Erkin Koray bugün 70. yaşını kutluyor... Nice Yıllara

“Kızları da Alın Askere”, “Anma Arkadaş”, “İlahi Morluk”, 'Yağmur”, “Silinmeyen Hatıralar”, “Mesafeler”, “Şaşkın”, “Komşu Kızı”, “Fesuphanallah”, “Arap Saçı”, “İlla ki”, “Yalnızlar Rıhtımı”, “Ankara Sokakları” ve “Çöpçüler” ve “Akrebin Gözleri” ve niceleri... Onlar, bir rock çınarının, herkesin “Erkin Baba”sı Erkin Koray'ın yıllardır dillerden düşmeyen şarkıları... Sevenlerinin yanı sıra “bu şarkıların da babası” Erkin Koray bugün 70. yaşını kutluyor... Şarkıları 7'den 70'e hemen tüm müzikseverlerce neredeyse ezbere bilinen Erkin Koray, 24 Haziran 1941'de İstanbul'da doğdu.
İstanbul Belediye Konservatuarında piyano öğretmeni annesinden aldığı derslerle başladığı müzik yaşamında, daha 1950'li yıllarda Alman Lisesi öğrencisiyken kurduğu dört kişilik grubuyla salonların altını üstüne getiren bir Erkin Koray... 60'lı yıllarda okuldan mezun olmuş, askerliğini tamamlamış, omuzlarına kadar dökülen uzun saçları, turuncu-siyah renkli geniş paçalı pantolonuyla sahnede yerinde duramayan, Hard Rock tarzı müziğiyle gittiği ortamları sarsan bir Erkin Koray...
70'li yılların başında, “Ritmciler”den sonra kurduğu ikinci grubu “Yeraltı Dörtlüsü” ile çıkardıkları albümlerin her biriyle “yer altını yer üstüne çeviren” Erkin Koray, başarıdan başarıya koşarken bir anda ortadan kaybolur. Yurt dışındadır, ancak vaktini de boşa harcamaz. John Lennon ile bu yıllarda tanışır mesela... Yabancı müzisyenlerle kurdukları gruplarla İngilizce şarkılar da bu döneme tekabül eder.
80'li yılların başında bavulunda onlarca şarkıyla fırtına gibi döner ülkesine Erkin Koray... Eskilerin yanına “İllaki”, “Gaddar”, “Deli Kadın” ve adı dillerden düşmeyecek “Çöpçüler” ilave olur. Onu sevenleri de özlemiştir... Bir de sürprizleri vardır hayranlarının ilk konserde; hep birlikte dakikalarca süren tezahüratla onu bağırlarına basarlar: “Erkin Baba... Erkin Baba...” Erkin Koray artık onların “Baba”sıdır...
16 Yıl Tek Başına
Sevenlerinin çokluğunun farkındadır Erkin Baba, ancak, “Her ne kadar içimden, taa derinlerden bir yerden, herkesin dinlemesini arzu etsem de 'Eğer benim yaptığım müziği tüm Türkiye dinliyorsa, ya bende bir yanlışlık vardır ya da memlekette' diyerek tedbiri de elden bırakmaz. Genişleyen hayran kitlesi onu daha da seçici yapar. Uzun yıllarını dünyanın çeşitli kentlerinde geçirip Türkiye'ye döndükten sonra konserler vermek üzere kendisine sahnede eşlik etmesi için farklı müzisyenlerle çalışsa da birçoğuyla “profesyonel bakış” anlamında uyuşmadığını görür; öyle herkesle çalışamaz.
Erkin Koray, “Dokümanter ile karışık hikaye kitabı” olarak tanımladığı otobiyografisi “Mezarlık Gülleri”nde bu durumu, “Benim artık bu çalgıcı takımından nefretim ve yıllarca (1989'dan 2005 yılına kadar) önüme bir org alıp, sırtımda gitarla tek başına sahneye çıkacağım günler başlamış oldu. Ama tam 16 yıl, 'dünyada eşi görülmemiş' bir atraksiyon yapmama neden oldu, o da ayrı...” cümleleriyle aktarır.
Yine “Mezarlık Gülleri”nde anlattığına göre, “Türkiye'de rock müziği ilk uygulayan kişi olmakla birlikte sazı ilk 'elektro bağlama' yapan da şimdilerde sayıları yüzlerce olan 'rock bar'ların ilkini Balıkpazarı'nda açan” da Erkin Koray'dır; o günleri, “Elektro bağlamamı, üstat Şemsi Yastıman 70'li yıllarda Beşiktaş'taki dükkanında yaptı. Elektronik donanımını ve tüm tüm verileri ve şablonu hazırlayıp bağlama gövdesinden daha derin bir form dizayn ederek götürdüm. O da çok başarılı bir şekilde aynen uyguladı. Örnek olsun diye sahnede birkaç defa kullandım ama ısrar etmedim” diyerek özetler.
“Bileğim Konuşur, Ağzım Değil”
“Müziğin insanlar tarafından dinlenebilmesi, algılanabilmesi için resmi güzel çizmeye dikkat edeceksin” der Erkin Baba ve ilavesi şöyledir:
“Bu resim, temelde ressamın yaptığı resimle aynıdır. Onunki elle çizilir, seninki de... Onunki ruhla çizilir, seninki de... O fırçasıyla çizer, sen penanla, mızrabınla... Yalnız iki büyük fark vardır aralarında: Bir: onunki elle tutulur, gözle görülür, seninki elle tutulup gözle görülmez. İki: Onunki herkes tarafından (resimden anlayan kişiden bahsediyorum tabii, müziği de dinleyenden) hemen hemen aynı algılanır, seninkisi ise ayrı... Müzik çaldığı zaman her insanın kafasında ayrı bir resim belirir. Beş milyar insan varsa, beş milyar ayrı resim...”
Müzikle resim çizmek için de parmakların “vıdı, vıdı, vıdı” enstrümanının orasında burasında, bir aşağı, bir yukarı dolaşması yetmez. Erkin Koray'a göre, “parmaklardan çıkan her tonu, her notayı, beynin, kalbin, akciğerlerin hatta bacakların, vücudunun her yanı hissetmelidir.”
O yüzdendir ki “bir konsere çıkmadan önce, güç versin diye Jimmy Page veya Joe Satriani dinlemek yerine, Salvadore Dali'nin resimlerine bakmışlığı çoktur” Erkin Koray'ın...
“Cevabı' müziktir onun; sohbetini de müzikle yapar sanatını da... Ve şöyle der: “Ben sanatçı takımıyla zaten fazlaca görüşmem, onları fazla da tanımam. Dolayısıyla arkalarından, hele isim vererek, hiç konuşmam. Çünkü ben, kendisine 'belki de gereğinden fazla' güvenen bir adamım! Sanat söz konusu olduğunda, benim şu gitar çalan bileğim konuşur, ağzım değil!”
Sahneler kadar karakollar da çok uzağında değildir onun... Gerekçe mi yok? Konsere çıkmış, vermemişler parasını... Tamam, çok alışık değildirler uzun saça ama, laf da atıldı mı dayanamaz Baba... Bu kavgaların bilançosu ise hatırlandığı kadarıyla ve kendi anlatımıyla şöyledir:
“Bendenizin yüzünde 3 darp, 3'ü bıçak ve biri marangoz keskisi olmak üzere 7 yara izi vardır. 8 veya dokuzuncusu da var mıdır, hatırlamıyorum. Yıllar üzerini kapıyor çünkü... Bir de yara bende çabuk iyileşiyor. Öyle bir özelliğim var, Allah'ın lütfü. Sağ elimin beş parmağının beşi de sakattır. Bunlardan 3'ü kırık, ikisinin tırnağı bıçak darbesi dolayısıyla bozuktur. Vücudumdakileri ise sayamam. Burnum da üst taraftaki kırık oluncaya kadar daha bir düzgündü...”
Dillere Destan Beyaz Gitar
“Gitar ve Erkin Koray” için “Baba ile oğul” benzetmesi fazlaca abartı olmasa da onlarca gitarının arasında dillere destan olanı beyaz Gibson'dır. Onun içindir ki 'aman zarar görmesin' diye kemer tokası bile yana takılır... 50'li yıllara aittir, sayılıdır ve el yapımıdır, beyaz Gibson. Fotoğrafları bile, şimdilerin usta sanatçılarını kıskandırır. Örnek mi? Erkan Oğur... O, Elazığ sokaklarındaki konser afişlerinde tanışır Erkin Koray ve elindeki beyaz gitarla ve şöyle ifade eder hafızına kazılı o günleri: "Beyaz Gibson’lı Erkin Koray benim için önemli bir 'resimdir'. İlk gördüğümden bu yana çok kıskanmışımdır."
Hiç görüşmeden, uzakta ve habersiz, karşılıksız ve tarafı olmadan kurulan dostluklardan haberi var mıdır Erkin Baba'nın bilinmez ama bunlardan sadece biri, Yeni Türkü grubunun kurucusu ve solisti Derya Köroğlu özetleyiverir onu:
“Erkin Koray hepimiz için bir baba... Bu “Baba” olma durumu yaşla ilgili değil. O, Türkiye'de rock alanında ilkleri gerçekleştirmiş, bildiği yolda ilerlemiş bir insan... Çok ileri görüşlü olduğu da ortaya çıktı. Türk-Ortadoğu ruhunu yansıtan müzik yapmaya o zamandan başlamıştır. Etkileyici bir masaldır o...”

Erkin Koray: Çocuk yaşta başlayan müzik tutkusu, delikanlılıkta kurulan gruplar, sahnede yalnızlıklar, ünlü gruplarla düetler, onlarca şarkı, yüz binlerce hayran... Kocaman bir 70 yıla sığan ancak ne anlatılsa da birçoğu dışarıda kalan yaşam... İyi ki doğdun Erkin Baba... İyi ki doğdun Erkin Baba... (AA)
Kaynak: Radikal

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

iyi ve güzel...