Astronomide benzeri olmayan girişim

Nötron yıldızları üzerinde yaptığı çalışmalarıyla astronomi alanında araştırmalarına devam eden Türk astrofizikçi Bülent Kızıltan, uluslararası bir astronomi konsorsiyumu hayata geçirdi. Araştırmacı olduğu ABD’nin Harvard ve MIT Üniversiteleri’yle, Avrupa Uzay Ajansı (ESA) ve Fransa Uzay Ajansı (CNES)’ten bilim insanlarının yer aldığı konsorsiyum, çalışmalarına başladı. Projenin mimarı olan Kızıltan, çalışmaları hakkında ntvmsnbc’ye konuştu.

Harvard-Smithsonian Astrofizik Merkezi ve Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde araştırmacı olan Dr. Bülent Kızıltan, uluslararası alanda ilk olma özelliği taşıyan bir astronomi konsorsiyumu kurdu. Yaklaşık bir yıl süren çalışmaların ardından hayata geçirilen konsorsiyum, bilimin farklı alanlarında yer alan insanları bir araya getirerek, bilimin alt dalları arasındaki sınırları ortadan kaldırmayı, böylece yeni fikir ve projeler ortaya koymayı planlıyor.

Milyon Euro bütçeli konsorsiyumun proje yöneticisi olan Kızıltan, ntvmsnbc’ye yaptığı açıklamada ‘merak bazlı projeler’ üreteceklerini belirtirken, Türk araştırmacılara ve Türkiye’den kurumsal katılımlara da her zaman açık olduklarını belirtti.

Kurduğunuz konsorsiyumun başlangıç noktası ve altında yatan düşünce nedir?
Bilim yaparken kendi alanlarımızda çok özelleşiyoruz. Bu özelleşmenin iyi yanlarından bir tanesi, oldukça derinlemesine ve çok temel anlamda sorgulama yapmamız için odaklanmamızı sağlaması. Ancak bir dezavantajı olduğunu da söylememiz gerekiyor: Bu özelleşmeler, bazen resmin genelini görmemizi engelleyebiliyor ve farklı alanlardaki gelişmelerden haberdar olunamıyor. Amacımız, hayatımızı ve Uzay’a bakışımızı etkileyebilecek konuların konuşulabileceği disiplinler arası etkileşimler için bir platform oluşturmak. Yani bir gökbilimci olarak bir doktorla, bir felsefeciyle, hatta bir müzisyenle bir araya gelip ne gibi çalışmalar yürüttüğümüzü ve birlikte neler yapabileceğimiz konusunda fikir alışverişinde bulunmak. Bu tür etkileşimlerin koordineli bir platformda yapılmasının daha verimli olacağını düşünüyorum. Son iki yıldır Harvard ve MIT’de haftada bir günümü başka alanlardan uzmanlarla bir araya gelmek icin ayırıyorum ve yaşanan etkileşimden ortaya çok güzel fikirlerin çıktığını görüyorum.


Bir örnek verebilir misiniz?
Astronomların doktorlarla bir araya gelmesiyle onların kullandığı üç boyutlu görüntüleme tekniklerini, astronominin değişik alanlarında kullanılabileceği düşüncesinden hareketle, Harvard’dan bir meslektaşımız bu tekniği geliştirip astronomik verilerin işlenmesinde ilk kez kullanmaya başladı.

Bunun yanında, biz fizikçiler çalışmalar yaparken, işin felsefi boyutunu önemsemeyebiliyoruz. Aynısı felsefeciler için de geçerli; bir kavramın felsefesi yapılırken o kavramın fizikte ne şekilde uygulandığını çok bilemeyebiliyorlar. Ancak bir araya gelerek, birbirimizden bir şeyler öğrenerek bu boşlukları doldurabiliyoruz.

Bu yaklaşım kurduğunuz konsorsiyuma nasıl yansıyacak?
Astronomi, teknolojinin ve bilişimin çok ileri noktalarda kullanıldığı bir alan. Çok uzaklardaki yıldızların, galaksilerin gözlemlenebilmesi sürecinde birçok mühendislik sorunuyla karşılıyoruz ve bu sorunları aşmak için mühendislerle işbirliği yapıyoruz. Fakat projelerin ilk aşamalarında ana fikirleri oluşturulurken genelde böyle bir iletişimden söz etmek çok zor. O nedenle diğer disiplinlerle etkileşim genelde pragmatik getiriler üzerine kurulu bir iletişimle sinirli kalıyor.

Ancak kurmuş olduğumuz konsorsiyumun yapısının biraz daha farklı olmasını amaçlıyoruz. Amacımız yine bir çok alandan eşdeğer etkileşim kurabileceğimiz insanlarla bir araya gelmek ve projelerin ana gövdesini birlikte oluşturmak. Bunun çok daha etkin ve verimli işleyen bir süreci beraberinde getireceğine inanıyorum. Bu konsorsiyum çerçevesinde, gökbilimciler ve mühendisler bir araya gelecek, kendi alanlarında en son gelişmeler hakkında fikir alışverişinde ve ortak çalışmada bulunarak teknoloji, bilim ve uygulama alanlarında bir çözüm üretecekler.

“DÖNÜŞÜMÜN BİR PARÇASI OLMAYI ÜMİT EDİYORUZ"

Nasıl bir strateji belirlediniz?
Kurmuş olduğum konsorsiyumda spesifik olarak odaklanacağımız problem de var elbette. Fakat öncelikli amaç farklı alanlardan uzmanların bir araya gelerek, sınırlandırma olmaksızın ortak projeler geliştirmesi. Bu biraz alışılagelmiş Ar-Ge yapma süreçlerinden farklı işleyecek.

Şu an için ekibimizde Harvard, MIT, ESA ve CNES’ten bilim insanları ve mühendisler var. Projemiz beklentilerimiz üzerinde bir destekle hayata başlamış oldu.

Milyar Euro bütçe söylentisi doğru mu?
(Gülüyor) Hayır, milyar Euro’luk bütçe yok elbette, birkaç milyon Euro’luk bir bütçe ile önümüzdeki yıllar içinde ana hatlar iyice şekillenecek.

Konsorsiyum nasıl bir çalışma düzenine sahip olacak?
Şimdilik, proje yöneticisi olarak çalışmaları ben koordine ediyor olacağım. Yılda en az bir veya iki defa bir araya gelmeyi planlıyoruz. Bunun dışında değişik platform ve forumlarda sürekli bilgi alışverişinde bulunuyor olacağız. Artan oranlarda artık merak bazlı değil, pragmatik uygulamalara dönük kısa vadeli çalışmaların öncelik kazandığını görüyoruz. Biz bunun etkisinden biraz uzak bir platform oluşturmayı amaçlıyoruz. Meraktan yola çıkarak problemlere nasıl somut çözümler üretebileceğimize yönelik çalışmalar yapacağız. Sonuçta gökbilimciler yıldızlarla, karadeliklerle ilgilenirken temel bilimler alanlarında yaptıkları çalışmalar birçok teknolojik gelişmelere de kapı aralayabiliyor. Wikipedia’da ‘NASA spin off technologies’ başlığına bakarsanız yapılan çalışmalarla ortaya çıkmış teknolojilerin günlük hayatımızı nasıl etkileyebildiğini görmeniz mümkün. Tabii ki 40-50 yıl sonrasında kullanılacak teknolojileri şimdiden öngörmek veya çok ileri tarihlerde kullanılacak teknolojileri geliştirme iddiasında değiliz. Temel bir yaklaşım değişiminin ve dönüşümün bir parçası olmayı ümit ediyoruz.

‘NASA’YA RAKİP DEĞİLİZ !’

Çalışmaları nasıl koordine edeceksiniz?
Bir sekretarya ve danışma kurulumuz olacak. Resmi bir yapı kurmak istemiyoruz. Zaten başlangıç aşamasında çekirdek kadrodaki birçok kişi birbirini tanıyor. Yeni kişilerin katılması aşamasında belli prensiplerimiz var. Katılım için danışma kurulunun onayı gerekiyor. Dinamik ve esnek bir yapımız olacak. Şu an Avrupa’daki birkaç mühendis de dahil olmak üzere 20-30 kişilik bir çekirdek kadro var. Kadronun şekillenmesi 1 yıl sürecektir. Bizim teklifte bulunacağımız ve dışarıdan gelmek isteyen kişiler olacaktır, aynı zamanda işleri nedeniyle ayrılmak zorunda kalanlar da olacaktır. Dahası, sadece bir toplantıda yer alıp katkıda bulunmak isteyen meslektaşlara da kapılarımız açık olacak.

İlk aşamada ne gibi çalışmalar gerçekleştireceksiniz?
Üzerinde yoğunlaşacağımız birkaç odağımız var. Konsorsiyumunda kuruluşunda yer alan bilim insanları ve mühendisler olarak kafamızda birkaç proje bulunuyor. Teknoloji geliştirmeye yönelik Ar-Ge çalışmalarımız da olacak. Tabii ki odaklandığımız alan ve projelere zamanla yenileri eklenecek. Birçoğumuz kendi üniversite ve kurumlarında çalışmalarına devam edecek, aynı zamanda konsorsiyuma katkı sağlayacak

NASA’yla rekabet söz konusu mu?
(Gülüyor) Böyle bir şey yok tabii ki. NASA’nın ne olduğunu anlatmama gerek yok sanırım. NASA’nın çapı ve misyonu ortada. NASA’yla aynı kategoride değiliz, böyle bir şey söz konusu değil. Zaten konsorsiyumda yer alan birçok arkadaşımız aynı zamanda çeşitli NASA ve ESA projelerinde yer alıyorlar. Bizim yapacağımız çalışma çok daha mütevazi; farklı bir etkileşim ve proje yönetimiyle işleyecek bir yapı. Amacımız merak bazlı problemler ele alabilmek, bunlardan yola çıkarak teknolojik-bilimsel çözümler araştırmak ve uygulama alanları açmak. Roketler, milyar dolarlık keşif uydusu veya robotu yapmak değil. Zaten işleyiş planımızı da küçük projelerle sınırlı kalmak üzere şekillendirdik.

Uluslararası bir projenin öncüsü olmanız Türk bilim insanlarına bakış açısını nasıl değiştirecek?
İçtenlikle inandığım bir şey, bilgi üretmenin sınırlandırılması mümkün değil. Bilimin artık tek bir kişinin, kurumun veya bir ülkenin tekelinde olması çok mümkün değil. Büyük bilimsel ortaklıkların parçası olunması gerekiyor.

Türkiye’de neler yapılabilir, nasıl bir etkileşim platformu kurulabilir diye birçok kurumla fikir alış verişinde bulunuyorum.

Artık yurt dışında çok sayıda başarılı Türk bilim insanı ve araştırmacılar var. Bu arkadaşlarımın hepsinin başarılarıyla gurur duyuyorum. Özellikle kadın bilim insanlarının başarılarını görmek beni çok mutlu ediyor. Erkek egemen bir alanda, o noktalara ulaşmanın ne kadar zor olduğunu ve nedenli fedakârlık gerektirdiğini görebiliyorum.

 “UZAYLILAR BELKİ TÜRKÇE SESİ DUYAR”

Türkiye’deki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de bulunduğum süre içerisinde birçok bilim insanı ve mühendisle fikir alış verişinde bulunuyorum. Hiç kuskusuz çok yetkin insanlarımız var. Türkiye, büyümenin sancılarını yaşıyor ve akademik sistemimiz noktasında özellikle kat etmemiz gereken mesafeler bulunuyor. Ben oldukça iyimserim ve iyi gelişmeler olduğunu düşünüyorum. Belki yurt içindeki bilim insanları ve mühendislerin bir araya gelmesini sağlayacak platformların sayısının arttırılması ve genel olarak iletişimin geliştirilmesine yönelik girişimlerin sayısının arttırılması güzel olabilir. Aynı zamanda, hemen sonuç bekleyen kısa vadeli projelerin yanında, merak bazlı ve daha özgür bir ortamda sürdürülebilir orta vadeli projelerin de desteklenmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Bilim artık tek başına yapılan bir şey olmaktan çıkmış durumda. Sürekli fikir alışverişinin ve işbirlikleri oluşturulmasını destekleyen dinamik ve özgur bir ortama ihtiyaç var.

'10 yıl içinde ateşleme üssü kurmamız çok zor'

Gelecekte TÜBİTAK ile konsorsiyumunuz arasında işbirliği olabilir mi?
Uzay bilimleri ve teknolojileri alanındaki gelişmeleri Türkiye’de birçok kurumla ve üniversitelerdeki meslektaşlarımla konuşuyorum tabii ki. TÜBİTAK’ta ve üniversitelerimizde çok iyi yetişmiş, çok yetenekli arkadaşlarımız mevcut. Türkiye’deki kurum ve üniversitelerle teknoloji geliştirilmesi, teknik bilgi transferinde, Ar-Ge’de ve akademik çalışmalarda ortaklık yapılmasını çok mümkün görüyorum.

Güncel konularla ilgili iki soru sormak istiyorum. Birincisi, ‘Gezegen Avcısı’ Kepler hakkında. Görev dışı kaldığı doğru mu?
Kepler maalesef artık aktif değil, en son ‘emekliye ayrıldığını’ biliyorum. Gezegen keşfi noktasında Kepler’in bize kazandırdığı mesafe, bu uydu öncesindeki yüzyılda aldığımız toplam mesafeden daha fazlaydı. İnsanlığın Güneş Sistemi dışındaki gezegenlere bakışını tamamen değiştirdi. Sadece Samanyolu Galaksisi’nde 200-400 milyar yıldız var. Her bir yıldızın yörüngesinde ortalama olarak en az 1 gezegen olduğunu varsayarsak, Samanyolu’nda yaklaşık 200-400 milyar gezegen olduğundan bahsediyoruz ki bu dudak uçuklatan bir sayı. Bir de, galaksimiz dışında görülebilen Uzay’da da bir o kadar galaksi olduğunu düşünürseniz, Uzay’daki gezegen sayısının ne olabileceği konusunda daha sağlıklı tahmin yürütebilirsiniz.

Kepler’in çalışma yapabilmesi için belli bir noktaya çok uzun süre odaklanması gerekiyor. Ancak reaksiyon çarklarının çalışmaması, emekli olmasına neden oldu. Bir kez uyku moduna soktular ve yeniden aktif etme çalışmaları oldu ancak sonuçsuz kaldı.

'Gezegen avı' sona erdi

Benzer projelerin devamı gelir mi?
Dünya dışında canlılar olup olmadığı, Uzay’da yalnız olup olmadığımız sorusu insanlık tarihi boyunca bizi meşgul edecek. Bu yüzden Kepler benzeri projelerin devam edecek olması hiç şaşırtıcı olmayacak.

Voyager-1 ile hala temas kurulabiliyor mu?
Evet, 36 yıldır yolculuğuna devam eden ve Günes Sistemi dışına ilerleyen Voyager’la radyo sinyalleri ile temas kuruluyor. Elektromanyetik dalgalar ışık hızında ilerliyorlar. Dünya’dan radyo sinyalleriyle komutlar gönderilip geri dönmesi bekleniyor. Bulunduğu uzaklık göz önünde bulundurulduğunda, Voyager’ın olduğu noktadan bir sinyalin geri dönmesi saatler alıyor. Güneş panelleri olduğu için sürekli enerji üretebiliyor. Teknik bir sorunu olmaksızın yolculuğuna devam ettiğini biliyorum.

'Samanyolu'nda 100 milyar Dünya olabilir'

Voyager-1 ve ikizi olan Voyager-2’nin ‘Evren’e Mesaj’ adlı bilgiler içeren disk taşıdığını biliyoruz. Kepler’in yapamadığını, Voyager yapabilir mi?

Voyager-2 aslında Voyager-1’den önce Uzay’a gönderilmesine karşın, Voyager-1 daha hızlı ilerledi ve aldığı mesafe noktasında Voyager-2’yi geçti. Sanıyorum, Voyager’lara konulan ses kayıtları arasında Türkçe ‘Sabah şerefleriniz hayr olsun’ mesajı var. Belki bir gün Dünya dışı varlıklar bu ses kaydının üzerinde olduğu belleği okuyup bize geri dönerler, kim bilir... (Gülüyor).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

iyi ve güzel...