Antalyalı Hatice Altuğ, Bilkent Fizik
Bölümü'nü bitirdi. Türkiye'de en çok öğretmen olacaktı. Ama, ABD'deki Stanford
Üniversitesi onu kaçırmadı. Çalışmaları ödüller aldı. "Dünyanın en hızlı
lazer sistemi" ile bilim dünyasını ayağa kaldırdı. Keşfinin patenti için
ünlü firmalar 15 milyon doları gözden çıkarttı...
Eşi
de bir dahi
Hatice, ABD'de kendisi gibi
Türkiye'den ve hatta Antalya'dan gitme bir başka süper Türk, Mehmet Fatih Yanık
ile tanışıp evlendi... İkili "Mükemmel Araştırma Ödülü" almayı
başardı.
Türk
baktı ABD kaptı
ABD'nin Stanford Üniversitesi'nde
yaptığı araştırmalarda dünyanın 'en hızlı lazer' sistemini keşfeden Türk kızı
Hatice Altuğ, dünyaca ünlü bilim adamlarını kıskandırdı.
Karar
vermekte zorlandı
Fırsatlar ülkesi Amerika, ünlü fizik
profesörü Einstein hayranı Türk kızı Hatice Altuğ'un 'en hızlı lazer' buluşunu
alkışlıyor... 28 yaşındaki Antalyalı Hatice, Antalya Anadolu Lisesi'nden başarı
ile mezun olduktan sonra Bilkent Fizik Bölümü'nde dikkatleri üzerine çekti. Bu
bölümden mezun olduktan sonra Hatice'nin 'zor seçimi' geldi çattı. Başarılı
öğrenci, ya Türkiye'de kalacak ya da yurt dışında kariyer yapacaktı. Hatice
kısa sürede karar verdi. Türkiye, onun geleceği için yeterli değildi. Hatice de
ABD'deki Stanford Üniversitesi'ne burslu olarak gitti.
Laboratuar
kuracak
Birçok ünlü bilim adamı, Hatice'nin
buluşunu 'olağanüstü' olarak değerlendiriyor ve 'en gelişmiş lazer' sisteminin
patentini almak isteyen şirketlerin, yüksek ücretleri (12 ila 15 milyon dolar
civarında) Hatice'nin önüne koyacağını söylüyor. Türk olmaktan gurur duyan
Hatice, "Türkiye'de lisans eğitimi sırasında sınıftaki tek kız bendim.
Ülkemizde bu konuda yetenekli birçok genç var. Ancak Türkiye'de yeteneği somut bir
gerçeğe çevirmek neredeyse imkânsız. Yakında kendi laboratuarımı
kuracağım" dedi.
Tıp
dünyasında çığır açacak buluş
GÜNÜMÜZ iletişim sistemleri, bilgiyi,
lazerden çıkan ışığı fiber optik kablolardan ileterek gönderiyor. Hatice'nin
çalışması, günümüzün hızlı lazer sistemlerinden 100 kat daha hızla ve güçlü. Bu
yöntem sayesinde, çiplerin boyutu küçülecek ve başta tıp dünyası olmak üzere
birçok alanda yeni gelişmeler yaşanacak.
Birçok
ödül kazandı
2004'te eşi Mehmet Fatih Yanık'la
ortak yaptığı çalışma "Optical Switch (Optik Anahtarlar)", Hatice'ye
önce "Silikon Vadisi Birincilik Ödülü" getirdi. Yine lazer üzerine
yaptığı başka bir çalışma ile de 2005 yılında "Research Excellence Reward
(Mükemmel Araştırma Ödülü)" alan Hatice, bu ödüller ve başarıları
sayesinde en büyük çip üreticisi olan Intel'den burs kazandı. Hatice ayrıca,
Nature dergisine de birçok defa manşet olmayı başardı.(Kaynak 1)
Röportaj
- Dilek Sancılı /
BOSTON USA Sabah
Genç yaşına rağmen çok sayıda ses
getiren makale yazdı ve prestijli ödüller aldı. Son olarak ABD Başkanı Obama
tarafından ödüllendirilen Türk bilim kadını Hatice Altuğ'la konuştuk.
ABD'deki Boston Üniversitesi'nde
yaptığı çalışmalarla ve aldığı ödüllerle Türk kadınının adını altın harflerle
yazdıran bir isim Hatice Altuğ (33). Genç yaşına rağmen bugüne kadar yaptığı
teknolojik buluşlar ve akademik araştırmalarıyla onlarca kez bilim dergilerine
kapak olan, bilim dünyasında büyük bir prestiji olan National Science
Foundation'ın (Ulusal Bilim Vakfı) verdiği ödül de aralarında olmak üzere, pek
çok ödüle sahip olan Altuğ geçtiğimiz hafta da Beyaz Saray'da ABD Başkanı
Obama'nın elinden çok önemli bir ödül daha aldı. Altuğ, Presidential Early
Career Awards for Scientist and Engineers (Bilim Adamları ve Mühendisler için
Başkanlık Ödülü) ile geleceğin en önemli bilim adamları arasına girdi. Altuğ
ile birlikte bu sene bir başka Türk bilim adamı daha, Aydoğan Özcan da bu ödüle
layık bulundu.
Nanoteknoloji ile ilgili pek çok
araştırmaya imza atan Altuğ'a ödül kazandıran çalışması, ileride çok ses
getireceği tahmin edilen bir buluşun ilk aşaması. Stanford Üniversitesi'nde
uygulamalı fizik okuyan Altuğ'un hedefi, insanların evlerinde bile vücutlarında
herhangi bir virüs olup olmadığını test edebilecekleri, cep telefonu
büyüklüğünde bir alet geliştirmek. Hatice Altuğ ile çalışmaları ve ödül
hakkında konuştuk.
-
Genç bir akademisyen olarak pek çok prestijli ödüle sahip almak nasıl bir
duygu?
- Ödül almak tabii ki keyifli ama açıkçası
yaptığım araştırmaların makale olarak çıkması beni daha çok mutlu ediyor.
Makaleler pastanın keki, ödüller de o pastanın kreması. Krema pastayı
güzelleştirir ama kek doyurur. Makaleler sayesinde, öğrencilerle birlikte
büyümek işin keyifli yanı. Çünkü yaptığımız şey kitaplarda olan bir şey değil.
Sen bir şey bulmaya çalışıyorsun. İşin heyecanı da riski de burada.
-
Nedir o risk?
- Birçok şey deniyorsun ve bazen
beklediğin gibi bir sonuç çıkmıyor. Üstünde aylarca uğraştığın alet bir de
bakıyorsun ki çalışmıyor. Bu durumda hayal kırıklığına uğrayıp bırakabilirsin.
İşin hayal kırıklığına çok açık olması durumu zor kılıyor.
-
Bir araştırmaya başlarken yaratıcı olmak mı, hayal etmek mi daha önemli?
- Bazen geçmişten esinleniyorsun;
örneğin 40 yıl önce denemiş bir aleti, nano boyutlarda yapınca enteresan şeyler
ortaya çıkabiliyor. Ama öyle, 'Bugün yataktan kalktım, aklıma acayip bir şey
geldi ya da Newton gibi kafama elma düştü, aklıma fikir geldi,' şeklinde değil.
Bilim ve teknoloji öyle ilerlemiyor. Ben aynı zamanda işin teknoloji
tarafındayım. Bir sorun var, onun üzerine gidiyorsun. Kimileri de önce alet
üretip sonra sorun arıyor; benim aletim neyi çözer diye.
-
Hangi aralıklarla makaleleriniz yayımlanıyor?
- Bazı projeler iki-üç yıl sürüyor.
Ama bazı projeler de var ki, şansınız yaver giderse her şey çok çabuk ilerliyor
ve altı ayda makaleyi yazabilecek hale gelebiliyorsun.
-
Yayımlanan makalenin size getirisi nedir?
- Kariyerini bu makaleler üzerinde
kuruyorsun. Bazıları binanın taşları oluyor, bazılarıyla da o taşların arasını
dolduruyorsun. Bu makaleler bilimsel veya teknolojik olarak çığır açabilir.
Mesela benim öyle şanslı olduğum makalelerim oldu. Bu da insanların sana
yatırım yapması anlamına geliyor. Projeni anlatmak için akademik davetler
alıyorsun. Yani bir sanatçı için CD çıkarmak neyse, makale yayımlatmak da bizim
için aynı şey.
VÜCUTTAKİ
VİRÜSLERİ TESPİT EDEN ÇİPLİ BİR ALET
-
Sizi Obama'nın elinden ödül almaya kadar götüren çalışmanız ne hakkındaydı?
- İçinde çip olan bir alet
düşünüyoruz. Bu alet, vücuttaki virüsleri yakalıyor. Çalışmamızın şu anki
aşaması bu, ama ilerleyen aşamada bu çalışmayı geliştirerek cep telefonu
büyüklüğünde bir alet geliştirmek istiyoruz. Bu alet sayesinde, vücuttan kan
veya tükürük gibi biyolojik örnekler alarak evde insanlar kendi kendilerine
test yapabilecekler.
-
Sonrasında ne olmasını bekliyorsunuz?
- Aletin nasıl bir şeye dönüştüğüne
bağlı. Sen aleti küçük ve ucuz yapabilirsen, insanlar belki eczaneden alıp,
evde ateşlerini ölçer gibi kullanabilir. Eğer o aşamaya geçemezsek, doktorların
ofisinde olabilir. Bir de ABD'nin en korktuğu şey dışarıdan gelebilecek
virüsler. O yüzden böyle bir alet, havaalanlarında ya da başka bir ülkede görev
yapan askerler için de kullanılabilir. Şu ana kadar yaptığımız araştırmaların
sonucunda National Institute of Health (Amerikan Sağlık Ensitütüsü) bize bu
çalışmamızı geliştirmemiz için 5 milyon dolar verdi. İlk iki yıl üniversite
seviyesinde çalışma olacak. Sonra araştırma geliştirme kısmına geçilecek; son
olarak da şirket nasıl bir alet olması gerektiğine karar verecek.
TEK
BİR KONUYA KONSANTRE OLAMIYORUM
-
Bilimle uğraşmaya nasıl karar verdiniz?
- Analitik olarak güçlüydüm, hızlı
kavrıyordum. Mesela yer çekimi kuvvetine çok kafa yorduğumu hatırlıyorum.
Sürekli balkondan aşağıya bakardım. Şimdi düşününce, 'İyi ki atmadım kendimi,'
diyorum. Mekanik şeyleri seviyordum. Radyoların içini açıp hiç anlamasam da
kablolarına bakıyordum. Bazen elektrik çarptığı da oluyordu. Hiçbir zaman okulu
bitirip çalışma hayatına atılacağım diye düşünmedim. Daha okulun ilk yılında
akademik anlamda planımı yapmıştım.
-
Amerika planı o zamandan var mıydı?
- Amerika olarak değil ama yurtdışında
eğitimime devam edeceğimi biliyordum. Yaz okullarında hocalarımla araştırmalara
kaldım. Onlar bana bu konuda örnek oldu. O yüzden yurtdışında eğitimimi
tamamlamak için çok hazırdım. Doktoramı uygulamalı fizik alanında yaptım.
-
Siz biraz hızlı mı ilerlediniz?
- Yaşıma göre hızlı ilerledim. Pek çok
arkadaşım kariyerlerine yeni başlıyor. Bir beş yıl öndeyim diyebiliriz. Bunun
için de önemli işler yapmak ve de ödüller almak gerekiyordu.
-
Sizin diğer akademisyenlere göre bir farkınız var. Araştırma yapanlar tek bir
şeye odaklanırken, sizin araştırmalarınızda birden çok alan var.
- Ben bir tek şeye konsantre
olamıyorum, çok çabuk sıkılıyorum. Şaşırıyorum, insanlar nasıl oluyor da tek
bir konuya yıllarca konsantre olabiliyor diye. Mesela ben doktora konumu da
değiştirdim, daha heyecan duyabileceğim bir şeye geçiş yapmak istedim.
LABORATUAR
BİR NEVİ ŞİRKET
-Bu
işin en üst noktası nedir?
- Öyle bir şey yok. Laboratuarınız bir
nevi şirketiniz. Öğrencilerinizi kendiniz belirleyip alıyorsunuz, parayı
kendiniz getiriyorsunuz. Şirket yönetmekten pek farkı yok. Laboratuar verilmesi
çok önemli ama o laboratuarı size neredeyse dört duvar olarak veriyorlar.
Sadece biraz para veriyorlar, çok önemli gereçleri almanız için. Bu süreçte pek
çok kişi eleniyor. Ancak yola devam edebilecek enerji ve gücü olanlar kalıyor.
-
Doktora öğrencileriyle yaptığınız araştırmaların yanı sıra lisans öğrencilerine
de ders veriyor musunuz?
- Lisans öğrencileri için
Nanoteknolojiye Giriş isimli deneysel yeni bir dersim var. O ders Boston
Üniversitesi'nde kabul gördü ve bu dersi veriyorum.
-
Bu kadar çok çalışıyor, birçok işi bir arada yapıyorsunuz. İyi para kazanıyor
musunuz bari?
- Bu kadar zamanı ve enerjiyi
profesyonel alanda harcasaydım çok para kazanabilirdim. Akademik olarak da fena
değil ama açıkcası para harcayacak çok da vakit yok.
-
Evde nasıl bir etki yaratıyor?
- Ailem seviniyor, bazen onlara ödülü
anlatmak zor oluyor. Türkiye'de haberlerim çıkınca da seviniyorlar.
Macera
dolu ödül yolu!
"Obama'dan alacağım ödülden
birkaç gün önce İspanya'ya konferansa gittim. Plana göre çarşamba günü ABD'ye
dönecek ve cuma günü de ödülümü alacaktım. Ama konferansın bittiği gün, içinde
pasaportum ve yeşil kartım olan çantam çalındı. Hemen Türk konsolosluğunu
aradım ama bana yapacak bir şey olmadığını, işlemler için Türkiye'ye gitmem
gerektiğini söylediler. Ancak yine de pasaportumun ve yeşil kartımın
fotokopisiyle havaalanına gittim. Görevlilere diyorum ki, "Pasaportumu ve
yeşil kartımı çaldırdım ama benim mutlaka ABD'ye gitmem lazım, çünkü ABD
Başkanı beni bekliyor". Yani tamamen deli bir kadın profili! Tabii ki beni
almadılar ve ben arkadaşlarımdan para alıp otele döndüm. Bu arada işin daha da
kötü tarafı, ertesi gün İspanya'da resmi tatil ve her yer kapalı. Perşembe
sabahı konsolosluğa gittim. Havaalanındaki görevliler, acil durum pasaportu
diye bir şeyden bahsetmişlerdi çünkü. Onlar da bu uygulamayı iki gün önce
başlattıklarını söyleyip pasaportumu hazırladılar. Perşembe günü öğle vakti
tekrar havaalanına gittim ama Barselona'dan ABD'ye giden bütün uçaklar
kalkmıştı! Hemen Frankfurt'a giden uçağa bindim, bir gece orada kalıp, sabah
ilk uçağa atlayıp ABD'ye geldim. Havaalanından taksiye bindim, üstümü
değiştirdim ve saat üç buçukta Beyaz Saray'daydım. " (Kaynak 2)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
iyi ve güzel...