Davranışlarımızı açıklarken iki farklı
kategoriye başvururuz. Birincisi, 'derimizin altında" olan bitene atıfta
bulunuruz: Duygularımız ve düşüncelerimiz başta gelir. Aptalızdır,
akıllıyızdır, kıskanırız, hırslıyızdır, içe veya dışadönüğüzdür, özgüvenimiz vardır,
ezik veya yetersiz hissederiz. İkincisi, davranışlarımızı içinde bulunduğumuz
ilişkilerle açıklarız: Baba çocuğunu durmadan aşağıladığı için çocuk da
isyankar ya da pısırık olur, gibi. İletişim kuramı, en genel tanımıyla, insan
ilişkilerini, psikopatolojiyi (psikolojik sağlık sorunları), ve psikoterapiyi
kişilerarası ilişkiler bağlamında ve iletişim biçimleri üzerinden inceleyen bir
yaklaşımdır. İnsanı, içsel psişik deneyimleriyle değil, içinde bulunduğu sosyal
ve kültürel alanlar ve ilişkisel bağlamlar içerisinde değerlendirmenin önemini
vurgular. Bugün iletişim kuramı çerçevesinde ikili ilişkilerden bahsedeceğiz.
İlişkiyi
Tanımlamak ve Kurallar
Her bir ilişkide, ilişkide olan
bireyler karşılıklı olarak içinde bulunulan ilişkiyi tanımlarlar. İlişkide hoca
veya arkadaşımdır. Hocaysam bir türlü, arkadaşsam başka türlü davranırım.
Ayrıca dili ve davranışları kullanarak ilişkiye belli kurallar getiririz: Yani,
ilişkide nelerin kabul olduğunu, nelerin kabul olmadığını belirleriz. Hocamla
arkadaşım gibi ilişki kurmam. İlişkiler, kişiler arasında yaşanan süreçler
aracılığıyla tanımlanan, değişen, ve yeniden tanımlanan, dinamik olgulardır.
Paylaşılan her bir (sözel veya davranışsal) mesaj, ya var olan ilişki tanımını
pekiştirir ya da ilişkinin yeniden tanımlanmasını gündeme getirir. Karşımdaki
benden daha üstün olduğunu belirtecek şeyler söylüyorsa, ona itiraz ederek
'ilişkimizin eşit bir ilişki' olduğunu söylemiş olurum. İletişim, yalnızca bir
mesajın içeriğinin iletilmesine dair bir süreç değildir; bundan çok daha
karmaşıktır. Herhangi bir mesaja eşlik eden başka pek çok mesaj vardır. İçinde
bulunulan bağlam, seçilen dil, ses tonu, beden dili, ve dışavurulan diğer
mesajlar, iletişim sürecinin kapsadığı ve ilişkiyi belirleyen başlıca
unsurlardır. İletişim sürecini, kapsadığı tüm öğelerle bir bütün olarak
değerlendirmek gerekir; anlam, ancak sürecin bütününe dayanarak çıkarılabilir.
Aynı anda var olan bu mesajlar bazen birbiriyle tutarlıdır, bazen ise değildir.
Örneğin, "sana hayranım" gibi bir cümle, coşkuyla da, öfkeyle de,
alaycılıkla da söylenebilir. Benzer şekilde, beden dili çok çeşitli olabilir ve
cümlenin tüm anlamını değiştirebilir. Kişi, herhangi bir söylemde bulunduğunda,
belli bir ses tonunu kullanmak ve belli bir beden pozisyonu almak durumundadır.
Sessiz kalındığında bile, bir beden pozisyonu almak kaçınılmazdır, ki bu da,
öyle ya da böyle, bir tepkidir. Bu sebeple, hiçbir ilişkide, iletişimde olmama
halinden söz edilemez; sessiz kalmak dahil her tür seçim, bir mesaj içerir ve
bu mesaj, içinde bulunulan bağlama ve diğer unsurlara göre bir anlam kazanır.
Yani siz bana bir şey söylediğinizde, ben tavana bakıp bir şey söylemiyorsam,
bu "seni takmıyorum" olarak yorumlanabilir. Bu bir ilişki ve
iletişimdir.
İlişkide
Güçlü Olmak
İletişim kuramına göre, bir ikili
ilişkide, kişilerden birinin diğerine söylediği veya yaptığı bir şey, ilişkiyi
tanımlamak, yani belli bir çerçevede ilişkiye yön vermeyi amaçlayan bir
"manevra" olarak değerlendirilir. Bir manevrayı manevra kılan,
söylenilen veya yapılanın kendisi kadar, nasıl söylendiği veya yapıldığıyla da
ilgilidir. İlişkisel alanda bir manevrayla karşılaşan kişi için iki seçenek
mevcuttur: önerilen ilişki tanımını kabul etmek, ya da karşı manevra yaparak
başka bir ilişki tanımına yönelmek. Anlaşılacağı üzere, bu tanımlamayı
belirleyenin kim olduğu, yani kontrolün kimde olduğu da her kişilerarası
ilişkide süregelen bir meseledir. İletişim kuramı der ki; ilişkiyi
tanımlamaktan da ilişki tanımını kontrol etmekten de kendini alıkoymak mümkün
değildir. Kişiler arasındaki her bir mesaj, ilişkiyi belirlemektedir ve
kontrolün diğer kişide olmasını talep etmek yalnızca bir paradoks doğurur;
çünkü kişi, diğerinin kontrole geçmesini talep ederek ilişkiyi kontrol etmiş
olur. Dolayısıyla, ilişkiyi tanımlamaktan kaçınmak, aslında daha genel bir
seviyede ilişkiyi kontrol etmek anlamına gelir. "İlişkiyi tanımlamak"
derken her daim bilinçli bir şekilde ilişkinin tartışılmasından söz
etmediğimize dikkat çekmekte fayda var. İlişkinin tanımlanması, daha ziyade,
kişilerin karşılıklı etkileşimleri sırasında ve sonucunda kendiliğinden
gerçekleşen bir süreç; gayet sıradan zamanlarda ve durumlarda, oldukça gündelik
konuşmalarla veya hareketlerle sürekli olarak tekrarlanır. İlişki tanımını
"kontrol etmek" de yine ilişki tanımına dair bilinçli bir kontrolden
çok, ilişkinin kendi istek ve ihtiyaçlarına hizmet edecek biçimde sürmesini
sağlamaya yönelik ve pek çok kez farkında olmaksızın verilen bir çaba. Kimisi
aşırı kontrolcü davranarak ilişkiyi kendi denetimi altına alabilir. Ancak
farkında olunmasa da, kimisi de muhtaç davranarak kontrolü ele geçirir. Bir
çocuğun ağlayarak istediğini elde etmesi gibi. Zayıf düşerek güçlü olmak, yani
ilişkiye yön vermek buna denir. Demin söz ettiğimiz paradoksu anımsayın;
kontrolü diğerine vererek kontrol etmekten söz ediyoruz. Bugün bir bakın
bakalım; ne zamanlar zayıf görünerek, ya da alttan alarak ilişkiye yön vermeğe
çalıştınız. Haftaya devam. Kaynak: Haley, J. (1972). Strategies of
Psychotherapy. New York, NY: Grune Stratton.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
iyi ve güzel...