Kapının önünde bekleyen gazeteci
grubuna doğru yaklaşan Orhan Pamuk’a ilk soruyu İhsan Yılmaz sordu: Heyecanlı
mısınız? “Evet” dedi Orhan Pamuk. “Fark ettim ki konferanslara, ödül
törenlerine gitmeden önce yaptığım gibi çıkmadan ayakkabılarımı boyadım...”
Tabii Orhan Pamuk’un üzerinde 15
yıllık fikrini tamamlamış olmanın rahatlığı ve onu yıllardır bekleyenlere
gösterecek olmanın heyecanı vardı. Altı ay kadar önce birlikte yaptığımız küçük
turda, müzeyi oluşturan vitrinler hazırlanıp yerlerine konmuştu. Geçen zaman
içinde eksikler tamamlanmış ve Masumiyet Müzesi, Türkiye’deki ve dünyadaki
Orhan Pamuk okurları için hazır hale getirilmiş.
Meraklı okurların çok iyi bildiği
gibi, burası Orhan Pamuk’un 2008’de yayımlanan son romanı ‘Masumiyet Müzesi’nin
bir parçası. Roman, zengin bir aileden gelen Kemal’in, yoksul uzak akrabası
Füsun’a duyduğu yıllar süren aşkı anlatıyor. Kemal, Füsun’a ait eşyaları toplar
ve en sonunda bunlardan bir müze kurup orada yaşamaya başlar. Orhan Pamuk da
yıllarca bir yandan romanı yazarken bir yandan bu müzeyi yaptı. Romanda geçen
objelerin, 70 ve 80’lerdeki gündelik hayatı simgeleyen fotoğrafların,
görüntülerin ve başka her şeyin olduğu bir müze.
4213
sigara izmariti
Çukurcuma’da hala eski püskü ahşap
evlerin bile olduğu dar bir sokaktan girdiğiniz müzede sizi önce Kemal’in
topladığı 4213 sigara izmaritiyle kaplı duvar, yani bir nevi sigara izmaritleri
enstalâsyonu karşılıyor. Zaten müzenin tamamını tek ve büyük bir edebiyat enstalâsyonu
ya da enstalâsyonlardan oluşan bir sergi gibi düşünmek mümkün. Bu serginin tek
sanatçısı ve küratörü ise Orhan Pamuk... Müze, romanın 83 bölümünü canlandıran
83 vitrinden oluşuyor.
Gazoz
reklamı Sinan Çetin ve Serdar Erener’in armağanı
Önce karşınıza birinci bölüm, yani
‘Hayatımın en mutlu anı’ çıkıyor. Romandaki “Açık balkon penceresinden deniz ve
ıhlamur kokan bir bahar rüzgârı esti, tül perdeleri kaldırıp ağır çekimle
sırtlarımıza bıraktı ve çıplak vücutlarımızı ürpertti” satırları kabarık bir
tül perdenin arkasından gelen şehir gürültüsüyle canlanıyor izleyicinin içinde.
Sonra ‘Şanzelize Butik’ bölümünün unutulmaz sarı ayakkabıları ve o Jenny Colon
marka çanta... Merhamet Apartmanı’nın tabelası, Füsun’un küpesi, zengin
arkadaşın sahibi olduğu Meltem Gazozları’nın şişeleri. Meltem Gazozları’na ayrılan
vitrinin üzerinde siyah beyaz bir reklam filmi dönüyor. Bu film, günümüzün ünlü
reklamcılarından Orhan Pamuk’a bir armağan: Serdar Erener ve Sinan Çetin
hazırlamışlar. Cıngılı da Nil Karaibrahimgil’e ait...
Vitrinlerin ahşabı, onlara eşlik eden
beyaz küçük tabelalar hep eski bir zamanın estetiği, rengi, ışığı içinde. Bazen
bir eski lavaboya yaklaşıp dışarıdan gelen yağmurun sesini duyuyor, bazen
aralık panjurlardan Füsun’la Kemal’in yatak odalarında olduğu gibi iskeleye
çarpan kayıkların tıkırtısını dinleyebiliyorsunuz. Füsun’un elbisesi ve
küpeleri, ehliyeti, o meşhur ayva rendesi, televizyonların üzerindeki köpek
biblolarının yüzlercesi vitrinlerde bekliyor... Kemal’in o evde yediği sigara
börekleri ve hatta dolmalar da...
1200’den fazla eşyanın yer aldığı
müzenin en üst katında ise Kemal’in yattığı ve ortadaki boşluktan hayatını ve
müzesini izlediği odası var. Bir yatak, pijama ve terlikler, bir eski valiz, üç
tekerlekli bisiklet. Duvarda romanın son cümlesi: “Herkes bilsin, çok mutlu bir
hayat yaşadım.”
Bu katta romanın elyazması nüshaları
da, Pamuk’un notları, desenleri, düzeltmeleri ve hatta yayımlanmamış bölümlerle
birlikte sergileniyor.
Nobel ödüllü bir yazarın sözcüklerle
kurduğu dünyayı, nesnelerle somut bir hale getirdiği Masumiyet Müzesi dünya
edebiyat tarihini ilgilendiren bir proje. Pamuk’un 10 yılı aşkın bir süre ince
ince uğraşmasının sonucunda Masumiyet Müzesi, romanın duygusunu ve atmosferini
hiç okumayanlara bile aktarabilecek bir incelikte hazırlanmış. Belli ki 28
Nisan’dan itibaren elinde ‘Masumiyet Müzesi’nin farklı dillerdeki baskıları
olan okurlar ve İstanbul’un geçmiş hayatını merak edenler kapıda uzun bir
kuyruk oluşturacak.
Biletler
kitabın içinde
Müzeye elinizde ‘Masumiyet Müzesi’
kitabıyla gidebilirsiniz. Kitabın sonundaki bilet geçerli. Kapıda o bilete bir
damga basılacak ve kitabınız daha da ‘özelleşecek’. Bilet fiyatları kitaptan
ucuz tabii, öğrenci 10, tam 15 TL. Açılış günü kuyrukta beklemek istemeyenler
Masumiyet Müzesi’nin web sitesinden biletlerini şimdiden alabilir.
www.masumiyetmuzesi.org
Müzeyi büyük oranda kendi parası,
emeği ve yaratıcılığıyla yaptığını anlatan Orhan Pamuk, ‘Ödediğim en büyük
bedel altı ay roman yazamamaktı’ diyor. Söz Pamuk’ta...
* Bugünü dört yıldır bekliyorum.
1990’ların ortasında romanı ve müzeyi düşünürken romanı yayımladığımda müzeyi
de açacağımı düşünüyordum. Romanı müze için topladığım eşyalara bakarak
yazıyordum ama pek çok sebepten roman daha önce bitti. 2008’de romanı
yayımladığımda bir yıl sonra açarım diyordum ama 2012’de oldu. Niye
bitiremedim? Tembellikten değil.
* Bu müzenin biraz mütevazı bir
şekilde benim yaşadığım dönemdeki İstanbul’un müzesi olması niteliği de var. Ve
ne yazık ki hala bir İstanbul Müzesi yok; büyük eksiklik. Aynı zamanda
belgeselci bir yanı var. 70’lerden günümüze kadar İstanbul’un eski otobüs
biletleri, sinema biletleri, sigorta kartları, banka kartları gibi gündelik
eşya var bu müzede. Tuzluğundan Vim kutusuna. Hepimizin yaşadığı gündelik hayat
da var burada, Kemal’le Füsun’un yaşadığı özel hayat da.
* Müzenin açılmasının bu kadar uzun
sürmesi benim müzedeki eşyaları toplayamam değil, onları belirli nizam ve ahenk
içinde vitrinlere ve kutulara yerleştirirken taşıdığımız endişeler. Nedir bu
endişeler? Birincisi güzel olsun. Sanatçıların temel endişesi budur, güzel
olsun, havası olsun! Topladığım eşyaları koyayım masaların üzerine, işte
romandaki eşyalar diye, yerli malı yurdun malı haftalarında olduğu gibi... Bunu
yapamayacağımı kendime yediremeyeceğimi gördüm. İşler uzadı, ama şikâyetçi
değilim.
* Bazı vitrinler hâlâ bitirilmedi.
Onların üzerine kırmızı perdeler koyduk sinema perdesi gibi. Biz o eşyaları da
topladık ama onlardan güzel bir vitrin yapamadık. Şu anda artık yapmak
istemiyorum. Şu anda müzemi açmak istiyorum. Artık bitti, yeter. Bu müzenin
zaten daha 20 yıl üzerinde çalışmak istiyorum.
* Bu müzeyi bitirdikçe müzenin
anlattığı hikâyeyle romanın anlattığı hikâye arasında bir fark doğmaya başladı.
Görmekle okumak arasındaki fark gibi. Okumak kelimelerle kafamızda hayal
gücümüzle bir film seyretmek gibidir. Bu müze ise eşyalarla kafamızda seyrettiğimiz
filme benzer bir şey yapıyor.
* Ne yaptığımı da fazla bilmiyorum.
Ben 7-22 yaşım arasında ressam olmak istemiştim ve ruhumun derinliklerinde bir
ölü ressam var dışarı çıkmak, bir şeyler yapmak isteyen. Ben ona izin verdim ve
yaptı. Resmetmek, görmekle ilgili düzenlemeler yapmakla ilgili isteklerimin
sonucu olarak da yaptım bu müzeyi. Daha kuramsal olarak “Niye yaptın bu
müzeyi?” diye soruyorsanız, bir roman yazdım ve bir müze yaptım. Dünyada eşi
benzeri yok. Ama niye yaptım bilmiyorum.
* Bu müzeyi yaparken pek çok kişiyle
çalıştım ve pek çok kişiyle kavga ettim. Pek çok kişi değişti.Sürekli bir
sabırsızlık içindeydim. Bu müze 2009 ile 2011 sonbaharı arasında yoğun olarak
yapıldı.
* Burayı açarken açıkçası ben çok
azını yaparım, çok fazla vakit vermem diye düşünüyordum. Uzaktan bakar, “Evet
Sümerbank sergisi gibi masanın üzerine koymayın ama güzel bir şeyler yapın”
derim diye düşünürken hoop işin içine girdim. Pek çok sanatçıyla görüştüm,
konuştum sonunda onlara sipariş vermedim yavaş yavaş kendi içime çekilip çoğunu
kendim yaptım, bazı istinsalar hariç.
* En sonunda burası kitaptan bağımsız
bir yer oldu, bundan çok gurur duyuyorum. Kitabı okumadan da bu müzeyi
gezebilirsiniz. Buranın böyle bağımsız bir ruhu olduğunu görmek de bu işin bu
kadar uzamasına yol açtı. İşte kitaptaki eşyalar, gelsinler baksınlar demedik.
Buranın bağımsız bir ruhu var. Şu yukarıdaki nesnelerin arasında oturarak ben
altı ayımı verdim geçen sene. O arada romana elimi sürmedim, utanarak
söylüyorum. Benim için müzenin maliyeti işte bu vakitlerdir. Ama sonunda
bittiğinde hayatımın en mutlu altı ayıydı diye düşündüm.
* Bana sanat, resim yapmak mutluluk
veriyor, roman yazmak beni daha zeki hissettiriyor ve dünyanın içine girdiğimi
ondan daha ahlaki bir şekilde sorumlu olduğumu hissediyorum. Ruhumun iki yanı
bu şekilde resimle edebiyat ve roman arasında ayrılmış. İkisi burada
birleşiyor, ama böyle iddialarla yapmadım. Resim ve edebiyat birbirinden uzak
gösterilen alanlardır. Pek çok ünlü yazar, Victor Hugo, Yaşar Kemal resimle
ilgilenmiştir. Ben onlar arasında kendi ressamlığını daha fazla ciddiye alan
biriyim ya da içimdeki ressam sonunda ortaya çıktı...
* Müze ne kadara mal oldu? Size tam
olarak 12 lira 15 kuruş diyemem. Çünkü bunu bilmek istemiyorum. Sonuçta
kimseden destek alamadım yüzde 95’i benim bir romancı olarak kazandığım
paralarla yapıldı. Rakam, Nobel parasından çok daha fazladır; bu kadarını
söyleyebilirim.
* Ben bu müzeye ölene kadar sağından
solundan orasından burasından bir şeyler ekleyeceğim. Mesela şu duvardaki
boşluklara resimler yapmayı düşünüyorum. Bu arada bu müze yüzünden ben son üç
yıldır resim yapmaya döndüm, belki onları da burada sergilerim.
Kaynak: Radikal
Kaynak: Radikal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
iyi ve güzel...