Mercedes Stalenhoef’un geçtiğimiz yıl Documentarist’te gösterilmiş olan belgeseli Karsu (2012), Hollanda’da doğup büyümüş bir caz müzisyeni olan Karsu Dönmez’in hikâyesini, kariyerinin en başlarından Carnegie Hall konseri ve albüm sözleşmesine kadar giden dönemi boyunca anlatan son derece başarılı, şiirsel bir belgesel filmdi. Yedi yaşında piyano çalmaya başlayıp özel derslerle kesintisiz olarak müzik eğitimine devam eden Karsu, 14 yaşından itibaren Amsterdam’daki aile restoranları Kilim’de sahne tecrübesi şansı buluyor. Bu performansları övgüyle karşılanınca, Hollanda’da pek çok kültür merkezi ve salonda konserlerler vermeye başlıyor. New York’taki meşhur Carnegie Hall’a davet edilmesinin ardından Hollanda basınından büyük ilgi görüyor, ülkenin Norah Jones’u olarak tanımlanıyor. Bugüne dek iki Carnegie Hall performansı dışında Endonezya, Almanya, Belçika, Surinam ve Britanya’da konserler veren Karsu, çeşitli caz festivalleri ve özel programlar dahilinde ülkemizde verdiği konserlerde de büyük ilgi gördü.
Bu topraklardan renkler
Amsterdam’ın meşhur konser salonu The Muziekgebouw aan’t IJ’de gerçekleştirdiği bir konserin kaydı olan ‘Live aan ’t IJ’de (2010) Karsu’nun söz ve müziğini kendi yazdığı altı şarkısı yer alıyordu. Bunların yanı sıra ‘Divane Âşık Gibi’ye piyano ve çello ile, Yasmin Levy’nin sevilen şarkısı ‘Adio Kerida’ya da Latin dokunuşlarla getirdiği çok hoş yorumlar vardı bu kayıtta. Müzisyen, bütün bu şarkılarda caz, blues, funk ve etnik arasında son derece hünerli biçimde süzülürken önünde uzun ve başarılı bir kariyer olduğu belliydi. İki yıl sonra sanatçının ilk stüdyo albümü ‘Confession’ geldi. Albüme adını veren harikulade şarkının yanı sıra ‘Crime’, ‘I Might Be’, ‘Something on the Rocks’ gibi birbirinden güzel pop-caz parçalarla gayet iyi bir albümdü bu. ‘Gesi Bağları’, ‘Her Şeyi Yak’ ve ‘Çok Uzaklarda’ gibi şarkıların yorumları da çalışmaya renk katmıştı. Başlangıcından bugüne Karsu’nun müziğinin en dikkat çekici yanı, gerçekten de sanki Norah Jones ya da benzeri bir şarkıcınınki gibi akıp giden o muhteşem sesinde hiç beklenmedik anlarda beliriveren gırtlağı ve onun sayesinde yankılanan, bu topraklara ait bir tını olageldi.
Karsu’nun özündeki hüzün
24 yaşındaki genç müzisyen Karsu, hiçbir zaman “öğleden sonra saat ikide” bir şarkı yazamayacağını ısrarla vurguluyor; şarkılarını gecenin sessizliğinde yazmayı seviyor, parçaları üzerinde çalışırken bazen sabahlıyor. Bir de çocukluğundan beri minör akorları sevdiğini anlatıyor Karsu, piyano öğretmeni bile bu duruma şaşırırmış, çocuklar genelde neşeli şarkılardan heyecan duyarken onun hüzünlü olanın peşinden gitmesine. Karsu’nun bugün bir yetişkin olarak yaptığı müzik de işte tam bu hüznün üstüne kurulu.
Stalenhoef’un belgeseli, Karsu’nun ailesinden gördüğü ilgi ve desteğin hayatında ne denli önemli olduğunu etkileyici bir biçimde gösteriyordu. Filmin ortala
rında bir yerde Karsu, babasının annesinden daha fazla sıla hasreti çektiğini söylemişti. Babasının, boğazında düğümlenen kocaman bir yumruyla, gözyaşlarını zorla tutarak anlattığı hikâyesi, Karsu’nun özündeki hüznün kaynağı hakkında da fikir veriyor: “Babam devrimci faaliyetlerime karşıydı... O zamanlar belediye başkanıydı. 1980’de cunta oldu, ben ovalara kaçtım... Çok zor zamanlardı, her gün onlarca insan ölüyordu... Beni yakalayamayınca babamı tutuklamışlar, bunu duyar duymaz teslim oldum. Orada polisin yanında babamı gördüm. Onu çok üzdüm evet ama aynı zamanda biliyorum ki, inandıklarım karşısında çok büyük bir hayranlık da duyuyordu...”
Karsu’nun annesiyle babası aynı köyden; Hatay’ın Karsu köyünden. Annesinin babası, çocuklarının iyi bir eğitim alması ve iyi koşullarda yaşaması için Hollanda’ya çalışmaya gidip bir süre sonra ailesini yanına getirmiş, o zamanlar Karsu’nun annesi henüz sekiz yaşındaymış. Karsu’nun babası ise 33 gün tutuklu kaldıktan sonra siyasi mülteci olarak Hollanda’ya göç etmiş. O, yorucu bir iş gününün sonunda eve geldiğinde kızının piyanosunu dinlerken, bu müziğin sanki kanında aktığını ve bazen zihninde yepyeni ufuklar açtığını söylüyor. Bu sözlerle ne kastettiğini anlamak için Karsu’yu tek bir kez dinlemek bile yeterli. Zira, onun müziğindeki derin hüzün sadece babasının değil dinleyen herkesin yaralarını sarıyor...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
iyi ve güzel...