Samimiyetin Gücü: Q

Çığır açan başarının iş birliğine daha da bağlı olduğu bir zamanda yaşıyoruz. “Yalnız deha” dönemi artık geçmişte kaldı. Fakat bu trend beraberinde şu soruları getiriyor: İş birliği yapmanın en iyi yolu nedir? Mükemmel kreatif bir ekip kurmanın veya olmanın bir sırrı var mıdır?

Northwestern Üniversitesi’nden sosyolog Brian Uzzi, 1945-1989 yılları arasında Broadway’de sahnelenen her müzikalin arkasındaki kreatif ekiplerin etkileyici bir analizini yaptı. Cole Porter’dan Andrew Lloyd Webber’a 2 bin 100 sanatçı arasındaki iş birliklerini ve arkadaşlık bağlarını kaydedip incelemeye başladı. Uzzi’nin bu araştırma için müzikalleri seçmesinin bir sebebi vardı; kreatif sonuçlar çıkaran grup çalışmasının bir modeli olduğuna inanıyordu. “Kimse tek başına bir Broadway müzikali yapamaz.” dedi ve sebebini açıkladı: “Prodüksiyonun varlığı çok sayıda farklı yeteneğe bağlı.” Bestekâr; şarkı yazmak için şarkı sözü yazarı ve müzikal metin yazarına muhtaç. Koreograf ise devamlı yapımcılardan yorum alan yönetmen ile birlikte çalışmak zorunda.

Uzzi’nin ilk keşfi, Broadway’de çalışan insanların unsurları birbiriyle son derece bağlantılı bir sosyal ağın parçası olmasıydı. Batı Yakası Hikâyesi’nin müzikal metin yazarı ile Kediler’in koreografı arasında bir bağlantı bulmak için pek de uğraşmanıza gerek yok. Uzzi daha sonra her müzikal için bu bağlantıların yoğunluğunu ölçerek bunu puanlamanın yolunu aradı ve Q adını verdiği bir değer ortaya attı. Buna göre Q miktarı, müzikalde çalışan insanların “sosyal samimiyetini” yansıtıyor; yani Q seviyesi ne kadar yüksekse grup içerisindeki yakınlık hissi de o kadar güçlü oluyor. Uzzi’nin sorduğu sorular son derece basit: Q ve teatral başarı arasında tutarlı bir ilişki var mı? Grubun yapısı, üretilen işi nasıl etkiliyor?


Müzikalleri analiz ettikten sonra Uzzi aradığı cevabı buluyor. İş birliği yapan insanlar arasındaki sosyal samimiyet Broadway’deki en önemli değişkenlerden biri. “Açıkçası, bu etkinin böylesine büyük olduğunu görmek beni şaşırttı.” diyor Uzzi. “Q’nun önemli çıkmasını bekliyordum ama bu kadar önemli olacağını hiç düşünmemiştim.”

Uzzi’nin elindeki verilere göre Q seviyesi düşük olduğunda (ya da 1.7’nin altına düştüğünde) müzikallerin başarısız olma ihtimali güçleniyor. Sanatçılar birbirlerine yabancı olduğu için birlikte çalışma ve fikir alışverişinde bulunma konusunda zorluk yaşıyorlar. “Bu pek de şaşırtıcı değildi.” diyor Uzzi. “Nihayetinde, daha önce birlikte çalışmamış bir grup insanı bir odaya koyup harika bir şey üretmelerini bekleyemezsiniz.

Başarılı bir iş birliği kurmak zaman alır.” Ancak, Q çok yüksek olduğunda da (3.0’ın üstünde) ortaya çıkan iş başarısız oluyor çünkü grup tek bir zihin gibi işlemeye meyilli oluyor. Sanatçılar birbirlerine öylesine yakınlaşıyor ki benzer şekilde düşünmeye başlıyorlar ve bu da teatral inovasyona ket vuruyor.

Uzzi’ye göre, 1920’lerde Broadway’de görülen durum da tam olarak bu. Bu dönem Cole Porter, Richard Rodgers, Lorenz Hart ve Oscar Hammerstein II gibi yetenekli birçok sanatçı çıkarsa da çok büyük sanatsal başarısızlıklara da uğramış. Hatta, Uzzi’nin verilerine göre, 20’li yıllarda üretilen müzikallerin yüzde 87’si tam bir fiyasko, ki bu oran tarihî normun yüzde 20 üzerinde. Uzzi’ye göre sorun, tüm bu tanınmış sanatçıların yalnızca yakın arkadaşlarıyla çalışma alışkanlığını edinmeleri…

Uzzi, “1920’li yıllarda Broadway en ünlü sanatçılara sahipti.” diyor ve ekliyor: “Ama gösterilerde çok fazla tekrar eden ilişkiler vardı ve bu da kreatif düşünmenin önünü kapatıyordu.” Bu da çok fazla vasat müzikalin ortaya çıkmasına neden oldu.

O hâlde ne tür iş birlikleri en başarılı müzikallere kapı açıyordu? Tamamen yabancı olduğumuz insanlarla ve en yakın arkadaşlarımızla çalışmak tehlike arz ediyorsa kiminle çalışmalıyız?

Uzzi’nin verisi açıkça gösteriyor ki en iyi Broadway yapıtları “ortalama Q seviyesiyle” üretiliyor. Aslında rakamlar tüm hikâyeyi anlatmaya yetiyor: İdeal Q seviyesinde (2.6) üretilen bir müzikalin 1.4’ten düşük veya 3.2’den yüksek Q seviyesine sahip müzikallere kıyasla ticari başarı elde etme olasılığı iki buçuk kat fazla. Eleştirel anlamda başarıya ulaşma ihtimali ise diğerlerinin üç katı.

Bu sonuçlara göre Uzzi ve ortağı Jarrett Spiro kreatif iş birliklerinin yumuşak karnını buldu. “Açık ara en iyi Broadway ekipleri, karma ilişkilere sahip olanlar.” diyor Uzzi. “Ekiptekilerin bazıları eski arkadaş, bazıları da yeni üye oluyor. Bu harman sanatçıların iyi etkileşim kurabileceği anlamına geliyor. Hem güvenebilecekleri tanıdık bir yapı oluyor hem de yeni fikirler üretebiliyorlar. Birbirlerinin yanında rahatlar ama gereğinden fazla rahat da değiller.”

Uzzi’nin “ortalama Q seviyesine” dair en sevdiği örnek Broadway tarihinin en başarılı müzikallerinden Batı Yakası Hikâyesi. 1957 yılında oyun Broadway geleneklerinden radikal bir kopuş olarak görülüyordu; bunun sebebi hem sosyal meseleleri ele alması hem de uzun dans sahneleri içermesiydi.

Batı Yakası Hikâyesi ilk bakışta yüksek Q seviyesine sahip bir oyun gibi görülebilir zira ekip üyelerinden birkaçı daha önce birlikte çalışmış Broadway efsaneleriydi. Oyunun konsepti Jerome Robbins, Leonard Bernstein ve Arthur Laurents’in bir sohbetinden doğdu. Fakat eski dostlar arasındaki bu sohbet yalnızca bir başlangıçtı.

Uzzi’nin de belirttiği gibi, Batı Yakası Hikâyesi’nin avantajı, tanınmayan yeteneklerin önemli bir biçimde bir araya gelmesiydi. Daha önce Broadway’de hiç çalışmamış  25 yaşındaki söz yazarı Steven Sondheim ile Robbins’in asistanlığını yapan ve koreografi için birkaç önemli fikir sunan Peter Gennaro bunlardan yalnızca ikisi. “İnsanlar genelde yalnızca arkadaşlarıyla çalışmaya meyilli oluyor.” diyor Uzzi. “Çok daha rahat bir alternatif olsa da bu tam olarak engellenmesi gereken bir şey.

Gerçekten özgün bir şey üretmek istiyorsanız birkaç yeni insanı da oyuna dâhil etmeniz gerek.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

iyi ve güzel...