Dünya Çizeri Kutlukhan Perker


Çalışmaları, The New York Times’ın 15 bin karikatürü ve illüstrasyonu arasında, ilk 40’a girdi. Newsweek’e göre, Türkiye’nin geleceğini etkileyecek isimlerden. Washington Post ve Wall Street Journal, onun iş yerleri. Avni dergisinden, Radikal gazetesine; ardından da hayallerinin peşinden New York’a geçip, durmadan üretti. Namı, yerel sınırları çoktan aştı. Peki, çizer Kutlukhan Perker’in başarısının sırrı ne? Amerika’da işler nasıl gidiyor? Ne yiyor, ne içiyor, ne çiziyor?

Kutlukhan Perker bir sanatçı mı? Kesinlikle, evet. Sanattan bahsederken, çizerleri nedense konuşmayız pek. Oysa, bir yazar gibi kurguladığı öyküleri resimlemek, yazılması sayfalar sürecek hikâyeyi bir karede çizmek, ciddi bir yaratıcılık ve duyarlılık gerektirir. İngilizce biraz hakkını vermiş ve ona ‘comic book artist’ denmiş; Türkçe’de ise ‘çizgi roman sanatçısı’ diye bir kavram yok; o, çizgi romancı. Olsun, bu da güzel. Peki, hem Türkiye’de, hem ABD’de çizim yapmak ve evrensel bir dile hükmetmek nasıl bir duygu? Ülkesinde yakaladığı başarıyla yetinmeyip, New York’a yerleşmeye karar verme cesaretini göstererek, orada yalnızca kendi üretimiyle ayakta kalmak! Ayakta kalmak, sanki mesele bile değil onun için. Saygın gazeteler, yedinci kitabı ve dergiler yolunu gözlüyor. Bildiğini okuyan bir isim var karşınızda, olumsuzluklara takılmıyor. “Keşke Paris’te, New York’ta doğmuş olsaydım” demiyor. Oralara gidiyor, çiziyor ve başarıyor. Bu kadar basit.

Sizi ve stilinizi bu kadar aranır kılan ne?
Çalışmalarımda herhangi bir stile bağlı kalmamaya özen gösteriyorum. Bunu yapabilecek çizgi çeşitliliğine de sahibim. İllüstrasyonlarımı farklı bir teknik ile yapıyorum. Amerika’da bugüne dek, albüm olarak adlandırdığımız, altı çizgi kitabım yayımlandı, yedincisi de yolda. Yayınlanan altı albümümden biri ‘Cairo’, dördü ‘Air’, biri de kendi yazıp çizdiğim ‘Insomnia Cafe’. Bu üç başlık için de farklı tarzlar denedim. Ama ilgim genel olarak, daha psikolojik ve karanlık bir atmosferde yoğunlaşıyor.

İçerik olarak neleri kullanıyor, nelerden etkileniyorsunuz?
İllüstrasyonlarda farklı, çizgi romanlarda farklı içerik ya da yönlenmeler oluyor. Kendi yazıp çizdiğim öykülerde de, başkalarının yazdığı öyküleri çizdiğimden daha farklı bir yaklaşıma sahip oluyorum. Herkes gibi ben de politikadan kaçıyorum, ama politikaya yakalanıyorum.

Dünyanın en prestijli yayınlarına kadar uzanan bu yol nasıl başladı?
Gırgır dergisi Avni adıyla yayın hayatına başladıktan bir yıl sonra, 1990 yılında Avni ve Dıgıl dergilerine çizgi öyküler ve karikatürler çizerek, profesyonel çizer olarak çalışmaya başladım. İllüstrasyona başlamam ise 1996 yılında Radikal gazetesinin çıkışıyla başladı. Özellikle politik illüstrasyona karşı büyük bir ilgim vardı; ancak mizah dergileri istediğim tarzda illüstrasyonlar yapmak için uygun değildi. Radikal gazetesi bu anlamda benim için uygun bir mecra oldu.

Türkiye’de ne kadar süre, nerelerde çalıştınız?
1990’dan 2001’in sonuna kadar Avni, Dıgıl, Leman, Hıbır gibi mizah dergilerinde ve Radikal, Milliyet, Yeni Binyıl ve Sabah gazetelerinde çizdim. Ayrıca Aktüel, Esquire, Cosmopolitan gibi birçok dergiye de illüstrasyon ve çizgi öyküler hazırladım. 1 Numara (Sabah) yayıncılıktan çıkarttığımız Pilot (1997) isimli çocuk çizgi roman dergisi ve Rock Kazanı (1992-1995) isimli müzik dergilerinin Özgür Yici ile birlikte kuruculuğunu ve yayın yönetmenliğini yaptım. ABD’ye yerleştikten sonra da Türk yayınlarına çizmeye devam ettim. 2003-2006 yılları arasında Vatan gazetesine ve gazetenin yayınladığı haftalık ve aylık birçok dergiye de çizgilerimle katkıda bulundum.

New York’a gitmeye nasıl karar verdiniz?
Amacım uluslararası klasmanda bir çizer olabilmekti ve bunun tek yolu da yabancı kaynaklı büyük yayınlara çizmekten geçiyordu. Bu düşünceyle ABD’ye gitmeye karar verdim. 2001 yılında eşim Aslı E. Perker’le ABD’ye yerleştik. Çocukluğumdan beri çalışabilmeyi hayal ettiğim tüm yayınlara çizmeye başladım. Bir gün belli bir yaşa gelip de bazı Türk futbolcuların yaptığı gibi “Ah ben ne yetenekliydim, ABD ya da Fransa’da doğsam neler yapardım, Türk olduğum için hiçbir şey yapamadım” dememek için portfolyomu koltuğumun altına alıp, yola koyuldum.

New York’un en iyi gazeteleri için çalışıyorsunuz. Bu süreç nasıl gelişti?
The New York Times, Washington Post ve Wall Street Journal’a çiziyorum. Bunu yapabilmek için ekstra bir şey yapmanıza ya da birilerini tanımanıza gerek yok. ABD’de işinizi iyi yapıyorsanız ve yaptığınızı biliyorsanız size tüm kapılar açılır. The New York Times’a portfoloyomu gösterip çizmeye başladım. Ardından, Wall Street

Journal ve Washington Post, işlerimi görüp benimle iletişime geçti. Çalıştığım editörlerin çoğunun yüzünü bile görmedim. İnsanların zannettiği gibi, burada müthiş bir çevre sahibi olmanıza gerek yok. Ya da tam tersi; kimi tanırsanız tanıyın, kimin çocuğu olursanız olun, yaptığınız iş iyi değilse, size kimse iş vermez. Çünkü ABD’de her iş, adalet sahibi yöneticiler tarafından, liyakat sahibi kişilere verilir.

Ortak çalışma yaptığınız farklı isimler var. Beraberlik süreci nasıl oluştu?
Willow Wilson’la ‘Cairo’ ve ‘Air’ serilerinde birlikte çalıştık. Çalışmaya başlamadan önce tanışmıyorduk. Bizi editörler bir araya getirdi.

Elif Şafak’la nasıl bir araya geldiniz? Var olan metinler için illüstrasyon çizmenin, kendi üretiminizden farkı var mı?
Fatih Altaylı’nın fikriydi. Bana Elif’in HaberTürk’te yazmaya başlayacağını, onunla birlikte çalışmak isteyip istemediğimi sordu. Ben de sevinerek kabul ettim. Gazete makaleleri, bir yazar tarafından kaleme alınıyorsa, edebi tarafı ağır basıyor, ama tam da bir edebiyat eseri olmuyor. İçinde biraz gazetecilik refleksleri de barındırması gerekiyor. Elif, tüm bunları göz önünde bulundurarak yazıyor. Ben de yazıların anlatmadığı taraflarını öne çıkarmaya çalışıyorum. Bir gazete makalesi için illüs-trasyon yapıyorsanız yazıda var olanı değil, var olana paralel olanı tasvir etmek ya da yorumlamakla mükellefsiniz.

Amerika’daki karikatür ve çizgi roman kültürü ile Türkiye’yi karşılaştırdığınızda, nasıl farklar ortaya çıkıyor?
ABD’deki basketbol ile Türkiye’deki basketbolu kıyasladığınızda çıkan farklardan hiç farklı değil.

Amerika’da görsel olarak ifade edilmesi hassas, karikatürde tepki uyandıracak konuların varlığından söz etmek mümkün mü?
Hayır. Ne böyle kutsal bir konu, ne de yapay bir hassasiyet var. Ama bu editoryal bir kontrol olmadığı anlamına da gelmiyor. Buradaki gazete ve dergi editörleriyle çalışmaya başladığınızda, her birinin bir beyin cerrahı bilgisi ve ustalığı ile işlerine hâkim olduğunu görüyorsunuz. Türkiye’de gazetecilik, karaoke yapmak gibi. Burada gerçekten sahneye çıkıp kendi eserleriyle, enstrümanlarını iyi kullanarak canlı performans sergileyen insanlarla muhatapsınız.

Türkiye’deki mizah dergilerine, politik oluşum ya da kişilere yönelik yaptıkları göndermeler nedeniyle dava açılması konusunda ne düşünüyorsunuz?
Üzülüyorum.

Dünyada da Hz. Muhammed karikatürleri, kriz yarattı. Karikatür, toplumsal hassasiyetlerle ilişki kurunca neden bu kadar tepki alıyor sizce?
Hz. Muhammed karikatürleri tepki aldı, ama tepkiler maalesef kontrolden çıktı. Batı kültüründe, Doğu’dakinden farklı olarak, her şey eleştiriye açık. Bu insanlar yaptıkları filmlerde, çizgi romanlarda ve karikatürlerde zaman zaman Hz. İsa ve Hz. Musa’yı da bizim alışık olmadığımız derecede malzeme konusu yapabiliyor. Dolayısıyla ikiyüzlülük söz konusu değil. Bu yüzden de tepki görünce şaşırıyorlar.

Tempo Dergisi Ocak 2011
MELİDA TÜZÜNOĞLUmtuzunoglu@doganburda.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

iyi ve güzel...