2003’te IEEE “Fellow” unvanı ve 2004 TÜBITAK Bilim Ödülü’nü aldı.
Alanında pek çok kuruluşun başkanlığını yapan Tekalp 1999’dan beri “Elsevier Journal Signal Processing: Image Communication” da baş editörlük görevini sürdürmekte. Prof. Dr. A. Murat Tekalp in Ocak 2004 itibariyle Uluslararası Bilimsel Atıf indeks’ince taranan hakemli dergilerde çıkmış 88 yayını var ve bu yayınlara 1240 atıf yapılmış.
Sinyal işleme konusunda 25 yıldan beri araştırmalar yapan Prof. Dr. Murat Tekalp’in sayısal görüntü ve video işleme konularında önemli çalışmaları bulunuyor. Tekalp, video sıkıştırma, video analizi, geriye döndürülebilir veri gizlemesi, çok aşamalı ve çok ortamlı sinyal işleme yöntemleriyle kişi tanıma gibi konularda pek çok yayına sahip.
Video işleme konusunda ilk ders kitabı da kendisi tarafından yazıldı (Prentice Hall, 1995) ve Çince tercümesi yapıldı.
Kaynak: Tubitak

Saygıyla Anıyoruz

Baskette Bayram Çoşkusu


Avrupa Kupalarında mücadele eden Basketbol takımlarımız Deplasmanmış evsahibiymiş demeden tüm maçlarını kazanarak gruplarında avantaj kazandılar. 3 Büyük güzide takımımızın Futbol dışındaki branşlarda da başarıyı hedefleyip rekabeti bu alanlara da yaymalarını canı gönülden diliyor, böyle güzel galibiyetlerin kupaların habercisi olmasını temenni ediyoruz.

iyiturks

Antik Kentler: Alabanda

Aydın İli'nin Çine İlçesi'ne 7 km. uzaklıktaki Araphisar Köyü üzerinde kurulu Karia kentlerinden biridir.

Byzantion'lu Stephanos'un bildirdiğine göre şehire bu ismi kral Kar, oğlu Alabandros'un at yarışı kazanması üzerine vermiştir. Alabandalıların büyük bir zenginliğe sahip olduğunu, lüks içinde yaşadıklarını ve şehirdeki bütün kızların harp çaldıklarını Strabon'dan öğreniyoruz.

En erken yerleşim izleri M.Ö. 3. yüzyıla dek uzanan şehir, Helenistik ve Roma dönemlerinde gelişmiştir. Duvarlar yaklaşık 4,5 x 5,0 km genişliğinde kabaca kare biçimli bir alanı çevrelemekte ve yapılar arasında agora, bouleuterion, tiyatro, hamamlar ve Artemis ve Apollon kutsal alanları yer almaktadır. Ayrıca şehrin kuzeyinde ve doğusunda nekropoller bulunmaktadır.Halil Ethem Bey'in yaptığı kazılarda iki tapınağın temelleri ortaya çıkarılmıştır. Kenteki önemli yapılardan biri bouleuteriondur. Bunun dışında doğuda yoğun şekilde görülen lahitler nekropolün burada yer aldığını göstermektedir. Bunun dışında su kemeri ve tiyatro görülebilen yapılardandır.

Halterde altını kaptık



Koparmada Mete Binay ilk hakkında 154 kiloyu, ikinci hakkında 157 kiloyu kaldırdı. Mete Binay son hakkında ise 166 kiloyla dünya rekorunu denedi, ancak başarılı olamadı ve 157 kiloluk kaldırışıyla altın madalyayı kazandı. 

Ekrem Celil ise koparmadaki ilk hakkında 138 kiloda başarılı olamadı, ikinci hakkında 138 kiloyu kaldırırken, son hakkında 141 kiloda da başarılı olamayınca koparmayı 138 kiloyla 18. sırada tamamladı. Bu kiloda gümüş madalyayı Rus sporcu Oleg Chen 156 kiloluk kaldırışıyla, bronz madalyayı ise Çinli sporcu Deshang Tang 155 kiloluk kaldırışıyla elde etti.

Tasarımın Gücü: Hakan Gürsu


Dünyanın En Prestijli Endüstriyel Tasarım Ödüllerini Ardı Ardına Kazanan Dr. Hakan Gürsu, Tüketicilerin Değişen Beklentilerini Ve Tasarımın Geleceğini Değerlendiriyor.
Sizce ürün tasarlamak, nedir?
En yalın tanımı itibarı ile her tasarım eylemi, estetik ve rasyonel bir problem çözme sanatıdır. Diğer bir ifade şekli ile son yıllarda giderek inovasyona eklemlenen tasarım kavramını, mevcut değerler sistemini temel alan (bilim /teknoloji) sıra dışı bir çözüm yaratma becerisi olarak tanımlıyorum. Ürünlerin öncelikle katma değer yaratması, çevreye duyarlı olması ve insan yaşantısını kolaylaştırmak amacıyla tasarlanmasının gerektiğini ilave etmekte yarar var. Tasarlamak, detaydan keyif almayı sevenler için zengin seçenekleri olan bir uğraş.
Endüstriyel tasarımın bugün geldiği noktayı nasıl görüyorsunuz?
Giderek bağımlılığa sebep olan teknolojik ürünlerin ortaya çıkarılmasında kullanılan tüm sistemlerin giderek birbirine yaklaşması ile ürünler arası rekabetin fiyat aralığına ve satış sonrası hizmetlere sıkıştığını gözlemliyoruz. Ürünler arasında farklılaşmayı sağlayan etkenin de artık büyük ölçüde ürünün tasarım değeri olduğunun anlaşılması ile birlikte, yenilikçi ve değerli ürün tasarlama becerisinin giderek daha fazla önem kazanmaya başladığını izliyoruz.
Endüstriyel tasarımın son dönemde bu kadar yükselmesinin arkasında yatan dinamikler neler?
Toplam üretim maliyetleri içinde etkisi sadece yüzde 5’ler düzeyinde kalan bir normal tasarım sürecinin, ürünün pazar değeri üzerindeki ölçülebilir etkisinin yüzde 70’lere vardığı gerçeğinin geniş kitlelerce anlaşılır olması ile birlikte, dünyada yeni ürünlerin total bir tasarım sürecinden geçirilmesine yönelik inanç ve isteğin arttığını düşünüyorum. Tüm teknolojik yeniliklerin ve buluşların ancak sokaktaki insanın ulaşabileceği bir ürüne dönüşmesi ile ekonomiye katma değer sağlayabileceği realitesinin yanında, o buluşun ürünleşme başarısının da artık büyük ölçüde toplam tasarım sürecindeki bütünsellikten geçtiği gerçeği sır değildir. Tüm dinamik değişimler; daha kaliteli ve sürdürülebilir bir gelecekte ihtiyaç duyulacak her türlü yeni ürün için total bir tasarım sürecini giderek daha anlamlı ve vazgeçilmez kılarken, bütünsel bir tasarım servisine olan küresel ihtiyacın hızla tırmandığını düşünüyorum.
Türkiye bu trendin neresinde? Tasarım kabiliyeti olarak hangi noktadayız?

Kışa Karşı Savunma


Kış Aylarının Yaygın Hastalıklarından Gribe Karşı Koymanın Yolu Güçlü Bir Bağışıklık Sisteminden Geçer.
Çok yönlü dengeli diyetlerle, stresten uzak, sportif bir yaşam sürerek savunma kalkanı kurmak mümkün. Gelişime, değiştirebileceğiniz faktörlerin başında gelen diyet ve egzersiz düzeni ile başlamalısınız.
Tabağınıza aldıklarınız sağlığınızı şekillendirir. İhtiyacınız kadar enerjiyi doğru kaynaklardan aldığınızdan emin olmak için tabağınızın yarısı sebze, çeyreği yağsız et ve diğer çeyreği ise ev yoğurdu olmalıdır.
Doğa, insanoğlunun ihtiyaçlarına yanıt veren besinleri sunmaktadır. Sebze ve meyvelere rengini veren besinler, virüs ve bakterilere karşı koruyuculuğun artmasına yardımcı olacağından günde 5-9 porsiyon tüketilmelidir. Kışın meyvelerden nar, kivi, turunçgilleri, sebzelerden kereviz, balkabağı, havuç, kırmızıbiber, mor lahana, soğan, sarımsak, ıspanak, pazı, kırmızıturp, brokoli, karnabahar sıkça tüketilmelidir. Gıdaların doğal antibiyotiği sarımsak ve soğan özellikle artırılmalı, mümkünse her sabah bir diş sarımsak yutulmalıdır.
Vücudun temizlenmesinde, besinlerin kullanılmasında görevli karaciğer ve bağırsak adeta bağışıklığın kalesidir. Bu iki organ özel kürlerle desteklenmelidir. Karaciğer sağlığı için kışa girerken iki hafta, düzenli olarak aç karna 10 dal maydanoz, yarım limon suyu ve bir bardak suyu karıştırıcıdan geçirip içmek zindelik kazandıracaktır.
Barsak florasının zenginleşmesi ve rahat tuvalete çıkmak için ise probiyotiklerden faydalanın. Bunun için piyasada probiyotik katkılı yoğurt, süt ürünleri, müsli, kefir, turşu, geleneksel ev yoğurdu, boza, elma sirkesinden faydalanın. Lif yapısının daha etkili olması için bir ara öğünde bitki çayı eşliğinde taze veya kuru hünnap, armut, elma, kayısı, kuru erik tüketilmelidir.
Protein kaynaklarını ihmal etmeyin ama mutlaka yağsız olanları tercih edin.
Proteinlerin yapı taşı olan aminoasitler hücrelerin temel sağlığını dolayısıyla bağışıklık sisteminin de gücünü oluşturmaktadır. Doymuş yağlardan elimine edilmiş, beyaz et, balık, kümes hayvanları, yumurta, kuru baklagiller ve soya kaynağı ürünler tercih edilmelidir.
KIŞ AYLARINA ÖZEL SAVUNMA KÜRÜ
Sabahları zencefil, çubuk tarçın, kakule ve limon dilimi ile demlenmiş ılık suya, bir çay kaşığı kestane balı karıştırıp için. Yine gün içinde bir kâse evde mayalanmış yoğurda birer çay kaşığı zerdeçal, zencefil, ısırgan tohumu, üzüm çekirdeği karıştırıp tüketin.
Soğuk algınlığında, zayıf bir bağışıklık sistemi ile savaşa giren metabolizma yavaşlar, kendini koruma adına su toplar. Bunu önlemek adına her zaman içtiğinizden yarım litre daha fazla su ve bitki çayları içmenizde fayda vardır. Bu suyun bir miktarının limon dilimli veya ılık içilmesi metabolizma üzerinde olumludur. Dilerseniz tüketimi daha keyiflendirmek için bir-iki yemek kaşığı meyve suyu veya meyveli soda da ekleyebilirsiniz
Vücudun enfeksiyonlarla savaşta imha ekibi A, C ve E vitaminleri, selenyum ve çinko mineralidir.
Bedeni istila eden düşmanları yok eden, düşen enerjiyi artıran, tokluk hissi, insülin dengesi sağlayan C vitamini kaynağı turunçgiller, nar, kivi, kırmızıbiber, brokoli beslenmeye eklenmelidir. Bağışıklık sistemi hücrelerini artıran A vitamini kaynağı havuç, balkabağı, brokoli, domates, ıspanak, yumurta, marul ayrıca hücre duvarlarına bariyer çeken E vitamini zengini fındık, badem, yer fıstığı, ceviz, zeytinyağı, hindistancevizi yağı beslenmede yer almalıdır.
Hastalıklara karşı savunma gücünü artıran çinko kırmızı et, tavuk, balık, yumurta, süt, yoğurt, bezelye ve cevizde bolca bulunur. Hücre hasarından koruyan selenyum kaynakları için ise et, sakatat, balık, süt ürünleri, tahıllar, yumurta tüketilmelidir. Vücudun üretemediği için dışarıdan alınması zorunlu olan Omega 3’ler de bağışıklığın güçlenmesinde etkilidir. Haftada üç kez, ızgara, fırın veya buğulama olarak pişen balık, derisiz tüketilmelidir.
SAĞLIKLI YAĞLARA ODAKLANIN
Yüksek yağlı diyetler, immün sistemi zayıflatabilirken düşük yağlı diyetlerin artırabileceği bilinmektedir. Bunun için doğru cins ve miktarda yağ tüketmelisiniz. Trans yağlardan uzak durmalı, Omega 3’leri eksik etmemelisiniz.
Yemek pişirme yağı olarak eşit oranda zeytinyağı, fındık yağı ve soyayı karıştırıp kullanın.
Salatalarda keten tohumu yağı veya zeytinyağı kullanın.
Krema yerine Hindistancevizi yağı kullanın, içeriğindeki bir madde bağışıklığı güçlendirir.
Güneş giren eve hekim girmez
D vitamini enfeksiyonlardan korunmada önemlidir. Kış aylarında güneşin olduğu saatlerde 15 dakika yürüyüş yapın, kan değerlerinizi kontrol ettirip eksikliğiniz varsa destek alın.
Kış sebzeleri gaz yapabileceği için zencefil, rezene, kişniş, kakule çayları için ya da yemeklerde taze zencefil kullanın.
Hergün nabzı şaşırtan yürüyüşler yapın. Düzenli egzersiz yapanların enfeksiyonlara yakalanma riski yapmayanlara kıyasla yüzde 25 daha az görülmektedir.
Kaynak:Skylife Kasım 2011

Bor'la çalışan araç görücüye çıktı


Dünya bor rezervlerinin yüzde 70'inden fazlasına sahip olan Türkiye'de, bor üzerine tamamlanan ve devam eden projelerin çıtası, borla çalışan otomobilin test edilmesiyle yükseldi. Toplam 334 proje başvurusu yapılan ve 101'i tamamlanan borun kullanım çalışmalarında, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün'ün borhidrür ile çalışan aracın test sürüşünü gerçekleştirmesi, yerli otomobil üretiminin tartışıldığı bugünlerde heyecana neden oldu.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) ve Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü bünyesinde yürütülen proje kapsamında Sodyum Borhidrürlü Yakıt Pilli aracı test etti.
Sodyum Borhidrür Yakıt Pilli Araç projesi 2009 yılı aralık ayında Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü (BOREN) desteğiyle TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi'nde (MAM) başladı. Proje kapsamında araç üzerine entegre borhidrürden hidrojen üreten sistem geliştirildi ve yine araç üzerinde bulunan yakıt piline beslenerek aracı sürmek için gerekli enerji üretildi.
AA muhabirinin borla çalışan araca ilişkin sorularını yanıtlayan Ergün, Türkiye'nin 2023 vizyonu çerçevesindeki en önemli hedeflerinden birinin, küresel çapta markalar oluşturmak olduğuna işaret etti.
Ergün, bu hedef doğrultusunda Bakanlık olarak otomotiv sektörüne yönelik çalışmaların başında, yerli bir otomobil markası oluşturmak geldiğini hatırlatarak, içten yanmalı motor teknolojileriyle birlikte, yeni nesil teknolojilere, bu alandaki çalışmalara da ayrı bir önem verdiklerini söyledi.
Bugün dünyada otomotiv sektöründe mevcut teknolojilerin yanı sıra elektrikli ve hibrit elektrikli araçlar gibi yeni nesil teknolojilerde de yoğun çalışmalar yapıldığını vurgulayan Ergün, Bakanlık olarak dünyadaki gelişmelere paralel olarak, elektrikli ve hibrit elektrikli araçlar gibi, alternatif yakıt teknolojileri kullanan araçlar konusundaki çalışmalara önemli destekler verdiklerini ifade etti.
Bakan Ergün, hammaddesi bor olan yakıt pilleriyle çalışan araçlar konusunda Türkiye'de önemli çalışmalar yapıldığını belirterek, şunları kaydetti:

Antik Kentler: Aizanoi


Kütahya şehir merkezine 57 km. uzaklıkta Çavdarhisar İlçesi'ndedir. En parlak dönemini ikinci ve üçüncü yüzyılda yaşayan kent, Bizans Döneminde piskoposluk merkezi olmuştur. Kentte Zeus adına inşa edilen Anadolu'nun en iyi korunmuş tapınağı yer alır. Ayrıca büyük bir tiyatro ile buna bitişik stadyum, biri mozaikli olmak üzere iki hamam ve gymnasium, Kocaçay üzerinde iki adedi halen kullanılır durumda olan beş köprü ile antik baraj, borsa binası, sütunlu caddeler, nekropol alanları ve Meter Steune'nin kutsal mağarası bulunmaktadır. Kentte halen Alman Enstitüsü adına yapılan arkeolojik kazılar devam etmektedir.
Tarihi Araştırma ve Anıtlar (Klaus Rheidt)
Penkalas (Kocaçay) Irmağı'nın yukarı kesiminde, Tanrıça Meter Steunene'nin kutsal mağarası civarında yaşayan Frigya'lar öncülü olarak antik kaynaklarda adı geçen Azan adlı mitoloji kahramanın, Su Perisi Erato ile efsanevi Kral Arkas'ın birleşmesinden ortaya çıktığı sanılmaktadır. İşte bu mitoloji kahramanından Aizanoi şehrinin adı kaynaklanmış olabilir. Aizanoi, antik Frigya'ya bağlı olarak yaşayan Aizanitis'lerin ana yerleşmeleriydi.
Kentin yüksek platosu üzerinde bulunan Zeus tapınağının çevresinde yapılan yeni kazılarda, M.Ö. 3. bin yıllarından yerleşme tabakaları ortaya çıkmıştır. Yakın zamanda ovanın bir çok yerinde saptanan yerleşme tepeciklerinden biri de Anadolu'nun erken dönemlerinde bu ana kutsal alanın yerindeydi. Hellenistik Dönemde bu bölge değişimli olarak Bergama'ya ve Bithinya'ya bağlı iken M.Ö. 133'te Roma egemenliğine girmiştir. M.Ö. 2. 1. yüzyıldan ilk sikkeler bilinmektedir. Roma İmparatorluk Döneminde, tahıl ekimi, şarap ve yün üretimi sayesinde zenginleşmiş ve ünü bölge sınırlarını aşmış olan Aizanoi'de kesin kentleşme bulgularına ancak 1. yüzyılın sonlarına doğru rastlanmaktadır. Erken Bizans döneminde piskoposluk merkezi iken, 7.yüzyıldan itibaren önemini yitirmiştir. Tapınak düzlüğü Ortaçağda bir hisara dönüştürülmüştür. Selçuk Beyliği Döneminde Çavdar Tatarları boyu tarafından üs olarak kullanılmıştır. (13.yüzyıl) Bu yüzden buraya Çavdarhisar adı verilmiştir.
Aizanoi 1824 yılında Avrupalı gezginlerce yeniden keşfedilmiş ve 1830/40'lı yıllarda incelenmiş ve tanımlanmıştır. 1926 yılında M. Schede ve D. Krecker başkanlığında Alman Arkeoloji Enstitüsü'nün kazıları başlamıştır. Bu çalışmalara 1970 yılında R. Naumann tarafından yeniden başlanmış olup halen devam edilmektedir.
Şehir ve Köprüleri
Antik dönemde Penkalas denilen Kocaçay'ın her iki yakasında, Aizanoi'den günümüze kalan yapı kalıntılarının büyük bir kısmı Roma İmparatorluk Dönemi eserleridir. İlkbaharda bugün dahi kabaran sulardan korunmak için her iki kıyıda iri kesme taşlardan yapılmış koruma duvarları bulunmaktaydı. Antik dönemde iki yakayı birbirine bağlayan dört köprüden ikisi bugün bile geçişe hizmet etmektedir. Üst taraftaki alçak ahşap köprü yaya geçidi amaçlı kullanılmaktaydı. Onu takip eden beş kemerli taş köprü günümüze dek koruna gelmiştir. Yıkılmış olan üç kemerli köprüyü ise günümüzde de bütün trafik yükünü beş kemerli yapısıyla taşıyan şehrin ana köprüsü izler. Köprü korkuluğunun bir kaidesi üzerindeki yazıttan, açılış merasiminin M.S. 157 yılının eylül ayında yapıldığı anlaşılmaktadır. Yazıt ve kabartmalı iki korkuluk taşı bugün dördüncü köprünün önünde sergilenmektedir. Kabartmada, köprüyü bağışlayan M. Apuleius Eurykles'in deniz yolculuğu gösterilmektedir. Eurykles, İmparator Hadrian tarafından kurulan, Panhellenion denilen Hellen Birliği'nde, M.S. 153 ve 157 yılları arasında Aizanoi'u Atina'da temsil etmiştir ve M.S. 157 yılının sonbaharında Aizanoi'e geri dönmüştür. Köprüye 1990 yılında karayolları tarafından yeni korkuluklar konmuş ve yeniden kaplanmıştır.
Zeus Tapınağı
Şehrin ana kutsal alanı olan Zeus tapınağının yapılabilmesi için , Anadolu'nun erken evrelerine ait tabakaların ortadan kaldırılmış olduğu, son kazılarda ortaya çıkmıştır. Tapınak avlusunun seviyesinde, hemen altında Erken Bronz Çağı II'ye (M.Ö. 2800-2500) tarihlendirilen keramik parçaları ele geçmiştir. Ortadan kaldırılan tabakaların molozları tapınak alanının tekrar dolgusu sırasında kullanılmış olmalıdır. Tapınağın yapımına M.S. 2. yüzyılın 2. çeyreğinde başlanmıştır. Yapımı için gerekli harcamalar, olasılıkla geniş tapınak arazilerinin icara verilmesiyle sağlanmıştır. Toprağı kiralayanlar uzun yıllar para ödememekte direndiler. Ancak İmparator Hadrian'ın kararıyla paralar ödenince tapınağın inşaasına başlanabildi. İmparator ile kent arasında bu konuyla ilgili yazışmalar Aizanoi için o kadar önemliydi ki, tapınağın ön galerisinin (pronaos) kuzey tarafında özel olarak bu yazıta hazırlanmış olan yerinde bugün dahi bulunmaktadır. Aynı duvarın dış tarafında da uzun yazıtlar vardır. Burada, köprünün yazıtından bildiğimiz M. Apuleius Eurykles'ten söz edilmektedir. Yazıt, Eurykles'in erdemlerinden ve kent için yaptığı işlerden övgü ile bahsetmektedir. Tapınağın yazıtlarının ve kesme taşlarının üzerinde savaş sahnelerini, atlıları ve atları gösteren çizimler vardır. Bu çizimler, 13. yüzyılda tapınağın etrafındaki surlarda korunak arayan Çavdarlar'ın yaşamlarından sahneler göstermektedir. Peristasiste kısa yanların her birinde 8, uzun yanlarda 15'er İon sütunu yer alır. Sütunlarla iç mekanlar (pronaos, cella ve opisthodomos) arasındaki uzaklık, sütunlar arasındakinden iki defa daha geniştir; böylece burada pseudodipteros planlı bir tapınak uygulanmış olmaktadır. 53 x 35 m. ölçülerindeki podyum üzerine yapılmış olan tapınak ile tonozlarla örtülü büyük bir alt yapının birleşimi, Anadolu'daki Roma mimarlık sanatında pek alışılmamış bir durumdur ve tam bir benzerine rastlanmamıştır. Cella, opisthodomos ve pronaosu bütünüyle kaplayan alanın altındaki alt yapının daha önceki araştırmalarda
Aizanoi'de Meter Steunene adıyla tapınılan Anadolu'nun Tanrıça Kybele'sinin kült yeri olduğu düşünülmektedir. Tapınağın kuzeybatı alınlığında orta akroterde bir kadın büstünün bulunması, tapınağın yalnız tanrıların babası Zeus'a değil, aynı zamanda Tanrıça Kybele'ye de adanmış olduğunu gösterir. Son araştırmalar ise tapınağın çift tanrıya, hem Zeus hem de Kybele'ye adanmış olamayacağını ortaya koymuştur. Etki uyandıran alt yapı ise belki de kehanet yeri veya tapınağın deposu işlevini görüyordu. Kadın büstü biçimli akroter, tapınağın önünde, buluntu yerine yakın bir yere konmuştur.
Agora, Heroon ve Dor Sütunlu Avlu