Yurt dışındaki Türk bilim insanlarının
Türkiye Araştırma Alanı’nın güçlendirilmesine katkı sağlaması amacıyla ilk kez
düzenlenen “Yurt Dışındaki Türk Bilim İnsanları Kurultayı” İstanbul The Marmara
Otel’de gerçekleştirildi. Farklı araştırma alanlarından dünyanın önde gelen
üniversite ve araştırma merkezlerinde görev yapan başarılı 100 Türk bilim
insanını Türkiye’deki meslektaşları ve özel sektörle bir araya getiren
kurultaya ilgi büyük oldu. Kurultayın açılış programına Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Davut Kavranoğlu,
TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Yücel Altunbaşak, Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Ersan Aslan, TAEK Başkanı Zafer Alper, Türk
Patent Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Habip Asan, çeşitli bakanlıklardan
yetkililer, çok sayıda üniversitenin rektör ve rektör yardımcıları ile özel
sektörden temsilciler katıldı.
Kurultayın açılışında konuşan Bilim,
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, kurultayda iki gün boyunca
gerçekleşecek olan konferansların, kendilerinin bilim insanlarını, bilim insanlarının
da birbirlerini daha iyi tanımaları açısından büyük bir fırsat olduğunu
kaydetti. Gerçekleşecek panellerde, girişimcilik, yenilikçilik, teknoloji ve
bilgi ekonomisi gibi konuları müzakere etme fırsatı bulacaklarını dile getiren
Ergün, yine Türkiye’nin geldiği seviyeyi, daha fazla yükselmek için yapılması
gerekenleri, gerçekleşecek olan muhtemel işbirlikleri gibi konuları da masaya
yatıracaklarını kaydetti.
Beyin
Göçünün Yerini ‘Beyin Gücü’ Aldı
Bakan Ergün, bilim ve teknolojinin,
evde tek başına gelişecek bir şey olmadığına işaret ederek, vaktiyle Atina’da,
Bağdat’ta, Roma’da, Endülüs’te, günümüzde ise ABD’de Silikon Vadisi’nde olduğu
gibi bir kültür, bir ortam meselesi olduğunu anlattı. Daha çok soğuk savaş
döneminin ve eski Türkiye’nin bir kavramı olan beyin göçü kavramını daha farklı
ifade ettiklerini dile getiren Ergün, bugün yurt dışındaki bilim insanları veya
öğrencileri, beyin göçü olarak değil, beyin gücü olarak gördüklerini söyledi.
Ergün, iletişimin ve farklı kültürler arasında etkileşimin bu derece arttığı bir dönemde, insanın kendisini coğrafi sınırlarla kısıtlamasının kesinlikle doğru olmadığına işaret ederek, şunları kaydetti: “Bugün Boston’da kardiyoloji kürsüsünde ders veren bir hocamız, San Francisco’da yazılım firması kuran bir girişimcimiz veya Cape Town’da nanoteknoloji alanında doktora yapan bir gencimiz, bu ülke için bir kayıp sayılamaz, tam aksine bir kazanca dönüştürülebilir. Zira yaşadığımız dönem, artık bir network çağıdır, iletişim ve etkileşim çağıdır. Yurt dışında başarılı çalışmalara imza atan her insanımız, orada bu ülkenin adeta bir büyükelçisi gibidir. Biz yabancılara Türkiye’yi ve Türk insanını ne kadar anlatırsak anlatalım, bizzat tanıdıkları başarılı bir insanımız kadar tesir etmez, edemez. Bu nedenle biz, artık yurt dışındaki hiçbir bilim insanımıza aman ne olursa olsun muhakkak Türkiye’ye dön çağrısında bulunmuyoruz. Sadece şunu diyoruz; Eğer dönmek isterseniz, Türkiye size artık eskisine göre çok daha uygun bir ortam sunacaktır. Döndüğünüz Türkiye, yıllar önce bıraktığınız Türkiye’den çok farklıdır. Türkiye eski Türkiye değildir.”
“2023
Yılında Ar-Ge’nin Payı Yüzde 3 Seviyesine Çıkacak”
Bakan Ergün, bundan sadece 10 yıl önce
dışarıdan Türkiye’ye bakanların, ağırlıklı olarak ekonomik krizler, siyasi
belirsizlikler ve kaotik ortamlarla dolu bir ülke gördüklerini, bugün ise her
açıdan kendini geliştirmiş, kabuğunu kırmış, kendi potansiyelini yeniden
keşfetmiş bir Türkiye’nin olduğunu belirtti. Türkiye’nin 2010 ve 2011
yıllarında dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri olduğu gibi, 2012
yılına da beklentilerin üstünde bir büyüme performansı ile başlangıç yaptığını
ifade eden Ergün, 10 yılda, milli gelirin 230 milyar dolardan yaklaşık 800
milyar dolara, ihracatın 36 milyar dolardan 140 milyar dolara çıktığını dile
getirdi. Özellikle Ar-Ge harcamalarının ve araştırmacı sayılarının çok hızlı
arttığı bir dönem yaşadıklarına işaret eden Bakan Ergün, sözlerini şöyle
sürdürdü: “Mesela 2002’de milli gelirimiz 230 milyar dolar iken Ar-Ge
yoğunluğumuz binde 45 ve Ar-Ge’ye ayrılan bütçe 1.1 milyar dolar
seviyesindeydi. Bugün ise 800 milyar dolar seviyesinde olan milli gelirimizin
yaklaşık yüzde 1’ini, yani 8 milyar dolar civarında bir kaynağı Ar-Ge’ye
ayırıyoruz. Ancak bununla yetinmiyor, 2023 yılında bu oranı yüzde 3 seviyesine
çıkarmayı hedefliyoruz. 2023’te 2 trilyon dolar civarında bir milli gelire
ulaşmayı hedefliyoruz, 60 milyar dolarlık bir Ar-Ge harcaması planlıyoruz.
Sadece kaynakları artırmak noktasında değil, bu kaynakları etkin bir şekilde
kullanılması noktasında da önemli adımlar attık, atıyoruz.”
Yeni
TÜBİTAK Kanunu İle Yeni Bir Dönem Başlıyor
Yeni TÜBİTAK kanununun da çok önemli
değişikler getirdiğini dile getiren Ergün, bu kanunla bilgiyi teknolojiye
dönüştüren ürünleri destekleyebileceklerini söyledi. Yeni kanunla artık yurt
dışında bilim ataşelikleri açabileceklerini ifade eden Ergün, bu yıl içinde en
az 10 ülkede bilim ve teknoloji ataşeleri atayacaklarını ve yurt dışı teşkilatı
kuracaklarını kaydetti. Bakan Ergün, 1964-2004 arasında Akademik Ar-Ge destekleri
kapsamında, 7 bin 378 projeye 170 milyon lira kaynak aktaran TÜBİTAK’ın,
2005-2011 döneminde ise 8 bin 722 projeye 1,15 milyar lira destek sağladığını
ifade ederek, “Desteklenen bilim insanı sayısı 2003 yılında bin 500 kişiyken,
2010 yılında bu sayı 12 kat artarak 18 bini geçmiştir. Önümüzdeki süreçte,
nanoteknoloji veya biyoteknoloji gibi, kritik alanlara yönelik çok ciddi
doktora, yüksek lisans burs programları TÜBİTAK tarafından hazırlanmaktadır.
Yine akademik yükselme kriterleri arasında yenilikçilik ve girişimcilik gibi
kavramları da ekleyeceğiz” diye konuştu.
Yapacakları benzer çalışmalarla,
Türkiye’yi yurt dışındaki akademisyenleri için bir cazibe merkezi haline
dönüştüreceklerini dile getiren Ergün, sadece Türkler için değil, yabancı
akademisyenler için de Türkiye’yi bir cazibe merkezine dönüştürmeleri
gerektiğini bildirdi. Ergün, bugün Türkiye’nin, demokrasi kültürüyle, sosyal
devlet ilkeleriyle, güçlü reel sektörüyle, bölgesindeki birçok ülke için ilham
kaynağı olduğuna işaret ederek, “Aynı Türkiye, bilim ve teknoloji ortamıyla da
bölgemizde ve hatta tüm dünyada başı çekebilecek bir potansiyele sahiptir”
dedi.
Altunbaşak:
Türkiye’de 300 Bin Araştırmacı Olmalı
Türkiye ve TÜBİTAK’ın büyük bir atılım
içerisinde olduğunu ifade eden TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Yücel Altunbaşak ise,
“1992 senesinde ABD’ye gittim ve yaklaşık 20 yıl ABD’de kaldım. 20 yıldır ABD
aşağı yukarı aynı kaldı. Hayat aynı hayattı. Bu süre zarfında Türkiye, en az
bir-iki, belki de üç gömlek değiştirdi. Bu sadece bir alanda değil pek çok
alanda kendini gösterdi. Bunlardan birisi de bilim ve teknoloji alanıdır” dedi.
Ar-Ge’ye ayrılan kaynakların artış
hızında Türkiye’nin dünyada ikinci sırada olduğunu anlatan Altunbaşak, şunları
aktardı: “Belki en yüksek noktada değiliz ama artış hızında dünyada ikinciliğe
oturduk. Geçenlerde Boston’daki teknoloji konferansında konuştum; “Türkiye
artık yüzdelerle değil katlarla uğraşıyor’ demiştim. Türkiye gelişme evresinde
tam bu noktada bulunuyor. Ar-Ge kaynaklarının payına bakıldığında gayrisafi
milli hasılanın yüzde 0,48’inden yüzde 0,84’üne çıktı. Aşağı yukarı 2 katına
yakın bir artış oldu. Türkiye’de geliştirmesi gereken pek çok alan var. Makale
sayılarımızda bir artış var ama atıf sayılarımız istediğimiz noktada değil.
Makalelerimizin patente dönüşme oranında daha katedilmesi gereken yerler var.
Araştırmacı sayımız son 10 sene 20 binden 64 bine çıktı. Türkiye gibi bir
ülkenin 250-300 bin araştırmacıya ihtiyacı var. Çok hızlı koştuk, ciddi bir
değişim var ama aynı atağı önümüzdeki 10 sene içinde devam ettirmemiz
gerekiyor.”
“Bilgi
birikiminizi Türkiye’ye transfer etmeniz gerekiyor”
İhtiyaç ve sonuç odaklı bilim
politikalarının arzu edilen noktada olmadığını ifade eden Altunbaşak, ’’Çetin
bir yarışın içindeyiz. Ya birinci ligdeki ülke sınıfına geçeceğiz ya da ikinci
ligde kalmaya mahkum olacağız. Türkiye’nin şu anda siz bilim insanlarına çok
ihtiyacı var. Hepiniz değişik kültürlerden besleniyorsunuz. Bu bilgi birikimini
Türkiye’ye transfer etmeniz gerekiyor, başka şansınız yok’’ diye konuştu.
Çin’in 1990’lı yılların sonlarında bilim ve teknoloji alanında ciddi bir atak
yaptığını hatırlatan Altunbaşak, “Artık yüksek katma değerli ürünler işin içine
girmeye başladı. Çin’deki bu değişimi, ABD, Avrupa ve Avustralya’da master
yapıp sonra Çin’e geri dönen araştırmacılara bağlıyorlar. Bilimsel olarak ne
kadar doğru bilemem ama benim düşüncem bunda doğruluk payı var” ifadesini
kullandı.
Kurultayın temel amacının düşünceleri
somut programlara dönüştürmek olduğunu dile getiren Altunbaşak, şunları
söyledi: “Yurt dışındaki ve içindeki Ar-Ge aktörlerimiz arasında köprü kurmamız
gerekiyor. Köprünün bir ayağı Türkiye olacak, Ar-Ge merkezleri olacak. Diğer
ayağı yurt dışındaki bilim insanlarımız, oradaki üniversitelerimiz olacak. Bu
köprü çok işlek bir köprü olmalı. Organik bir ilişki tesis etmek zorundayız.
Yurt dışındaki var olan teknolojiyi burada transfer etmek zorundayız. Biz işin
kolayına kaçmak istemiyoruz. Cumhurbaşkanımız bir yasa tasarısını onayladı. Bu
yasaya, Türkiye’nin bilim elçileri konsepti konuldu. Hepinizi Türkiye’nin bilim
elçileri olarak görmek istiyorum. Türkiye için enerji alanı çok ciddi bir alan
cari açığımızın çok önemli bir kısmını enerji oluşturuyor. Mesela, rüzgar
santralini, hidroelektrik santral türbinini Türkiye’de yapabiliriz.”
Kurultayda açılış konuşmalarının
ardından gerçekleştirilen birinci oturumda TÜBİTAK Uluslararası
İşbirliklerinden Sorumlu Başkan Danışmanı Prof. Dr. Yunus Çengel, TASSA Başkanı
Prof. Dr. Haluk Ünal, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Prof. Dr.
Davut Kavranoğlu birer konuşma yaptı.
Kurultayda “Girişimci, Rekabetçi ve
Teknolojiye Dayalı Zihinsel Dönüşüm”, “Bilgi Temelli Ekonomiye Geçiş”, “Bir
Cazibe Merkezi Olarak Türkiye”, “Bilim İnsanları ve Araştırma Kurumları ile
Kalıcı Uluslararası İşbirlikleri” ve “Açık Forum” başlıklarında 5 panel
düzenlendi.
Kaynak:Tubitak
Kaynak:Tubitak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
iyi ve güzel...