Kafkasların giriş kapısı Artvin, özgün havası, insanı, doğası ve temposuyla Anadolu’nun özgün bir rengi, Doğu Karadeniz’in ise en uzak ve sürprizli köşesi.
Artvin gezisine Hopa’dan başlıyoruz. Karadeniz sahilindeki ilçe, Gürcistan sınırına 18 kilometre uzaklıkta. Artvin’de konaklayarak günübirlik gezilerle Gürcistan’ın Acara Bölgesi içerisinde kalan bu şehri de gezmek mümkün. Hopa’nın kapı komşusu Arhavi ise kültürel zenginlikleriyle tanınıyor. Ahşap oyma ustalarıyla ünlü ilçede en sevilen uğraşılardan biri de atmacacılık. Ağustos ayı sonunda, çay hasadı bittiğinde dağlara çıkan Arhavili avcılar, özel ağlar ile yakaladıkları atmacaları besleyip eğitiyor.
Hopa'dan Livane'ye
Hopa'dan Livane'ye
Hopa sahilinden yaklaşık iki saatlik yolculukla, Kaçkar Dağları’nın keskin vadileri arasında kıvrılarak Artvin’e varıyoruz. Derin bir vadi çanağının içine kurulan kentte bizi ilk selamlayan sarp bir kaya kütlesinin üzerinde yükselen bin yıllık Livane (Artvin) Kalesi oluyor.
İlk bakışta küçük bir taşra kasabasını anımsatan Artvin şehir merkezi, birbirine paralel iki ana caddenin çevresine yayılmış betonarme binalardan oluşuyor. Gecenin ilerleyen saatlerinde bile canlılığını yitirmeyen kentin en hareketli yeri inönü Caddesi. Karşılıklı dükkânların sıralandığı caddenin ucundaki küçük meydanda boğa heykelleri dikkat çekiyor. Artvin şehir merkezini gezmek için birkaç saatlik yürüyüş bile yeterli.
Artvin’e bakan yeşil tepeler üzerinde bulunan dağ evi şeklindeki turistik tesislerde yerel türküler dinlemek apayrı bir keyif. Kentin mütevazı çarşısı ise şaşırtıcı ölçüde zengin. El yapımı boğa heykelleri ve çeşitli ağaç işlerinin satıldığı dükkânlar dışında, şarküterilerden yörenin meşhur kestane ve çiçek balı, köy peynirleri, dut pestili, çam sakızı, salata yapımında kullanılan çeşitli kır otları ve sadece Çoruh Vadisi’nin belli bölgelerinde yetişen butko zeytini alınabilir.
Paylaşılamayan Kent
İlk bakışta küçük bir taşra kasabasını anımsatan Artvin şehir merkezi, birbirine paralel iki ana caddenin çevresine yayılmış betonarme binalardan oluşuyor. Gecenin ilerleyen saatlerinde bile canlılığını yitirmeyen kentin en hareketli yeri inönü Caddesi. Karşılıklı dükkânların sıralandığı caddenin ucundaki küçük meydanda boğa heykelleri dikkat çekiyor. Artvin şehir merkezini gezmek için birkaç saatlik yürüyüş bile yeterli.
Artvin’e bakan yeşil tepeler üzerinde bulunan dağ evi şeklindeki turistik tesislerde yerel türküler dinlemek apayrı bir keyif. Kentin mütevazı çarşısı ise şaşırtıcı ölçüde zengin. El yapımı boğa heykelleri ve çeşitli ağaç işlerinin satıldığı dükkânlar dışında, şarküterilerden yörenin meşhur kestane ve çiçek balı, köy peynirleri, dut pestili, çam sakızı, salata yapımında kullanılan çeşitli kır otları ve sadece Çoruh Vadisi’nin belli bölgelerinde yetişen butko zeytini alınabilir.
Paylaşılamayan Kent
Artvin sınırları içerisinde bulunan madeni savaş aletlerinden yola çıkılarak kent tarihinin M.Ö. 4 binli yıllara dek uzandığı biliniyor. Kentin dağlık coğrafyasına dağılmış görkemli kaleler ve manastırların çoğu 9 ve 10. yüzyıllardan kalma. Orta Çağ’da Pontus Krallığı’nın yönetimine giren kent, Fatih Sultan Mehmet’in fethiyle Osmanlılara katılmış. 300 yıl kadar Osmanlı egemenliğinde kalan kent, 1878’de yapılan Osmanlı - Rus Savaşı sonunda Çarlık Rusya’sına geçmiş. Sonraki yıllarda Batum ile birlikte Osmanlı ve Rusya arasında birkaç kez daha el değiştiren kentin kaderi, Sevr Antlaşması uyarınca halk oylamasına bağlanmış. Yapılan referandum sonucunda Artvin Türkiye’ye, Batum ise Rusya’ya dâhil olmuş.
Yüzyıllarca Osmanlı’nın sınır kasabalarından biri olan Artvin, 1924 yılında Meclis kararı ile il yapılmış. Engebeli arazi yapısından dolayı dağınık bir yerleşime sahip olan kenti toparlayabilmek amacıyla bugünkü şehir merkezi kurulmuş. Günümüzde, Adliye Sarayı başta olmak üzere şehir merkezindeki en eski yapılar 1930’lu yıllardan kalma. Farklı kültürlerin yüzyıllardır dostluk içinde yaşadığı Artvin, suç oranlarının düşüklüğü ile de örnek bir kent kabul ediliyor.
Keşfedilmamiş Rotalar
Her yaz bir festivaller kentine dönüşen Artvin’de, şehir merkezine yaklaşık 10 kilometre uzaklıktaki Kafkasör Yaylası boğa güreşleriyle ünlü. Çam, köknar ve ladin ağaçlarıyla çevrili geniş bir alana yayılan yayla; dik yamaçları, el değmemiş ormanları ve uçurumların kenarında ilerleyen adrenalin düzeyi yüksek dağ yollarıyla, off-road tutkunları için bulunmaz parkurlar saklıyor.
Yaylanın yanı başındaki Hatila Vadisi, Artvin sınırları içerisindeki en büyük milli parkın ev sahibi. Çoruh Nehri’nin kollarından biri olan Berta Çayı’nı izleyerek 3 bin 400 metrelik Karçal Dağları’na tırmanıyoruz. Ardanuç’un doğusu ?avşat’a, batısı Yusufeli’ne uzanıyor. Ardanuç çıkışından sola, Pırnallı Köyü’ne ayrılan yol, 10. yüzyıl tarihli bir Ermeni kilisesi olan Porta Manastırı’na çıkıyor. Kestane kütüklerinden yapılmış iki ya da üç katlı, çepeçevre teraslı, saçak ve pervazları oyma ahşap ile süslü 100 - 150 yıllık köy evlerinin birbirinden güzel örneklerinin sıralandığı Köprüyaka - Ciritdüzü - Veliköy rotası müthiş. Cevizli Köyü’ndeki anıtsal kilisenin apsis bölümü hâlâ ayakta.
Yolun Veliköy’den sonraki bölümü, abartısız yeşil bir cennet. Çam, köknar ve kestane ağaçlarıyla örtülmüş derin vadiler, uçsuz bucaksız stepler, beton yüzü görmemiş dağ köyleri ve Alp Dağları’nı anımsatan bozulmamış kır yaşamı... Daha kuzeydeki Karçal Dağları’nın etekleri, dünya mirası koruma sahası olarak kabul edilen doğal yaşlı korular ve yarı tropikal yağmur ormanlarıyla kaplı. Kuzeydoğudaki Muratlı ve Camili (Macahel) köyleri Gürcistan sınırına kurulmuş. Köylerde Gürcüce yaygın olarak kullanılıyor.
Artvin’deki üç milli parkın ikisi şavşat’ın yüksek vadilerinde gizli. Sahara ve Karagöl Milli Parkları; endemik bitki ve ağaç türleri, yaban hayatı ve dağ gölleriyle ender bulunan bir ekosistem olmasının yanında, günlerce yürümekle bitirilemeyecek yürüyüş parkurlarına sahip. Karagöl Milli Parkı’na adını veren Karagöl ise Abant Gölü’nün turizme açılmamış hali gibi...
Issız Katedraller
Artvin kır mimarisinin başyapıtları olarak nitelenen 9. yüzyıldan kalma Gürcü kiliseleri, klasik Avrupa mimari geleneğini bile etkileyen eşsiz bir üsluba sahip. Yusufeli’ne 7 kilometre uzaklıktaki Tekkale Köyü’nden sonra 12 kilometrelik stabilize bir yolla ulaşılan Dörtkilise, meyve ağaçlarının içinde gizlenmiş neredeyse katedral büyüklüğünde zarif bir bina. Yanı başındaki küçük kilise ve medrese binalarıyla birlikte dini bir kompleks oluşturan yapı, 10. yüzyıla tarihleniyor. Tekkale Köyü girişinde, sivri bir tepenin üzerinde yükselen esrarengiz Orta Çağ kalesinden başlayıp ortasından dere akan yemyeşil bir vadiden geçerek Dörtkilise’ye uzanan 12 kilometrelik yol güzel bir yürüyüş rotası.
Yusufeli’ne 36 kilometre uzaklıkta bir orman köyü olan Barhal’da (Altıparmak), Dörtkilise ile aynı tarihlerde inşa edilmiş benzeri mimariye sahip bir kilise daha bulunuyor. Yusufeli - Olur yolunun 23. kilometresinden sağa ayrılan 10 kilometrelik dik yokuş, işhan Kilisesi’nin bulunduğu köye çıkıyor. Çölü andıran tozlu kıraç topraklar ve göz alabildiğince kayalıklarla kaplı yüzlerce metre derinliğindeki vahşi Olur Vadisi, işhan Köyü’nde yerini meyve ağaçlarıyla çevrili yeşil bir vahaya bırakıyor. Bin yıllık işhan Kilisesi de bir o kadar şaşırtıcı. Gürcü taş işçiliğinin en güzel örneklerinden birini sergileyen kilisenin sivri çatılı oval kubbesi tam 32 metre yüksekliğinde. Duvar ve tavan fresklerinin bir bölümü sapasağlam. Hava kararmadan Artvin’e dönüyoruz. Artvinliler, masallarda anlatılan Kafdağı’ndaki Zümrüdüanka kuşuna benzetir memleketlerini. Haklılar, Hakkâri ile birlikte Türkiye’nin en uzak ucu Artvin. Uzak ve sarp. Ama çekici. Çekiciliği, ulaşılması zor oluşunda belki de...
Skylife Kasım 2010
Yaylanın yanı başındaki Hatila Vadisi, Artvin sınırları içerisindeki en büyük milli parkın ev sahibi. Çoruh Nehri’nin kollarından biri olan Berta Çayı’nı izleyerek 3 bin 400 metrelik Karçal Dağları’na tırmanıyoruz. Ardanuç’un doğusu ?avşat’a, batısı Yusufeli’ne uzanıyor. Ardanuç çıkışından sola, Pırnallı Köyü’ne ayrılan yol, 10. yüzyıl tarihli bir Ermeni kilisesi olan Porta Manastırı’na çıkıyor. Kestane kütüklerinden yapılmış iki ya da üç katlı, çepeçevre teraslı, saçak ve pervazları oyma ahşap ile süslü 100 - 150 yıllık köy evlerinin birbirinden güzel örneklerinin sıralandığı Köprüyaka - Ciritdüzü - Veliköy rotası müthiş. Cevizli Köyü’ndeki anıtsal kilisenin apsis bölümü hâlâ ayakta.
Yolun Veliköy’den sonraki bölümü, abartısız yeşil bir cennet. Çam, köknar ve kestane ağaçlarıyla örtülmüş derin vadiler, uçsuz bucaksız stepler, beton yüzü görmemiş dağ köyleri ve Alp Dağları’nı anımsatan bozulmamış kır yaşamı... Daha kuzeydeki Karçal Dağları’nın etekleri, dünya mirası koruma sahası olarak kabul edilen doğal yaşlı korular ve yarı tropikal yağmur ormanlarıyla kaplı. Kuzeydoğudaki Muratlı ve Camili (Macahel) köyleri Gürcistan sınırına kurulmuş. Köylerde Gürcüce yaygın olarak kullanılıyor.
Artvin’deki üç milli parkın ikisi şavşat’ın yüksek vadilerinde gizli. Sahara ve Karagöl Milli Parkları; endemik bitki ve ağaç türleri, yaban hayatı ve dağ gölleriyle ender bulunan bir ekosistem olmasının yanında, günlerce yürümekle bitirilemeyecek yürüyüş parkurlarına sahip. Karagöl Milli Parkı’na adını veren Karagöl ise Abant Gölü’nün turizme açılmamış hali gibi...
Issız Katedraller
Artvin kır mimarisinin başyapıtları olarak nitelenen 9. yüzyıldan kalma Gürcü kiliseleri, klasik Avrupa mimari geleneğini bile etkileyen eşsiz bir üsluba sahip. Yusufeli’ne 7 kilometre uzaklıktaki Tekkale Köyü’nden sonra 12 kilometrelik stabilize bir yolla ulaşılan Dörtkilise, meyve ağaçlarının içinde gizlenmiş neredeyse katedral büyüklüğünde zarif bir bina. Yanı başındaki küçük kilise ve medrese binalarıyla birlikte dini bir kompleks oluşturan yapı, 10. yüzyıla tarihleniyor. Tekkale Köyü girişinde, sivri bir tepenin üzerinde yükselen esrarengiz Orta Çağ kalesinden başlayıp ortasından dere akan yemyeşil bir vadiden geçerek Dörtkilise’ye uzanan 12 kilometrelik yol güzel bir yürüyüş rotası.
Yusufeli’ne 36 kilometre uzaklıkta bir orman köyü olan Barhal’da (Altıparmak), Dörtkilise ile aynı tarihlerde inşa edilmiş benzeri mimariye sahip bir kilise daha bulunuyor. Yusufeli - Olur yolunun 23. kilometresinden sağa ayrılan 10 kilometrelik dik yokuş, işhan Kilisesi’nin bulunduğu köye çıkıyor. Çölü andıran tozlu kıraç topraklar ve göz alabildiğince kayalıklarla kaplı yüzlerce metre derinliğindeki vahşi Olur Vadisi, işhan Köyü’nde yerini meyve ağaçlarıyla çevrili yeşil bir vahaya bırakıyor. Bin yıllık işhan Kilisesi de bir o kadar şaşırtıcı. Gürcü taş işçiliğinin en güzel örneklerinden birini sergileyen kilisenin sivri çatılı oval kubbesi tam 32 metre yüksekliğinde. Duvar ve tavan fresklerinin bir bölümü sapasağlam. Hava kararmadan Artvin’e dönüyoruz. Artvinliler, masallarda anlatılan Kafdağı’ndaki Zümrüdüanka kuşuna benzetir memleketlerini. Haklılar, Hakkâri ile birlikte Türkiye’nin en uzak ucu Artvin. Uzak ve sarp. Ama çekici. Çekiciliği, ulaşılması zor oluşunda belki de...
Skylife Kasım 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
iyi ve güzel...