Bir zamanlar ödüllendirilmiş, klasikler katına çıkarılmış kitapların büyük bir kısmının adları şimdilerde unutulanlar hanesinde dolaşıyor. Bugün bizim değerli bulduklarımız da bir gün gelecek tahtlarından inecek
Okumaya yeni başlayanlar, yeni derken alfabeyi sökmeyi değil romanlarla yeni yeni tanışanları kast ediyorum, tavsiyelere ihtiyaç duyarlar. Aslında her okuma düzeyi için geçerlidir bu. Kısıtlı zamanın –ve elbette ödenecek paranın- hoşa gitmeyecek bir kitaba harcanmasını kimse istemez. İşte bu nedenle edebiyat dünyasını takip edenler ‘Ne okuyalım?’ ya da ‘Bugünlerde okuyacak iyi bir şeyler var mı?’ sorularıyla çok sık karşılaşırlar. Geniş zamanlara yayılacak bir edebiyat sohbeti başlatmak için güzel sorular. Nesnesi aynı olsa bile, cevapların farklı olması şaşırtmasın. Soruyu soranın yaşına, okuma geçmişine, ilgi alanlarına göre her seferinde farklı yanıtlar verilecek bir sohbettir bu. Üstelik insanlığın yüzlerce yıllık kültürel mirasını akılda tutmak kolay değildir. Hele ki yaş ilerlemiş, hafıza eskilere takılıp kalmışsa!..
Hangi alanda yapılırsa yapılsın listeler her zaman ilgimizi çekmiştir. Edebiyatta da öyle. Aslında hiçbir kesinlik taşımadıkları, edebiyat ya da diğer konularda belirleyicilikleri olmadığı halde, kısa süreli tartışmalara yol açarlar. İster başına ‘Dünyanın’ sözcüğünü koyun ister ‘Türkiye’nin’, ‘En İyiler’ listeleri her zaman olumlu/olumsuz tepkiler toplamıştır. Listeyi düzenleyenlerin niteliğinden listeyi hazırlatan yayın organına, siyasi eğilimlerden uluslararası siyasete kadar pek çok şey, bazen komplo mantığıyla didiklenir durur. Oysa, popüler kültürün her alanı bu tarz ‘En İyiler’ listeleriyle doludur. Futbolcular, şarkıcılar, türkücüler, artistler, arabalar, plajlar ve saymakla tükenmeyecek nice insan ve ürün bu listelerde yer almak için yarışır. Oysa kişisel beğenileri yansıtan geçici değerlendirmelerdir bunlar. Her dönemin, her sanat/edebiyat akımının, sanatın/edebiyatın her türünün, her ülkenin ve nihayet her okuyucunun kendine özgü seçimleri olacak ve listeler farklılaşacaktır.
Kültürel alanda kesin doğruluklar yoktur zaten. Bir zamanlar ödüllendirilmiş, klasikler katına çıkarılmış ürünlerin büyük bir kısmının adları şimdilerde unutulanlar hanesinde dolaşıyor. Bugün bizim değerli bulduklarımız da bir gün gelecek tahtlarından inecek. Ama ne önemi var? Önemli olan sevdiğimiz romanları başkalarıyla paylaşmak. Ayrıca eklemek isterim ki önemli olan mutlaka ‘değerli’ romanlar okumak ya da mümkün olduğu kadar çok okumak değil, hem okuma zevki almak hem bu zevki geliştirmektir. Okuma serüveninde değer verdiğimiz insanların, eleştirmenlerin ya da akademisyenlerin etkisi olmakla birlikte, bu bitimsiz serüvene görev duygusuyla çıkmayız. Kimilerinin başyapıt saydığı edebiyat şahaserlerini sevmek, onları şimdiye kadar okumamış olmanın utancıyla okumak zorunda da değiliz. Tekrar ediyorum; hiç kimsenin herkes için geçerli hazır bir okuma listesi olamaz. Listeyi tamamlayacak olan okuyucunun kendisidir.
Binlerce roman arasında
Cumhuriyet dönemini konu alan okuma listesini hazırlarken iki temel kıstasım var. Birincisi romanların edebi değeri, ikincisi romanın dönemini siyasi, toplumsal, bireysel ve edebi eğilimler anlamında temsil etme özelliği. Ancak Cumhuriyet dönemine geçmeden önce Osmanlı döneminin son yıllarında yazılan ve modern romanın ilk örnekleri sayılabilecek birkaç ismi; Halit Ziya Uşaklıgil’in ‘Aşk-ı Memnu’ ve ‘Mai ve Siyah’, Cemil Süleyman’ın ‘Siyah Gözler’, Mehmet Rauf’un ‘Eylül’, Halide Edip’in ‘Handan’, R.N. Güntekin’in ‘Gizli El’, R. Halit Karay’ın ‘İstanbul’un Bir Yüzü’ romanlarını anmak isterim.
1920-1930 yılları arasında yazılan, ya da sonraki bir tarihte aynı dönemi konu edinen romanlarda en çok rastlanılan tema toplumsal yaşama yönelik eleştiridir. Milli Mücadele anlatıları ise beklenenden çok yazılmıştır. 1920’li yılların meselelerini yansıtmaları bir yana, edebi anlamda da önemli sayılabilecekler arasında Ercüment Ekrem Talu’nun ‘Kan ve İman’ (1924), Halide Edip Adıvar’ın ‘Kalp Ağrısı’ (1924), Reşat Nuri Güntekin’in ‘Damga’ (1924), Yakup Kadri’nin ‘Hüküm Gecesi’ (1927), Mehmet Rauf’un ‘Halas’ (1929) romanları öne çıkıyor.
1930’lu yıllara gelindiğinde, Cumhuriyet idaresi rüştünü ispatlamış ve yukarıdan aşağıya bir yapılanmanın hummalı faaliyeti başlamıştı. Edebiyat -özellikle roman-, kitle iletişim araçlarının yokluğunda, ideolojinin topluma nufus etmesini sağlayacak en uygun silahtı. Ancak bu amaçla kaleme alınmış ‘iyi’ romanların sayısı pek az. Buna karşılık bugün hâlâ yaşarlıklarını sürdürenler mevcut duruma eleştirel yaklaşan yazarların romanları. Peyami Safa’dan ‘Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’ (1930), Mahmut Yesari’den ‘Ölünün Gözleri’ (1933), Şükufe Nihal’den ‘Çöl Güneşi’ (1933), Hüseyin Rahmi Gürpınar’dan ‘Utanmaz Adam’ (1934), Memduh Şevket Esendal’dan ‘Ayaşlı ve Kiracıları’ (1934), Sabahattin Ali’den ‘Kuyucaklı Yusuf’ (1937), Midhat Cemal Kuntay’dan ‘Üç İstanbul’ (1938).
Tek Parti yönetimin siyasi baskılarına rağmen 40’lı yılların iyi romanlarında da bireyin sıkıntılarını dile getiren eleştirel bir ton hakim. Osman Cemal Kaygılı’nın ‘Çingeneler’ (1939), A. Şinasi Hisar’ın ‘Fahim Bey ve Biz’ (1941), Kemal Bilbaşar’ın ‘Denizin Çağrısı’ (1943), Sabahattin Ali’nin ‘Kürk Mantolu Madonna’ (1943), Safiye Erol’un ‘Ülker Fırtınası’ (1944), Nahit Sırrı Örik’in ‘Kıskanmak’ (1946), Reşat Nuri Güntekin’in ‘Miskinler Tekkesi’ (1946), Cevat Şakir’in ‘Aganta Burina Burinata’ (1946), A. Hamdi Tanpınar’ın ‘Huzur’ (1949), Peyami Safa’nın ‘Matmazel Noraliya’nın Koltuğu’ (1949) bu on yıllık dönemin en iyileriydi.
1950’li yıllar, sırtını halkçılık, köylülük söylemine dayamış DP’nin parlak günleriydi. Yazarlar, önce bel bağladıkları bu yeni iktidar sahiplerini, bir süre sonra sert bir biçimde eleştirmeye başladılar. Romanda ezen-ezilen, ya da işçi-burjuva ilişkilerinin sıklıkla yer aldığı bu yıllarda, köyü, kenti, yoksullukları, haksızlıkları gündeme getirenler, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki baskının ürkekliğini üzerinden atan, ve roman kültürü ile büyüyen yeni kuşak solcu yazarlar oldu. Bu romanlar bir sonraki dönemin habercisi olmakla kalmıyor, romancılığımızın olgunluk dönemine girdiğini de müjdeliyorlardı. Oktay Akbal’ın ‘Garipler Sokağı’ (1950), Attila İlhan’ın ‘Sokaktaki Adam’ (1953), Erhan Bener’in ‘Acemiler’ (1954), Orhan Kemal’in ‘Bereketli Topraklar Üzerinde’ (1954), İlhan Engin’in ‘Göç Yolları Tıkadı’ (1955), Tarık Buğra’nın ‘Siyah Kehribar’ (1955), Yaşar Kemal’in ‘İnce Memed’ (1955), Erhan Bener’in ‘Yalnızlar’ (1956), Refik Halit Karay’ın ‘Kadınlar Tekkesi’ (1956), Attila İlhan’ın ‘Zenciler Birbirine Benzemez’ (1957), Kemal Tahir’in ‘Yediçınar Yaylası’ (1958), Orhan Kemal’in ‘Vukuat Var’ (1958), Kemal Bekir’in ‘Yabancılar’ (1958), Necati Cumalı’nın ‘Tütün Zamanı’ (1959), Yusuf Atılgan’ın ‘Aylak Adam’ (1959) romanları öne çıkıyor.
Darbeden darbeye
60’lardan 70’lere, bir darbeden bir darbeye kadar geçen süre, Cumhuriyet döneminin en uzun on yılları arasındadır. Hayatın her alanındaki kıpırdanmalar edebiyata da yansımış, gerek konu gerek roman anlayışı açısından dikkate değer gelişmeler kaydedilmiştir. Dönemin önemli romanları; Erdal Öz’den ‘Odalarda’ (1960), Tahsin Yücel’den ‘Mutfak Çıkmazı’ (1960), Erhan Bener’den ‘Kedi ve Ölüm’ (1961), Kemal Bilbaşar’dan ‘Ay Tutulduğu Gece’ (1961), Reşat Nuri Güntekin’den ‘Kavak Yelleri’ (1961), A. Hamdi Tanpınar’dan ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ (1962), Orhan Kemal’den ‘Eskici ve Oğulları’ (1962), Yaşar Kemal’den ‘Yer Demir Gök Bakır’ (1963), Melih Cevdet Anday’dan ‘Aylaklar’ (1965), Zaven Biberyan’dan ‘Yalnızlar’ (1966), Fakir Baykurt’dan ‘Kaplumbağalar’ (1967), Nazım Hikmet’ten ‘Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim’ (1967), Sevgi Soysal’dan ‘Tante Rosa’ (1968), Suat Derviş’ten ‘Ankara Mahpusu’ (1968), Bilge Karasu’dan ‘Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı’ (1970), Sevgi Soysal’dan ‘Yürümek’ (1970), Yaman Koray’dan ‘Büyük Orfoz’ (1970)...
1971-1980 arası 12 Mart edebiyatının ve toplumcu gerçekçiliğin egemen olduğu, edebiyatın belki de en yakıcı tartışmalara konu edinildiği yıllardı. Bu dönemin unutulmazları şöyle sıralanıyor; Yılmaz Güney’in ‘Boynu Bükük Öldüler’ (1971), Çetin Altan’ın ‘Büyük Gözaltı’ (1972), Oğuz Atay’ın ‘Tutunamayanlar’ (1972), A. Hamdi Tanpınar’ın ‘Sahnenin Dışındakiler’ (1973), Adalet Ağaoğlu’nun ‘Ölmeye Yatmak’ (1973), Oğuz Atay’ın ‘Tehlikeli Oyunlar’ (1973), Yusuf Atılgan’ın ‘Anayurt Oteli’ (1973), Ayhan Bozfırat’ın ‘Dört Yol Ağzındaki Ev’ (1973), Aziz Nesin’in ‘Tatlı Betüş’ (1974), Füruzan’ın ‘47’liler’ (1974), Melih Cevdet Anday’ın ‘İsa’nın Güncesi’ (1974), Selçuk Baran’ın ‘Bir Solgun Adam’ (1975), Sevgi Soysal’ın ‘Şafak’ (1975), Vedat Türkali’nin ‘Bir Gün Tek Başına’ (1975), Ferit Edgü’nün ‘O’ (1976), Peride Celal’in ‘Üç Yirmi Dört Saat’ ( 1977), Adalet Ağaoğlu’nun ‘Bir Düğün Gecesi’ (1979), Çetin Altan’ın ‘Bir Avuç Gökyüzü’ (1979’ , Melih Cevdet Anday’ın ‘Raziye’ (1979), Pınar Kür’ün ‘Asılacak Kadın’ ( 1979), İrfan Yalçın’ın ‘Fareyi Öldürmek’ (1980), Oktay Rifat’ın ‘Danaburnu’ (1980), Tarık Dursun K.’nın ‘Alçaktan Uçan Güvercin’ (1980)...
Değişim başlıyor
80’lerden 2000’lere kadar geçen zaman romancılığımız için bir arayış dönemidir. Hem önceki dönemin ustalarının hem de genç yazarların belki de kariyerlerinin en iyi ürünleri verdikleri bu yıllardan akılda kalan romanlar; Tezer Özlü’nün ‘Çoçukluğun Soğuk Geceleri’ (1981), Orhan Pamuk’un ‘Cevdet Bey ve Oğulları’ (1982), Zeyyat Selimoğlu’nun ‘Tutkunun Köşeleri’ (1982), Latife Tekin’in ‘Sevgili Arsız Ölüm’ (1983), Vüsat O. Bener’in ‘Buzul Çağının Virüsü’ (1984), Bilge Karasu’un ‘Gece’ (1985), Leyla Erbil’in ‘Karanlığın Günü’ (1985), Orhan Pamuk’un ‘Beyaz Kale’ (1985), Leyla Erbil’in ‘Mektup Aşkları’ (1988), Vüs’at O. Bener’in ‘Bay Muannit Sahtegi’nin Notları’ (1991), Hasan Ali Toptaş’ın ‘Gölgesizler’ (1994), İhsan Oktay Anar’ın ‘Puslu Kıtalar Atlası’ (1995), Hasan Ali Toptaş’ın ‘Kayıp Hayaller Kitabı’ (1996), Sabri Gürses’in ‘Boşvermişler’ (1996), Orhan Pamuk’un ‘Benim Adım Kırmızı’ (1998), Murat Yalçın’ın ‘Hafif Metro Günleri’ (1998), Yaşar Kemal’in ‘Bir Ada Hikayesi I’ (1998), Ahmet Karcılılar’ın ‘Yağmur Hüznü’ (1999)...
Ve 2000’li yıllar. Edebi değerden önce roman ve yazar sayısındaki artışın dikkat çektiği, türlerin ve konuların çeşitlendiği, satış rakamlarının patladığı, çok satan yazarların görünürlük kazandığı, hepsinden önemlisi edebiyatımızın Nobel edebiyat ödülüyle taçlandırıldığı bu döneme ilişkin liste, kuşkusuz tartışma yaratabilir. Bu nedenle biraz daha geniş tutmaya çalışacağım. İşte son on yılda severek okuduklarım arasında öne çıkanlar: Barış Bıçakçı’dan ‘Herkes Herkesle Dostmuş Gibi’ (2000), Cahide Birgül’den ‘Geceye Uyananlar’ (2000), Leyla Erbil’den ‘Cüce’ (2001), Elif Şafak’tan ‘Bit Palas’ (2002), Mahir Öztaş’tan ‘Bir Arzuyu Beslemek’ (2002), Mehmet Eroğlu’ndan ‘Zamanın Manzarası’ (2002), Murat Uyurkulak’tan ‘Tol’ (2002), Hakan Bıçakcı’dan ‘Rüya Günlüğü’ (2003), Haldun Çubukçu’dan ‘Bütün Aşkların Gömüldüğü Yer’ (2003), İbrahim Yıldırım’dan ‘Bıçkın ve Orta Halli’ (2003), Mehmet Anıl’dan ‘Geri Gelmemek Üzere’ (2003), Mine Söğüt’ten ‘Beş Sevim Apartmanı’ (2003), Niyazi Zorlu’dan ‘Hergele Âşıklar’ (2003), Ayhan Geçgin’den ‘Kenarda’ (2004), Murathan Mungan’dan ‘Çador’ (2004), Ayşegül Devecioğlu’ndan ‘Kuş Diline Öykünen’ (2004), Selim İleri’den ‘Yarın Yapayalnız’ (2004), Tayfun Pirselimoğlu’ndan ‘Şehrin Kuleleri’ (2005), Selçuk Altun’dan ‘Annemin Öğretmediği Şarkılar’ (2005), Sema Kaygusuz’dan ‘Yere Düşen Dualar’ (2006), Doğan Yarıcı’dan ‘Kıyıda’ (2007), İhsan Oktay Anar’dan ‘Suskunlar’ (2007), Mahmut Şenol’dan ‘Çerkes Adil Paşa’nın Tahsildarlık Günleri’ (2007), Orhan Pamuk’tan ‘Masumiyet Müzesi’ (2008), Tahir Musa Ceylan’dan ‘Kestane Kıranında Kadınlar’ (2008), Hüseyin Kıran’dan ‘Resul’ (2008), Ayfer Tunç’tan ‘Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Tarihi’ (2009), Cem Kalender’den ‘Zamanın Unutkan Koynunda’ (2010), Kamuran Şipal’dan ‘Sırrımsın Sırdaşımsın’ (2010), Nurdan Beşergil’den ‘Mecburi İstikamet’ (2010)...
2011 yılından da birkaç roman ismi vererek bu güç işi bitirelim; Murathan Mungan’dan ‘Şairin Romanı’, Ayhan Geçgin’den ‘Son Adım’, Vecdi Çıracıoğlu’ndan ‘Gemileri Sayan Kedi’, Kemal Varol’dan ‘Jar’ , Göksel Yılmaz’dan ‘Melekler Evi’ , Nur Yazgan’dan ‘Zamanın Kokusu’ , Mahmut Şenol’dan ‘Akhisar Düşerken’ , Burhan Sönmez’den ‘Masumlar’...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
iyi ve güzel...