Türkiye’de son yıllarda sanat adına
umut verici gelişmeler yaşanıyor. Ülke genelinde özel kuruluşlar, vakıflar,
yerel yönetimler; özellikle metropol olmayan kentlerde farklı festivaller,
çalıştaylar düzenleyerek kültürel ve sanatsal ivmeyi yükseltmeye çalışıyorlar.
Ayrıca; Doğu illerinde gerçekleştirilen etkinlikler, festivaller, çalıştaylar
da son zamanlarda sanatçı, eleştirmen, küratör cephelerinde yükselen bir trend
olma özelliğini koruyor.
Türkiye’de farklı kentlerde
gerçekleşen sanat odaklı etkinliklerde, bölge coğrafyasının, doğasının, kentin
stratejik konumunun, tarihininin de önemli bir etkene dönüştüğü ve sanat
yoluyla tüm bu etkenlerle önemli bir dialog oluşturulduğu bilinmekte ve
izlenmekte. Geçtiğimiz Mayıs ayında gerçekleşen Erzurum Resim Festivali,
Ağustos ayında gerçekleşecek olan Arhavi Kültür-Sanat Festivali, küratöryel
duruşu ile Bienalleşen bir etkinlik olması nedeniyle de ayrıca önemli bir adım
olan 4 Haziran- 5 Temmuz tarihleri arasında gerçekleştirilen 1. Mardin Bienali
İstanbul dışında sanatın sesinin yükseldiği önemli oluşumlardan sadece birkaçı.
Özellikle Döne Otyam’ın küratörlüğünde gerçekleşen Mardin Bienali’nin İstanbul
Bienali’ne önemli bir alternatif oluşturma olasılığının da yüksek olduğunu
düşünüyorum. İstanbul’a rakip olabilecek kültürel katmanları ile Mardin’in
uluslar arası bir sanat platformu, özellikle de Bienal kenti olarak
seçilmesinin de önemli ve yerinde bir seçim olduğu şüphesiz. Sanat ve sanatçı
duyarlılığını taşıyan ama bu olgularla iletişime geçen sosyal ortamın eksik
olduğu kentlerde gereken bilinci taşıyan bazı vakıflar, yerel yönetimler ve
kuruluşlar sanatta çok önemli ve her zaman eksikliği bilinen bir boşluğu
böylece doldurmuş oluyorlar. Çoğunlukla aidiyet sorunu yaşayan Çağdaş Sanat ise
bu anlamda daha geniş kitlelerle tanışma fırsatı buluyor. Bu durum da
Türkiye’deki sanat ortamının gelişim ivmesini hızlandırıyor.
Son zamanlarda yapıldığı kent, sahip
olduğu tarihi doku ve kent ile kurduğu bağ ile dikkatleri çeken etkinlik
Göbekli Tepe Resim Çalıştayı idi. Çalıştay; 24-31 Mayıs 2010 tarihleri arasında
Şanlıurfa Belediye Başkanı Dr. Ahmet Eşref Fakıbaba ve ressam Hasan
Rastgeldi’nin girişimleri ile gerçekleşti. Merkez olarak Göbekli Tepe’nin
seçilmesinin de çok önemli bir sebebi vardı. Göbekli Tepe; son yıllarda tüm
dünyanın dikkatlerini üzerinde toplayan Neolitik dönem ile ilgili hafızaları
değiştirecek çok iddialı buluntuları barındırıyor.
1994 yılında Alman arkeolog Prof.Dr.
Klaus Schmidt tarafından bulunan ve 14 yıldır kazı çalışmaları devam eden
Göbekli Tepe; yaklaşık 12.000 yıl önce , Fırat ve Dicle nehirleri arasında kalan
bölgede insanlık tarihinin en önemli değişimlerinin yaşandığı bir bölge olarak
tüm dünyanın ilgi merkezi haline gelmiş durumda. Binlerce yıl öncesinin avcı
toplayıcılarının bu geçiş döneminde, sandığımız gibi mütevazi ve basit bir
yaşam tarzıyla yetinmemiş olduklarını, aksine, görkemli bir evre yaşadıklarını,
Göbekli Tepe’de bize bıraktıkları izlerde görebiliriz. Bu yeni buluntular;
arkeolojik araştırma tarihinde neolitik dönem için düşünülen modelleri,
teorileri alt üst eden verileri günümüze ulaştırıyor.
Çapı 30 metreye ulaşan yuvarlak ve
oval planlı, sayısı 20’yi bulan yapılardan oluşan bölgede bu yapılardan 6
tanesi kazı sırasında ortaya çıkarılmış. Diğer buluntular ise; jeomanyetik ve
georadar yöntemleriyle yapılan ölçümler sonucunda elde edilmiş. Bu bölgenin
12000 yıl öncesinde insanoğlu tarafından seçilen ve yaratılan büyük bir buluşma
merkezi olduğunu, günlük yaşama yönelik mekanlarla değil, törensel amaçlı inşa
edilmiş, anıtsal yapılarla kaplı olduğu görüşü benimsenmiş durumda. Bu
bölgedeki çalışmalar ayrıca; İngiltere, İtalya, İspanya, Fransa ve Amerika’da
çeşitli gazete ve dergilere konu olmuş. Ayrıca; bazen kapak konusu olarak,
bazen iç sayfalarda geniş dosyalar halinde yazılarla tanıtılmış(1).
Klaus Schmidt’e göre, bu bölge
Mezopotamya’daki ilk şehirlerden 5 bin 500 yıl, İngiltere’deki ünlü
Stonehenge’den de 7 bin yıl daha yaşlı. Alman bilimadamı, Göbeklitepe ile ilk
karşılaşmasını şöyle anlatmış: “Hayatımı değiştirdi. Bu kalıntılara rastladığım
zaman önümde iki seçenek vardı. Ya hiç kimseye bir şey söylemeden hemen burayı
terk edecektim, ya da hayatımın geri kalanını burada geçirmeye razı olacaktım.
Ben ikinci seçeneği seçtim...” Schmidt’e göre, bu tapınağı yapanlar “yeryüzünde
ilk kez evren nedir, biz neden buradayız sorusunu kendilerine soran” kişilerdi.
Stanford Üniversitesi’nden Ian Hodder da Göbeklitepe sayesinde tarihin yeniden
şekillenebileceğini belirtiyor. Uzun süre Çatalhöyük’teki kazıları yöneten
Hodder ise Göbeklitepe hakkında; “Bu tür yapıların sadece yerleşik hayata
geçmiş tarımla uğraşan medeniyetler tarafından yapılabildiği düşünülürdü. Ama
Göbeklitepe her şeyi değiştirdi. Çünkü bunu yapanlar avcılıkla hayatını
sürdüren insanlar. O yüzden bildiğimiz her şey değişebilir. Çok uzun bir
zamandır yapılan en önemli arkeolojik buluş ” yorumunu yapmıştır (2)
Bu önemli keşif tüm dünyanın
dikkatlerini Türkiye’ye çekerken kendi ülkemizde böylesi bir mucizeden ne kadar
kişi haberdar? Sanırım bu sorunun bölge yerel yönetimleri ve ressam Hasan
Rastgeldi de farkındaydı. Bu bilinci sanat ile oluşturmak yolunu seçtiler ve
çok da doğru bir karar verdiler. Hem kent halkının, hem Türkiye’nin sanat
yoluyla bu bölgeye yönelik farkındalığının arttırılması Çalıştay’ın en önemli
amacı idi. Çalıştay’a Türkiye’nin farklı kentlerinden; Süleyman Saim Tekcan, Basri
Erdem, Seyid Bozdoğan, Ali Candaş, Bedri Karayağmurlar, Turan Enginoğlu, Zeki
Serbest, Numan Arslan, Hakan Esmer, Zeliha Akçaoğlu, Hande Rastgeldi, Nevin
Yavuz, Orhan Umut, Meher Bayramoğlu ve Hasan Rastgeldi katıldı. Etkinlikler
kapsamında; bir haftaya yayılan, kültürel ve toplumsal dinamiği incelemeye
yönelik geziler sonucunda kent ve sanatçının sanatın birleştirici gücünde
buluşması sağlandı. Bu anlamda ilk gün tüm sanatçılar Göbeklitepe’yi gezdiler.
Arkeologlar sanatçılara Göbekli Tepe ile ilgili bilgiler sundular. Yine Harran
ve Urfa kent gezisi düzenlenerek sosyal, kültürel ve tarihi doku ile
sanatçıların buluşması sağlandı. Üçüncü gün ise Şurkav( Şanlıurfa İli Kültür
Eğitim Sanat ve Araştırma Vakfı) ‘a ait olan ve halkın da sanatçıları izlemesine
olanak tanıyan mekanlarda resimler yapıldı. Yedinci günün sonunda bitirilen
çalışmalar sergiye hazırlanarak son gün büyük bir sergi ile halk buluşması
gerçekleşti. Çalıştayın gücünü artıran en önemli unsur; halkın atölye
çalışmaları ve sergi açılışına gösterdiği yoğun ilgi idi. Kent belleği
açısından bu tür etkinlikler izlendiğinde ise; en önemli unsurlardan birisi de
koleksiyonların oluşmasıdır. Koleksiyonlar zaman sonunda müzelerin açılımını da
gerekli kılar. Bu anlamda kentlerde oluşturulacak koleksiyonlar bir anlamda
müzeye giden yoldaki ilk basamaklardır. Urfa Belediyesi’nin bu yolda önemli bir
adım attığını da belirtmek gerekiyor.
İlerleyen yıllarda uluslararası
yapılması planlanan Göbeklitepe Çalıştayı ; tarihi ve sanatsal bilinci kent
bilinci ile buluşturmuş olması ile özellikle dikkat çekilmesi gereken bir
etkinlik idi. Diğer kentlerde gerçekleştirilen festivaller, çalıştaylardan en
önemli farkı ise; sanatın stratejik etkisini kullanarak kent, tarih ve
toplumsal bilincin ivmesini yükseltmiş, tüm bu unsurlar yoluyla farkındalığın
oluşmasını sağlamış olması idi. Burada önemli bir kent ve tarih bilincinin
varlığı ve tüm bunların içerisinde sanatın üstlendiği anlam göz ardı edilmemesi
gereken bir öneme sahip. Metropollere hapsolmuş, sırça köşklerde sunulan ve
tekrarlardan oluşan sanat- sanatçı- tüketici üçlemenin uzun süredir
alışkanlıklarından vazgeçtiği gözlenmekte. Ayrıca bu durum; Türkiye’deki
sanatın alımlanması, yaygınlaşması ve sorgulanması adına da oldukça merak
uyandırır ve umut verici görünmekte…
Kaynak 1 :(Klaus Schmidt,
Göbeklitepe: Bir Büyük Keşfin Hikayesi, Şanlıurfa Kültür Sanat Tarih ve Turizm
Dergisi, yıl:2 sayı:5, Eylül 2009, syf: 6-15
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
iyi ve güzel...