Geçen yazımızda psikolojik gelişim ile ilgili önemli bir konuyu gündeme getirmiş; genetik ve çevresel unsurların rolleri üzerine konuşmuştuk.
Belli bir genetik özelliğin ortaya çıkmasında genetik mirasımızın tek başına söz sahibi olmadığını, çevresel koşulların da uygun olması gerektiğini vurgulamış; psikolojik gelişimin, genetik unsurlar ve çevresel unsurların etkileşimine bağlı olarak gerçekleştiğini paylaşmıştık. Psikolojik gelişimin en çarpıcı haliyle gerçekleştiği dönemlerde, yaşamımızın büyük kısmını okullarda geçirdiğimizi ve bu sebeple destekleyici ortamı sağlamak üzere okullara büyük bir sorumluluk düştüğünü belirtmiştik.
Daha önce de söz ettiğimiz gibi, eğitimde ihtiyaç duyulan; kişiye özel, insan potansiyeli ve yeteneklerine dayanan ve etkileşim odaklı bir yaklaşım. Bugünkü yazımızda bilimsel çalışmalar üzerinden giderek, bu yaklaşım benimsendiğinde öğretmen ve okulların uygulamada farklı ne yaptıklarını ve öğrenciler üzerinde nasıl bir fark yarattıklarını konuşacağız.
Deney 1: ABD'deki bir üniversitede topluma yönelik konuşma dersleri veren ve yeteneklerle çalışmak üzere eğitim almış olan bir eğitmenin iki sınıfı rastgele seçilir ve biri deney grubu (A sınıfı), diğeri kontrol grubu (B sınıfı) olarak belirlenir. Yapılan ön-testlere göre, topluma yönelik konuşma dersleri öncesinde iki sınıf arasında, konuşma yapma becerileri, dersi almaktan duydukları memnuniyet seviyeleri ve derse katılımda bulunma seviyelerine dair anlamlı bir farklılık yoktur.
Eğitmen, dönem boyunca her iki sınıfta da aynı içeriği işler; ancak, deney gereği, bu içeriği işleme yaklaşımı değişir:
Eğitmen, A sınıfındaki öğrencilerine:
Yetenek değerlendirme testi verir ve daha sonra sonuçlara göre her birine yetenekleri ile ilgili yazılı geribildirim sağlar.
Dersler sırasında yetenek teorisi ile ilgili bilgi verir.
Dersler sırasında kendi yeteneklerinden ve derslere hazırlanmak için bu yeteneklerinden nasıl faydalandığından bahseder.
Dönem boyunca her bir öğrencisinin yetenekleri hakkında olumlu geribildirim verir; bu yeteneklerinin onların konuşma becerilerine nasıl katkıda bulunduğuna dair tartışmalar açar ve öğrencileri, birbirlerine yetenekleri ile ilgili geribildirim vermeye teşvik eder.
Dönem sonunda A ve B sınıflarındaki öğrencilerin önemli farklılıklar gösterdikleri saptanır:
A sınıfındakilerin, B sınıfındakilere göre:
· Ortalama sınav sonuçları ve konuşma notları belirgin biçimde daha yüksektir.
· Kendi rapor ettikleri derse katılım seviyeleri belirgin biçimde daha yüksektir.
· Üç kat daha sıklıkla soru sorar ve derse katkıda bulunurlar.
· Daha sık ödevleri zamanında teslim ederler.
· Daha sık eğitmeni görmek üzere randevu alırlar.
· Daha sık konuşmaları ile ilgili öneri isterler.
· Daha sık derse zamanında gelirler.
· Daha az derse gelmemezlik ederler.
· Daha az dersin akışını bozarlar.
Dönem içerisinde A sınıfından kimse okulu bırakmamışken, B sınıfındaki 30 kişiden dördünün bırakmış olması da iki yaklaşım arasındaki uçurumu gösteriyor olabilir.
Deney 2: ABD'de bulunan bir lisede altı haftalık, zorunlu, birinci sınıf seminer dersini alan 500 öğrenci, deney grubu ve kontrol grubu olmak üzere rastgele ikiye ayrılır.
Çalışmanın başında değerlendirildiği üzere, iki grup arasında not ortalaması, etnik köken ve velilerin eğitim düzeyi gibi faktörlere dair anlamlı bir farklılık yoktur.
Deney grubu, yetenek değerlendirme testini tamamlar, sonuçlarına dair yazılı geribildirim alır ve dönem boyunca, akademik ortamda yeteneklerini kullanabilmesi için eğitmen tarafından tasarlanan aktivitelere katılır. Kontrol grubu ise aynı dersi bunlardan tamamen muaf olarak, geleneksel eğitim yöntemleriyle geçirir.
Altı haftalık sürecin sonunda öğrenciler, kişinin akademik becerilerine dair algılarını ölçmeye yarayan bir anket doldururlar. Bu anketin her biri farklı bir unsuru irdeleyen beş alt-ölçeğinde, iki grup arasında istatiksel olarak anlamlı farklılıklar bulunur:
Deney grubundakiler, yani arzu edilen yaklaşım ile eğitilen öğrenciler, kontrol grubundakilere, yani geleneksel yaklaşım ile ders gören öğrencilere göre:
Zor dersleri idare edebileceklerine inandıklarını
İçeriğe hakim olma becerilerine güvendiklerini
Öğrenci olarak başarılı olmayı ve iyi notlar almayı istediklerini daha çok ifade ederler.
Bu çalışmaların da ortaya koyduğu gibi eğitimde dönüşüm yalnızca bizim talebimiz değil; öğrencilerin istedikleri ve faydalandıkları yaklaşım da bizim arzuladığımız ile paralel. Peki, nereden başlamalı? Öğrenci yeteneğini ortaya çıkarabilmenin bir numaralı koşulu, öğretmen yeteneği; yetenekli öğretmenlere her şeyden çok ihtiyacımız var.
Kaynak: Gordon, G. & Crabtree, S. (2006).
Building Engaged Schools: Getting the most out of America's classrooms. NY: Gallup Press.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
iyi ve güzel...