80'lerde çocuk olmak...

Sanatçılar Fazıl Say, Gürgen Öz ve Barış Müstecaplıoğlu’nun da aralarında bulunduğu 90 yazarın, 1980’li yıllara ait anı-öyküleri, '80’lerde Çocuk Olmak' adlı kitapta biraraya getirildi. Kitapta, teknolojinin hızla geliştiği ve iletişim olanaklarının dünyayı küresel bir köy haline getirdiği 2000’li yılların bol imkanlar dünyasında yetişkin olan, ancak tek kanallı Türkiye’nin kısıtlı imkanlarında yaşadıkları küçük keyifleri ve samimi insan ilişkilerini özleyen 80’lerin çocukları'nın, o dönemi yaşayan okurların kolayca empati yapabilecekleri 'Voltran! Voltran! Voltran!', 'Şeker Kız Candy', 'Kremalı Bisküvi', 'Siyah Önlük2, 'Heidi... Hey gidi Hey...', 'Şirinler: Hala Uslu Çocuklarız...', 'Kokulu Silgim, Gazoz Kapakları ve Diğerleri...', 'Kenan Evren, Özal ve Marlboro Zamanı'  gibi çok çeşitli öyküleri yer alıyor.

Kitabın yazarlarından Kader Çekerek, bir internet sitesinde açtığı blog sayfasında 70’li ve 80’li yıllara ait yazılar yazmaya başladığını, daha sonra burada paylaşım yapan insanların sayısının artmaya başladığını belirterek, böyle bir kitap projesiyle kendilerine gelen Kadir Aydemir’in önerisine, "Neden olmasın?" diyerek projeye başladıklarını dile getirdi.

'UZAK DURUN, DÜŞÜNMEYİN, KONUŞMAYIN'
Çekerek, 80’li yıllarda Türkiye’de yaşanan kırılmanın o dönemin çocuklarının hayatında da ciddi izler bıraktığını vurgulayarak, "Mesela biz hep, 'Uzak durun, düşünmeyin, konuşmayın' sözleriyle büyüdük. O kadar ciddi bir travma yaşadık ki toplum olarak, sosyal anlamda zaten çok derin bir uçurum açıldı 80’lerin öncesi ve sonrası arasında" dedi.

1980’li yıllarda yoklukların olduğu bir ülkeden serbest piyasa ekonomisine geçildiğini, yasak olan ithal ürünlerin ve dövizin serbestçe gelmeye başladığı bir ülke haline gelindiğini, yıllarca para biriktirilip alınan bir arabanın 20 yıl kullanıldığı dönemden, kredi kartlarıyla her ürünün borçlanarak alındığı bir döneme geçildiğini anlatan Çekerek, "Bunu bir gelişme olarak söylemiyorum, ama hakikaten iki farklı ülkeye dönüştük bir anda. Bütün manevi değerlerini, siyasi görüşlerini geride bırakıp tamamen paraya odaklanan bir sistem oturtuldu. 'Benim memurum işini bilir' ideolojisiyle gelen çok farklı bir toplum yapısı çıktı ortaya" diye konuştu.

'HANGİ ÇİKOLATAYI YESEM, O UCUZ GOFRETİN TADINI UNUTAMIYORUM'
Çekerek, yaşanan tüm bu keskin değişimlerin etkisi nedeniyle 80’li yıllara özlem geliştiğini belirterek, sözlerine şöyle devam etti:

"Değişen yaşam düzeni nedeniyle çok fazla değerin kaybedildiğini düşünüyorum. Dolayısıyla 80’li yıllara tutunma çabası da o değerlerin farkında olan son kuşak olmamızdan. Onun için o kaybedilen değerlere duyulan özlem de 1980’li yılları dönüp dönüp yad etme şekline geliyor. Komşuda yenebilen yemekler, komşuların çocuklara sahip çıkması, teklifsiz ilişkiler... Mesela teklifsiz çat kapı insanlar gelirdi. O insanlar geliyorlar diye ev sahipleri sinir olmazdı, sevinirdi. Ve o insanların önüne bir paket pötibör bisküvi koymak bir ikramdı, ama şimdi en yakın arkadaşın bile gelirken 'Müsait misin?' diye sorma ihtiyacını hissediyor. O naifliği kaybettik herhalde biraz da onun özlemiyle 80’lere tutunmaya çabalıyoruz.

O zamanlar annemin işten gelirken getirdiği bir tane uyduruk gofret o kadar keyif verici ve lezzetli bir şeydi ki ama şimdi binlerce seçenek arasında ben oğlumu mutlu edemiyorum. Hangi çikolatayı yesem, yağı ve belki de kakaosu son derece kötü o ucuz gofretin tadını bulamıyorum."

'HEPİMİZ KARDEŞİZ'
Kitabın yazarlarından Sanem Güven de 80’li yıllara duyulan özlemin nedenine ilişkin, "O dönem tüketimin çok sınırlı olduğu, lüks kavramının hiç yaygın olmadığı, zenginle fakir arasında bir uçurumun olmadığı, insanların çok samimi, yakın ilişkiler kurduğu kocaman bir mahalle ortamında yaşanıyormuş gibi yaşadığı bir dönemdi" dedi.

Zaman geçtikçe o dönemin idealist anne-babalarının 'daha güzel bir dünya özlemiyle büyüttüğü' çocuklarının tamamen farklı bir noktaya gidildiğine tanık olduğunu anlatan Güven, "Bu süreci çocuk gözüyle yaşadık. Dolayısıyla o kırılma noktasının öncesi ve sonrasına tanık olmuş olmak, o süreci yaşamış olmak bizim kuşağımızı farklı bir paylaşım noktasında birleştirdi. O yüzden bu süreci yaşamış olanlar hem geçmişin yaşam tarzını özümsemiş hem de bu değerlere rağmen daha farklı bir yolda yürümeye başlamış insanlar olarak, 'hepimiz kardeşiz' gibi olduk. Bu çalışma da bir kitap kardeşliği gibi oldu" diye konuştu.

'ŞİMDİ BİNLERCE İLETİŞİM ARACI VAR, AMA YALNIZIZ'
O yıllara tanık olmamış insanların bile 80’lerin nostaljisini paylaştığını belirten Güven, bunun dönemin samimiyetinden kaynaklandığını belirterek, şöyle devam etti:

"Esas olan paylaşımdı. Ne kadar çok şeye sahip olursak olalım, onu başka insanlarla paylaşacak durumda değilsek, sahip olduklarımız da bir süre sonra önemini kaybediyor. Mesela Küçük Ev’i izlerdik, ertesi gün onunla ilgili arkadaşlarımızla sohbet ederdik, keyif alırdık. Aynı televizyon dizilerini izlerdik, elektrikler kesildiğinde hepimizin evinde kesilirdi, herkes sonra ailesiyle sohbet etmeye başlardı. İnsanlar birbiriyle hakikaten konuşurdu. Şimdi konuşmak için binlerce iletişim aracı var, ama aslında konuşamıyoruz, yalnızız. Herkes başka bir şeyden bahsediyor. Neredeyse bütün bu imkanlar arasında inanılmaz bir imkansızlık içindeyiz. Özlediğimiz şey bence biraz bu paylaşım. Ortak hedefler ve paylaşım. Şimdi onu kaybettiğimiz düşünüyorum."

'O YILLARI DAHA FARKLI ÖZLÜYORUZ'
O günlerden özlediği şeylerin pazar sabahları ailece oturulan kahvaltılar, TV’de pazar sinemasının hep birlikte izlenmesi, sobanın üzerinde kestane közlemek olduğunu dile getiren Güven, "Herkes çocukluğunu özler, ama biz 80’lerin çocukları, sadece bazı şeyleri yitirmiş olduğumuzun farkında olduğumuz için o yılları daha farklı özlüyoruz" diye konuştu.

"Kitabımızı, 80’lerin tüm çocuklarına ithaf ediyoruz" cümlesiyle başlayan, Kadir Aydemir’in yayına hazırladığı '80’lerde Çocuk Olmak' kitabı, Yitik Ülke Yayınları'ndan piyasaya çıktı.

A.A

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

iyi ve güzel...