Sayfalar

16 Yaşındaki Laura Dekker 518 Günde Dünyayı Turladı

Yelkenlisiyle tek başına çıktığı dünya turunu başarıyla tamamlayan Hollandalı 16 yaşındaki Laura Dekker, uzun süre hayalini kurduğu hedefine ulaştı.
Karayipler'deki Sint Maarten Adası'na varan Dekker, “solo dünya turu yapan en genç denizci” unvanının sahibi oldu. Maceracı genç kızı Sint Maarten'de anne ve babasıyla kalabalık bir topluluk karşıladı.
Bu arada, Dekker'ın Guinness Rekorlar Kitabı'na giremeyeceği belirtildi.  Hollanda medyası, gençlerin yanlış rekor denemelerini engellemek isteyen Guinness Rekorlar Kitabı yetkililerinin, “En Genç Kategorisi”ni kaldırdığını duyurdu.
Bu alandaki rekor daha önce Avustralyalı Jessica Watson'a aitti. Watson,  2010 yılında 17 yaşına girmesine birkaç gün kala dünya turunu tamamlayarak rekor sahibi olmuştu.
Yaşının küçüklüğünden dolayı tek başına tura çıkma isteği büyük tartışmalara yol açan Dekker, Hollandalı kurumların engellemelerine rağmen mahkeme tarafından verilen izinle 20 Ocak 2011 tarihinde denize açılmıştı.   
DENİZDE 518 GÜN
Tam olarak 518 gündür denizde olan maceracı Dekker, tek başına dünya turuna çıkmak istediğinde büyük engellerle karşılaşmıştı. Bir süre Hollanda gençlik ve çocuk koruma bürolarının sıkı gözetiminde yaşamak zorunda kalan Dekker, daha sonra mahkemeye başvurarak tura çıkma izni almıştı.
Hollanda vatandaşlığının yanı sıra Yeni Zelanda ve Alman pasaportlarına da sahip genç kız, önüne zorluklar çıkarıldığında hayalini gerçekleştirmek için gerekirse Hollanda vatandaşlığından çıkabileceğini söylemişti.
Özellikle eğitimini aksattığı için eleştirilen Laura Dekker, son olarak eğitim müfettişleriyle sorun yaşamıştı. Turu sırasında derslerini yapan ve buna dönük raporlarını okuluna gönderen genç kızın, eğitimine ara verdiğini açıklaması üzerine babası görüşmeye çağrılmıştı.
Yaşadığı bu tür sorunlardan dolayı teknesindeki Hollanda bayrağını çıkararak yerine Yeni Zelanda bayrağı çeken Dekker, turu bitirdikten sonra Yeni Zelanda'ya yerleşmeyi planladığını açıklamıştı.

Fetih 1453 : Çoşku Patlamaları Yaratacak Bir Film

İki yıla yakındır proje aşamasından çekimlere ve son olarak fragramına yönelik bilgilere ulaştığımız Fetih 1453 filmini izlememize 1 ay kadar bir süre kaldı. Bu kadarlık sınırlı bilgilerle bile büyük bir heyecan ve beklenti oluşturan film hakkındaki düşüncelerimizi şimdiden paylaşmak istedik. Filmin gösteriminden sonra umarız coşkulu beklentilerimiz karşılanmış olur ve keyifle film sonrası izlenimlerimizi de yazarız.
Öncelikle filmin konusu üzerinden başlayalım. Pek çoğumuzun çocukluğu/gençliği bu tarz projelerin hasreti/beklentisi ile geçti. Geçmişimizin muhteşem hikâyelerini ne yazık ki aynı ihtişam ve başarı ile kitaplara, ekranlara v.b sanatsal alanlara taşıyıp günümüze yansıtamamışız. Gerçekten yaşanmış ve zamanlarının büyük başarılarını oluşturan yüzlerce hikâye, biz mirasçılarının ellerinde zamanın sönük köşelerinde kalakalmışlardır.
Bu konularda yapılan bazı girişimler amatörce, karikatürize, belgesel varı canlandırmalardan ileri gidememişlerdir. İçlerinde en başarıları olarak sayılabilecek olan Kara Murat, Battal Gazi v.b Cüneyt Arkın filmleri ise ancak ülkemiz sınırları içinde izleyici bulabilmişlerdir.  Onca imkânsızlık ve amatör oluşumlara rağmen bu çalışmalar bile inanılmaz bir coşku seli yaşatmıştır bizlere.
1453 Fetih projesi bu yaşanmışların kuşağı bizler adına beklenen film olma beklentisi ile bastırılan bir coşkunun karşılığı olabilir. Gösterimden sonra oluşabilecek gurur dalgası geçmişimize tutulan çok güçlü bir teşekkür ışığı olabilir. Bu ışık benzer birçok hikâyenin daha da iyi projeler ile parlamasında vesile olabilir.
Filmin başlangıcından fragmanına kadar gördüğümüz ve okuduğumuz şeyler beklentilerimizi çok yükseklere taşımaktadır. Ancak geçmişin silik ve başarısız deneyimleri içimizdeki coşkuyu dizginlemekte ve ihtiyatlı bir bekleyişe yöneltmektedir.
İyiturks olarak Fragmana göre fikir beyan edersek; Film gösterimi ile birlikte muhtemel bir gurur ve coşku patlaması yaşayabiliriz. Film Türk sinema tarihinin en başarılı performanslarından birini çıkarabilir. Hatta Dünya gösteriminde de beklentilerin üstünde bir başarı yakalayabilir.
Film her aşamasında günümüzün tüm gelişmiş araçları profesyonel bir anlayışla kullanılıp bir filmin taşıması gereken hikâye, kahraman, aşk ve hareketi taşımaktadır. Müziğinden oyunculuğuna, efektlerden tanıtım faaliyetlerine kadar başarıyı yakalayabilecek bir potansiyel taşıyor.
Şubat 2012 de gösterime girecek bu muhteşem Filme başarılar diler, beklentilerimizin ötesinde bir başarı yakalayarak gelecek diğer çalışmaların önünü açmasını temenni ederiz. Bu riskli ve maliyetli projeyi böyle ciddi bir çalışma ile hayata geçirme cesaretini ve basiretini gösteren herkese de teşekkürlerimizi sunarız.
iyiturks

Nimete Saygı Açlığa Çare!

Tolga Zengin'in İspanya'da ki Bilbao maçında seyircilerin kendisine attığı ekmeği yerden alıp, öperek alına koyma ritüeli, yeni yılda İspanya basınınca geçen yılın en iyi fotoğraflarından biri olarak seçildi.
Bu haberin içeriğinde konu ile ilgili olarak Tolga'nın yapmış olduğu "Ekmeğe saygı ve Somali'deki aç insanlar" vurgulu açıklaması konu hakkında biraz daha ayrıntılı düşünmemize yol açtı.
İnternet üzerinde yapmış olduğumuz araştırmalarda vardığımız her sayfa bizi biraz daha üzdü, gelecek adına, insanlık adına biraz daha endişelendirdi.
Kısaca dünyada;
·         Dünya Nüfusunun %16 aç. 1.000.000.000 (Bir Milyar)
·         Gelişmiş ülke insanları gelirlerinin % 17'sini, geri kalmış ülke insanları %80'ini gıdaya harcıyor
·         Bir insanın günlük açlıktan kurtarılma bedeli 0,25cent civarı
·         Amerika'nın ırak savaşı maliyeti 1.000.000.000.000 $ (Bir trilyon)
·         Irak savaşında ölen siviller 113.000 (bilinen)
·         Açlığa çare olarak sunulan GDO'lu ürünler patentli ve ticari
·         GDO Patentlerinin tamamına yakını ABD'li bir firmanın
·         Bu firma yaptığı kontratlarla köylüleri kendine mahkûm ediyor
·         GDO'lu tohum kullananlar başka bir tohumla tarım yapamıyor.
·         2004/2006 yıllarında Yüz binlerce Hintli çiftçinin intiharı
Ve daha neler! Kısa bir sürede internet üzerinde yapılacak olan "açlık, Hintli çiftçiler, GDO v.b" arama terimleri sonucunda karşınıza çıkan acımasız gerçekler.
İşte bu resim gelecek adına güzel bir değer, umut ışığı. İspanya basınınca da ön plana alınıp değer görmesi Avrupa medeniyeti adına da sevindirici.
Açlık toplumların başına gelebilecek en ağır felakettir. Büyüklerimizin "Allah Kimseyi açlıkla terbiye etmesin" düsturu ile büyüyen neslimiz acı tecrübeleri hatırlamaz.
Geleceğimiz için "Nimete Saygı" kavramına sıkı sıkıya sahip çıkmalı, tarımsal alanlarımızı sinsi ve tehlikeli yabancı istilasına bırakmamalıyız. Her türlü haşerenin, zararlının doğada mutlaka bir çaresi var iken, bu sinsi tehlikenin çaresi çok zordur. Nimete saygı bizleri Somali’deki açlıktan, tarımsal alanlarımıza sahip çıkma da Hintli çiftçilerin felaketinden korur.
Bu hayati konuda biz vatandaşlar kadar hatta daha fazlası siyasetçilere, yöneticilere, yetişmiş insanlara, Medyaya ve Sivil toplum kuruluşlarına çok önemli sorumluluklar düşmektedir.
Tolga Zengin'e yapmış olduğu bu onurlu ve insani davranış için tekrar teşekkür eder, insanlığın nimet olgusuna karşı daha duyarlı ve saygılı bir bilinçe kavuşmasını temenni ederiz.
iyiturks

Antik Kentler: Andriake

Myra'nın liman kenti olarak bilinen Andriake, Myra'ya beş dakika uzaklıkta olan Çayağzı'ndadır. Her ne kadar Myra'nın liman kenti olarak bilinirse de Myra'nın yanında müstakil bir şehir olmalıdır. M.Ö. 197'de III. Antiokhos filosuyla Anadolu kıyılarındaki Ptolemaiosların elinde bulunan yerleri alarak Andriake'ye gelmiştir. Traian da Myra'da konaklarken bu limanın iyi bir şekilde planlanması gerektiğini belirtmiş, ne var ki Traian'ın bu fikri kendi zamanında uygulanamamış ancak Hadrian zamanında olabilmiştir.

Andriake kalıntıları, Demre'ye yakın kısımda liman ağzında tepenin eteğinde yer alır. Harabede ilk görülen şey şehre su ulaştıran aquadüktlerdir. Liman ağzında görülen görkemli yapı kalıntısı, Roma Devri'neden kalma bir meydan çeşmesinin bize kadar gelen kısmıdır. Harabenin en büyük yapısı Plakoma adı verilen agoradır. Bu agoranın üç tarafı dükkanlarla çevrili olup ortasında büyük bir sarnıç bulunmaktadır. Agoranın batısında ise Granarium (silo) adı verilen 65x 32 m ebadında 7 odadan meydana gelen bir hububat deposu yeralır. Bütün odalar birbiriyle irtibatlı olup cephelerinde aynı kapılar bulunmaktadır. Ayrıca yanlarına da bekçi odaları yerleştirilmiştir. Cephesi düzgün taşlarla kaplanmış binanın ara ve arka duvarları poligonal tarzda yapılmıştır. Kapı üstündeki kitabesinden ve orta yerdeki Hadrian ve karısı Faustina'nın kabartmasından binanın M.S. 129 yıllarında yapılmış olduğu anlaşılmaktadır.

Günümüze iyi bir şekilde gelebilen görkemli silo binasında M.S. V. yüzyılda burada görev yapmış olan Herakleon isimli bir memurun rüyasıyla ilgili kabartmalar da yer almaktadır.

Silonun önünde ev kalıntıları ile liman caddesi, caddenin önünde de üstleri yarıya kadar açık gemi barınakları bulunmaktadır. Yamacın batısında gözetleme kulesi yer alır. Limanın kuzey kısmında da Roma Devri'ne ait Lykia tipi lahitlerin yer aldığı nekropol sahası bulunur. Burada da iki Bizans kilisesi vardır.(1)

Koyun iki yanına yayılmış kalıntıları ile arkeoloji meraklılarında halen heyecan uyandırıyor. Roma imparatorluğu zamanında, Andriake’den Lmyra’ya bir gemi gidip gelirdi. İki liman arasında gizlice çalışan bu gemi, yılda bir defa Lmyra’dan, bir defa da Andriake’den hareket eder ve iki kıyıdaki zenginlerin özel alışverişlerini gerçekleştirirdi. Bu alışveriş öyle iştah kabartıcıydı ki, bütün bir yıl yetecek kadar kazanç sağlanırdı.

Haksız rekabete neden olan bu gizli seferleri düzenleyenler, demokrasi iddiasıyla işe koyulan imparatorluk denetçileri tarafından tespit edildiğinde ağır para cezalarına çarptırıldılarsa da sonuç yine onların lehine gelişti. Karar açıklandı, bu gemilere göz yumulacaktı; her bir yolculuk için bu kentlere para ödenmesi, denetçilere elde edilen gelirin dörtte biri ve kargo ücretlerinin verilmesi şartları ile…

Myra’nın limanı olarak da bilinen Andriake, Plinius’a göre, Masikytos (Bey) ile Myra arasındaydı. Deniz rotalarını ilk defa gerektiği gibi tasvir eden rehber kitap “Stadiasmus Maris Magni”ye göre Andirake, Simena’dan 40 stadion yani yaklaşık 8 kilometre uzaklıktaydı.

Her iki konumlandırma da doğruydu. Ayrı bir kent olmaktan çok, adı hep Myra ile anılan Andriake, Seleukos Kralı III. Antiokhos’un İÖ 197’de bölgede egemenlik ilan etmesiyle birlikte varlık göstermeye başladı.

Antik kaynaklara göre, Andriake limanını koruyan zincirler vardı. Bu zincirler Roma döneminde imparatorluk komutanı Spinther’in haraç toplaması için buraya gönderilmesi ile kırılacaktı. İÖ 42’de Myra’nın para vermeyi reddetmesi üzerine Spinther, kente limandan girmenin göz korkutucu olacağını düşündü ve askerlerine Andriake limanındaki zincirleri kırmalarını emretti. Komutan bu düşüncesinde haklı çıktı ve Lykia’daki büyük yerleşimler, iyi korunan liman kentlerinin bile karşısında savunmasız kaldığı Spinther’a para vermeyi kabul ettiler.

Üstelik, bu yerleşimler daha sonra imparatorluğun da sadık bekçileri haline geldiler. Öyle ki, MS 48’de Andriake’yi ziyarete gelen imparator Tiberius’un evlatlığı Germanicus ve karısı Agrippina, limanda büyük şölenlerle karşılandılar. Çift, kenti dolaşırken adlarına dikilmiş heykelleri görünce büyük memnuniyet duydular ve Andriake ile Myra’yı Roma’nın Lykia’daki en sadık kentleri ilan ettiler.

Koyun kuzey tarafında Roma evleri, kemerli bir anıtsal çeşmenin kalıntıları ve lahitlere rastlarken, güney yakada agorayı, liman binalarına ait temelleri ve bir liman gözetleme kulesine ait parçaları görürsünüz. Ancak Andriake ne bir tapınak ne de görkemli bir tiyatro ile anılır. Andriake’nin dünya tarihine armağanı, Roma İmparatoru Hadrianus’a adanan granariumu yani “tahıl ambarıdır”

Bugünkü dev siloları andıran yapı, Patara ile birlikte bölgenin en büyük granuriumu olarak anılırdı. Başka limanlardan Andriake’ye yaklaşanlar ilk olarak bu granariumu görürdü.

Agoranın batısında kalan bu sekiz odalı granarium, 65’e 32 metre boyutlarında, cephesinde iki bekçi odası bulunan bir yapıydı. Ön cephesinde duvar boyunca ilerleyen latince yazıt, burasının imparator Hadrianus’a ithaf edildiğini belirtirdi.

Cephesinde İmparator Hadrianus ve eşi Faustina’nın kabartma büstleri bulunan yapının en ilginç kısmı ise, bir depo bekçisinin gördüğü rüyalarla ilgili kabartmalarıydı. Bekçinin uyku sırasında ve rüyadaki halini anlatan tasvirin buraya işlenmesi pek sık rastlanan bir durum değildi.

Çatısı dışında neredeyse tamamen ayakta duran bu dev bina, MS 130’da, imparator burayı ziyaret etmeden bir yıl önce yapılmıştı.

Aslında 2. yüzyılla birlikte Roma’nın erzak temin politikası değişmişti. Artık belli noktalarda büyük toplama merkezleri yapılmakta ve buralardan erzak Roma’ya gemilerle sevk edilmekteydi. Bu biriktirip taşıma işlemi nedeniyle “İmparatorluk Horreum”u denilen bu dev silolar yapılmıştı.

Hıristiyanlık tarihi için de önem taşıyan Andriake, antik kaynaklarda kendine özel bir nedenle yer bulur. Aziz Paulus’un Roma’ya giden kutsal rotasında burada durduğu anlatılır.

MS 60 Yılında burada gemi değiştiren Aziz Paulus aslında Roma’ya hesap vermek üzere yola çıkmıştır, ama gerçek hedefi, Roma’nın Hıristiyanlığı kabulünü sağlayacak çalışmaları bizzat dünyanın o dönemdeki başkentine taşımaktır.

Azizi Paulus’un bu molası yıllar sonra Myra’nın bir piskoposluk merkezi olmasına yol açacaktır. Aziz Paulus kadar Andriake için önem taşıyan diğer bir din adamı da, hikâyelerine konu olduğu için, mucizeleri ile bilinen Aziz Nikolaos’tur.

Daha çok Myra’nın limanı olarak bilinen Andriake, Roma İmparatorluk döneminde Patara ve Phaselis kadar önem taşıyan, özerk yönetime sahip bir kente dönüşmüştür.(2)