Geçtiğimiz haftalarda iş hayatında mutlu hissedebilmek üzerine konuşmuş;
birçoğumuzun, işi, tamamen zevkten yoksun bir zorunluluk olarak gördüğünü ve
başta Türkiye gibi hiyerarşik yapılanmaların ağırlıklı olduğu toplumlarda ve
özellikle potansiyelin büyük kısmının kullanılamayacağı kadar kolay ve sıradan
yahut çok stres yaratıcı ve enerji tüketici işlerde, çok kişinin kendini mutsuz
hissettiğini; oysa belli koşullar sağlandığında, çalışırken mutlu
hissedebilmenin mümkün olduğunu söylemiştik.
Neden bahsettiğimizi kısaca hatırlatalım: Pozitif psikoloji ekolünün
öncülerinden Mihaly Csikszentmihalyi, Maslow'un "ihtiyaçlar
hiyerarşisi" kuramına referansla, kişinin kendini gerçekleştirme
ihtiyacına işaret ediyor ve bu ihtiyacın karşılanabilmesi için
farklılaşma/ayrışma ve bütünleşme/birleşme olmak üzere iki kişilerarası
mekanizmaya gereksinim duyulduğunu belirtiyor. Bu iki mekanizmanın her ikisi de
kullanıldığı, yani kişi hem bireyselliğinin (farklılaşma/ ayrışma) hem de toplumun
bir üyesi olduğunun (bütünleşme/birleşme) bilinciyle hareket ettiği zaman,
Csikszentmihalyi'nin "akış" olarak adlandırdığı zihinsel durum
deneyimleniyor. "Akış", kişinin o anda yaşadığı sürece tamamen
kendini kaptırması ve düşünce ile eylemin ve kişi ile çevrenin birliği ve yoğun
etkileşimi gibi unsurlarla karakterize; keyfin, kendiliğindenliğin ve odağın
bir arada var olduğu bir deneyim.
Csikszentmihalyi, ırk, yaş, cinsiyet, eğitim seviyesi, ve hatta yapılan
iş fark etmeksizin, "akış"ın mutluluğun başlıca özelliği olduğunu ve
"akış" deneyimlendiği sürece iş de dahil olmak üzere herhangi bir
alanda mutluğa erişilebileceğini vurguluyor.
Bir önceki yazımızda, sonuçtan
ziyade sürece odaklanmak, zamanında ve tercihen işin kendisinden geribildirim
alabilmek, kişisel kapasite ve işin zorluk düzeyinin dengede olması gibi
"akış" deneyiminin çeşitli özelliklerinden söz etmiştik. Kaldığımız
yerden devam ediyoruz. Yoğun konsantrasyon Gündelik hayatta etrafımız sayısız
uyaranla çevrili ve duyularımız sürekli uyarılıyor; dikkatimizi belli bir
alanda tutmak çok güç.
Csikszentmihalyi'ye göre, bu, benliğimizin bütünlüğünü deneyimlememize
engel oluyor ve bu kronik karmaşada, bütünlüğü deneyimlemeye özlem duyuyoruz.
Yaptığımız iş/faaliyet, dış uyaranları en aza indirgememize olanak verdiğinde
kendimizle buluşmak için bir fırsat yakalayabiliyoruz. Başka bir deyişle, yoğun
odaklanabildiğimiz, düşünce ve eylemin bir olduğu, tüm zorluklarına rağmen bir
noktadan sonra spontan olabildiğimiz iş/faaliyetler "akış" deneyimine
olanak sağlıyor.
Bu, kendimizi zorlayarak ulaştığımız değil; aksine, kendimizi içerisinde
bulduğumuz, neredeyse çabasız gelişen bir süreç. "Şimdi ve burada"
olmak Çoğumuz, zamanımızın önemli bir kısmını, geçmişi ya da geleceği düşünerek
geçiriyoruz. İnsan zihni, özellikle başka bir şeyle meşgul olmadığı zamanlarda,
karşılaşılan tehditler, bitmemiş meseleler, tatmin edilmemiş arzular ve benzeri
arasında mekik dokumaya çok müsait. Yani gündelik hayatta zihnimiz pek çok
olumsuzlukla meşgul oluyor ve bir işe/faaliyete odaklanmadığımız takdirde
giderek daha depresif hale gelebiliyoruz. "Akış", tamamen içinde
bulunulan anda olunabildiğinde, yani kişi "şimdi ve burada"ya
odaklanabildiğinde gerçekleşiyor. Yapılan iş/faaliyet tüm dikkati gerektirdiğinden,
kaygılar, sorunlar ve zihnimizi işgal eden diğer meseleler dışarıda kalıyor,
bilincimizde yer bulamıyor. Bu, başka bir dünyada olmak gibi geliyor. Yaşama
dair sıkıntılar yok olmuyor; ancak kişi geçici de olsa sıkıntılardan uzak bir
alanda, üretken olabilme fırsatını buluyor.
Csikszentmihalyi'nin dikkat
çektiği gibi, "akış", bazı olumsuz "kaçış mekanizmaları"nın
aksine, kişiyi ileriye götüren, gelişmesine katkıda bulunan bir deneyim.
Kişinin yapabileceğinin en iyisi Csikszentmihalyi'ye göre, mevcut veya
karşılaşılması muhtemel zorlukların farkında olup ciddiye aldığımızda ve uygun
becerileri geliştirmek üzere çabaladığımızda, herhangi bir durumla baş edebilme
ihtimalimiz çok yüksek. "Akış"ta mesele tam bir kontrol sahibi olmak
değil, hazırlıklı olmak ve yapabileceğimizin en iyisini yapmak. Başka bir
deyişle, "akış" deneyimi, kişinin her zaman, arzu ettiğini yapma
gücüne sahip olmasıyla değil, arzu ettiklerini gerçekleştirebilme olasılığına
sahip olmasıyla ilgili. Zaman algısında değişim Zaman hepimizin kişisel olarak
deneyimlediği bir olgu; içinde bulunulan ana göre, bazen hızlanmış, bazen
yavaşlamış, bazen ise daha durağan deneyimlenebiliyor. "Akış"ta da
zaman algısı, yapılan işe/faaliyete göre değişkenlik gösterebiliyor;
Csikszentmihalyi'ye göre, zaman algısındaki değişimler, "akış"
deneyiminin çok tipik bir özelliği.
Bazı durumlarda, zaman adeta uçup gidiyor gibi algılanıyor, bazı
durumlarda ise iyice yayılabiliyor. Daha çok odaklandığımızda, zaman
yavaşlıyor. Zor bir şeyi kolaylıkla yaptığımız anlarda ise, zaman çabucak geçiyor.
Bir bakıma, o anki ihtiyacımıza göre öznel zaman algımız adapte oluyor.
Hepsinden önemlisi, "akış"ı sağlayan uğraşların içsel olarak
ödüllendirici olması; kişinin edindiği başlıca kazanç, uğraşın kendisini
deneyimlemesi. Csikszentmihalyi'nin vurguladığı gibi, öncelikle para için,
statü için, başkalarının onayını almak için yapılan bir işte, "akış"
deneyimlemeyi beklememek gerekiyor.
Tabii ki adil olan, yaptığımız işin karşılığı olarak hak ettiğimiz dışsal
ödülleri almamız, ama mutlu olmamız için bunlar tek başına kafi değil. İmkan
olduğu sürece, "aktığımız" işi seçmek, çalışırken mutlu olabilmemiz
için en garantisi. Kaynak: Csikszentmihalyi, M. (2003). Good Business. ABD:
Penguin Books.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
iyi ve güzel...