Her halde en zor ulaşılan bilgi
gerçektir. Gerçeği saklamak adına o kadar ustaca yalanlar söyleniyor ki zamanla
gerçeğe bile kimse itibar etmemeye başlıyor. Gerçek öyle korkulan bir şey ki
yalana insan kendinden başlıyor; İlk kendini kandırıyor, sonra aile, çevre,
toplum derken yalan kurumsal bir hüviyete bürünüyor. Büyük, küçük özel, resmi
kurum demeden her yerde yalan gerçeğin önüne bir set olarak çekiliyor.
Özellikle herkesin her şeyi bilip te bilmediği durumlarda tam bir ahlaki çöküş
yaşanıyor. Kananda, kandıran da bu duruma bilerek düşüyor. Amaç hep aynı
gerçekten kaçış.
Bu kaçış mutsuzlukları, çözümsüzlükleri,
çatışmaları beraberinde getirerek sorunları yıllarca sürecek karmaşık birer
çileye dönüştürüyor. Anlamsız kavgalar, anlamsız çekişmeler, anlamsız savaşlar
her alanda ilişkileri bitirerek, bireyleri, kurumları, milletleri birbirine
düşman ediyor.
Hayattaki başarısızlıklarımızı
başkalarına, kurumlara hiç olmadıysa kadere bağlayarak, kendi payımızı
görmezden geliyoruz. Küçük çıkarlarımız, beklentilerimiz veya hatır gönül adına
bizlere söylenen yalanlara göz yumarak karşımızdakilerin yıkımına,
başarısızlıklarına, çatışmalarına çanak tutuyoruz.
Bu davranış biçimi ile kişisel yaşamlar,
sportif kurumlar, siyasal yapılar, devletler v.d yaptıkları yanlışları,
yapmadıkları yükümlülüklerinin olumsuzluklarını, başarısızlıklarını kendileri
dışında her yerde ararken, muhatapları destekçileri, eşi, dostu her ne varsa el
birliği ile bu çıkmaza yol alırlar.
Bundandır ki yaşadığımız hayattan
mutsuzluğumuz, eşler arasındaki uyumsuzluk, ailelerin kopukluğu, takımlarımızın
şike mi yaptı yoksa teşvik mi sorgusu, açlıktan ölen binlerce insan, savaşlarla
boğuşan toplumlar, çözümsüz uluslar arası sorunlar, depremler, seller,
sıcaklar, krizler, borç batakları, yolsuzluk çukurları her biri gerçeklerden
kaçıldığının sanıldığı utançlarımız. Yüzümüze çarpan yalanlarımızın
yansımaları. Yüz yıllardır değişmeyen insanlığın zayıf tarafı.
Gerçeklerden kaçanlar utançlarını
yalanlar ile kamufle ederek başarısızlıklarına, hatalarına kılıflar uydururlar.
Ama gerçek karşısında hiç bir kılıf utancın ışığını zamanın derinliklerinde
söndüremiyor. Gerçeğin kendisi olmasa bile mutlaka sureti bir şekilde yansıyor
zamanın sonsuzluğundan günümüze. Doğal bir felaket, toplumsal bir karmaşa, bir
itiraf, bir pişmanlık, bir intikam, bir kaza, ya da başka bir yalan çıkarıyor
gerçekleri gün ışığına sonunda.
Hepimiz büyümüyor muyuz “Kral Çıplak”
masalı ile. Kral hiç giyinmiyor ki ömrü boyunca. Sadece maskeler çoğalıyor
büyüdükçe. Ve utanıyor insan “Çıplak” görünce.
iyiturks
gerçekden öte hakikat,yalanın gerçekliği vardır ama yalanın hakikati yoktur üstadım
YanıtlaSilHer yalan bir hakikatı gizlemek için üretilir. Yalanın varlığı bir hakikata bağlıdır.
YanıtlaSil